Güçlü bir kız olarak uyandım yine bu sabah, çünkü güçlü kızlar ağlayarak yatıp gülerek uyanırlar. Ben güçlü bir kızım bu yüzden. Yatağın içinde biraz tavanla bakıştıktan sonra yataktan çıkıp banyoya gittim. Rutin işlerimi gerçekleştirip mutfağa geçtim. Annem kahvaltıyı hazırlamaya başlamıştı bile. Yanağına bir öpücük kondurup 'GÜNAYDIINNN' dedim sesli bir şekilde o da gülümseyip günaydın dedi. Hızlıca odama geçip okul formalarını giyip, saçlarımı düzenleyip hemen çıktım. Ayakkabılarımı ayağıma geçirip merdivenleri inmeye başladım. Okul yolu başlasın. Bu arada eklemem gerekiyor galiba okulu hiç sevmiyorum. Gitmemin tek amacı geleceğim ve kariyerim. O okuldaki kendini beğenmiş kızlar ve kendini Brad Pitt sanan erkeklerle aynı okulda okumanın ne kadar iğrenç bir duygu olduğunu bilemezsiniz zaten. Hızlıca servise binip her zamanki yerime geçtim. Her zamanki diyorum çünkü servis ilk beni alıyor ve yerime kimse oturamıyor. Zaten kimse cesaret edemez de neyse. Kulaklıklarımı takıp yolu izlemeye başladım. Uzun ve sıkıcı yol.
Okula yaklaştığımızda kulaklıklarımı hızlıca çantamın içine fırlatıp toparlandım. Servisten inip yavaş adımlarla okula doğru yürüdüm. Yine sıkıcı bir gün, yine, yine ve yine. Sınıfa geldiğimde yavaşça kapıyı açıp girdim. 3-4 kişi gelmişti sadece. Hiç bakmadan sırama geçip oturdum. Bir süre sonra zil çaldı ve hoca sınıfa girdi. Aslına bakarsanız öyle bir arkadaş grubum yok. Daha doğrusu benim bir arkadaşım yok. Nedeni ise kimseye güvenemediğimden kaynaklı. Ama zaten insanlarında güvenilecek bir tarafı olduğunu düşünmüyorum ben.
İlk ders matematikti. En sevdiğim. benim matematiğim aslında diğerlerine göre iyidir. Belkide bu yüzden en sevdiğim ders matematiktir. Hoca tahtadan soru çözerken ben de kendi defterimden çözüyordum. Köşede kendi dünyamda soruları çözerken içeri nöbetçi öğrenci girip 'Sınıf defterini getirdim.' dedi ve öğretmenler masasına bırakıp tam çıkacakken benim ona baktığımı fark etti galiba ya da hissetti bilemiyorum artık fakat birden kafasını bana doğru çevirip gülümsedi. Başta bir kız olsa ona göz falan kırpar ya da iki saat manyak gibi sırıtıp arkadaşlarına anlatıp ' Ayy onun gamzelerini yerim yaaa' gibi geyik muhabbeti yapardı fakat ben kafamı defterime gömmeyi tercih ettim. Bir süre sonra zil çaldı ve yavaş yavaş dışarı çıktılar. Tüm gün neredeyse bu şekilde geçti. Öğle arasına kadar derslerde notlarımı tutup dersi dinledim. Bir ara aklıma nöbetçi öğrenci geldi ama sonra kafamı sallayıp kantine doğru ilerledim. Her zamanki kantin kalabalığıydı bu. Bir sürü kişi sıradaydı ve ben sanırım o sıraya girersem kaybolurdum. Bu yüzden boş bir masa bulup oraya oturdum.Arada gözlerim duvarda sabit kalıyor ve birden yaşadıklarım aklıma geliyordu. Kendimi toparlayıp kantinin boşalmasını bekliyordum fakat hiç beklenmedik bir olay olup bir sandalye geldi ve nöbetçi çocuk yine karşımda. Birden karşıma oturunca fark ettim ki gözleri deniz mavisi rengindeydi. Beni içine hapsedecek derecede maviydi hemde. Hemen kendimi toparladım ve 'Hayırdır?' der gibi tek kaşımı havaya kaldırdım. O ise sakin ve tatlı bir tavırla ellerini havaya kaldırıp 'Tamam sakin ol boş yer kalmadığı için yanına oturdum ayrıca bir an duvarda bir şey var zannettim. Duvarlarla anlaşıyorsun galiba öyle boş boş bakıp gözlerin dolunca...' deyip gözlerimin içine baktı. Bu çocuk ne kadar konuştu böyle. Çok tatlı bir siması ve sesi vardı. Aman banane canım deyip konuşmaya başladım 'Boş yer kalmadığı için mi etrafına baksana kaç tane boş masa var' deyip elimle masaları gösterirken tüm masaların dolduğunu yeni fark ettim. Kafamı çevirip nöbetçi çocuğa baktığımda yüzünde kırılmış bir ifade vardı sanki. Hemen durumu toparlamak için konuşmaya başladım ' Aman neyse ne madem benim masama geldin kantin sırasına sen girersin' dedim ve ufacık dilimi çıkartıp gülümsedim ona. Tanrım gözleri sanki insanı içine kadar çekiyordu. İçinde bir yerlerde çok kırılgan bir çocuk yatıyordu sanki. Ben düşünürken o gülümseyip kalktı ve'tamam anlaştık o zaman yarında sen' deyip göz kırptı. Kalbimi midemde atıyor gibi hissettim bir an sonra hemen kendimi toparlayıp cebimden para çıkartıp ne istediğimi söyleyecekken onun gittiğini fark ettim. 10 dakika sonra elinde iki tane tostla döndü. İyide tost yediğimi nereden anladı ki acaba. Aman tesadüftür canım. Tostu bana uzattığında gülümseyip teşekkür ettim ve aldım. Ben o erkeklerin karşısında yemek yiyemeyen ya da yerken bile yavaş yavaş yiyen kızlardan asla değilim! Hızlıca tostumu yedim ve kalkıp tekrar teşekkür ettim. O da benimle beraber kalkıp 'Rica ederim' dedi ve gülümseyip sınıfa çıktı. Ben mi bende kantinin orada arkasından bakakaldım. Kendimi sarstım birden. Kendine gel. Kimseye bağlanmak yok demiştin kendin hatırlasana. Hemen toparlandım ve sınıfa çıktım. Daha sonra okul bitene kadar hiç karşılaşmadık. Aslında karşılaşmamamız normal çünkü ben odasına kapanan ergenler gibi sıramdan kalkmıyorum. son derse girecekken aklıma yine nöbetçi çocuk geldi. Acaba sınıf defterini almaya gelir mi? dedim kendi kendime içimden. Sonra ufacık bir şeyle neden bu kadar umutlandığı mı düşünmeye başladım. Bir yandan da resim çiziyordum. Bu arada resim çizmek benim hayat felsefem gibi bir şey artık. Tasarım yaparım genelde. Çok güzel şeyler çizerim ayrıca. O an defterin boş sayfasına çizdiğim saçma şekiller birden bana çok hoş geldi ve gülümsedim. Ardından zil çaldı. Önümdeki kızdan dersin edebiyat olduğunu öğrendiğimden sırada yatıyorum galiba. Edebiyatçı içeri girip dersi anlatmaya başladı. Ve benim Tatlı uykum...