6.Bölüm:"Kördüğüm"

364 33 12
                                    

Herkese merhabalar kusura  bakmayın bölüm geç geliyor ama elimizden bir şey gelmiyor neyse sizi bölümle başbaşa bırakıyoruz iyi okumalar :)

Sabah kahvaltı masasında öylece oturdular ruhsuz, bitkin. Ne biri konuşuyor ne biri yemek yiyordu. Güneş'in olmaması, Kerem'in olması bambaşkaydı. Ahmet derin nefes alarak iki elini masaya koydu.

"Ben çalışma odasındayım. Bir saate kadar da çıkarız."

Sevim ve Kerem onaylarcasına başını salladılar. Anne ve oğul tanıştıklarından beri ilk kez yanlız kalmışlardı. Sevim ne kadar konuşmak istese de bir o kadar da çekiniyordu. Kerem'in oynadığı tabağından kafasını kaldırmasıyla göz göze geldiler. Kerem öylece baktı. Aklından bir sürü şey geçiyordu, sormak istediği o kadar şey vardı ki hepsi dilinin ucundan geri dönüyordu. Zamanı değildi çünkü.

Simsiyahtı. Her yer simsiyah. Yer, gök, deniz, Sevim'in başörtüsü, Ahmet'in gözlüğü, Kerem'in takım elbisesi siyahtı. Ama bir ortak siyahları daha vardı, gözleri..

Sayer ailesine ait Ahmet'in 'bir ayağımız çukurda' düşüncesi ile önceden yaptırdığı mezarlık. Şimdi oğullarınındı.. Bir zamanlar Sayerlerin tek veliahtı, şimdi üç kişi ile defnediliyordu. Heh pardon, imamda var, dört kişi ile..

İmam son kez arkasına baktı. Acıları büyüktü, üstlemedi.

"Hakkınızı helal ediyor musunuz?"
"Helal olsun."

Kerem durdu bir an. Hakkı var mıydı cidden? Yoktu. Peki, olmayan bir şeyi nasıl helal ediyordu.

"Hakkınızı helal ediyor musunuz?"
"Helal olsun."

"Hakkınızı helal ediyor musunuz?"
"Helal olsun."

Son bir kez ve güçlü bir şekilde söylemişlerdi. Sevim daha fazla dayanamadı, olduğu yere çöktü.

Ama ne Ahmet'in ne de Kerem'in, Sevim'i kaldıracak gücü vardı.

Yavaştan görüntü buğulaşıyor, dünyaları kararıyordu.

Bir yandan da yavaş yavaş kapanıyordu mezar. Bir Kerem, bir Ahmet..

Son toprağı oğlunun üzerine Ahmet attı, gerçek hayattaki gibi. Öyleydi Ahmet'e göre, o öldürmüştü kendi oğlunu, tedavi olmaya ikna edemeyerek. Şimdi de kendi elleriyle de defnediyordu.

Kerem arabaya doğru yürüdü. Bagajdan çiçekleri aldı, bugün için renkli olan tek şeyleri. Hepsi Güneş'in hayatı kadar renkliydiler. Özenle mezera dizdi çiçekleri, gülleri..

Belki bir ölünün mezerıydı ama canlıydı, rengarenkti..

Mezarın son haline baktı Kerem, gözleri buğulandı. Oturduğu yerde kafasını ellerinin içine aldı. Ahmet boş gözlerle süzdü, ailesinin dağılışını.

Sevim hıçkırıklarının arasında oğlunun adını söyledi, gerisi de yoktu zaten. Avucunun içindeki oğlunun toprağını sıkarak çöktüğü yere kendini tamamen bıraktı. Kerem, annesini açılmayan avucuyla kucakladı.

Sayer'ler için bundan sonrası karanlıktı, buğuluydu, diğer ucu gözükmeyen bir yoldu. Tam bir aile olmuşken yine yolda birini kaybederek, devam etmeye çalışacaklardı. Zorlanacaklardı belki ama deneyeceklerdi. Diğer, yeni buldukları, kokusunu hiç duymadıkları bir oğulları vardı. Hiç değilse ona tutulacaklardı. Tek temennileri bir hayal kırıklığının daha onları bulmamasıydı..

                      ~*~

Zeynep her şeyden habersiz biran önce Türkiye'ye dönmek için çabalıyordu işleri bitsin ve Güneş'in yanına gitsin istiyordu ama bilmiyordu ki o sevdiği adam artık yok...

RUHUMUN AYNASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin