Alp'in Anlatımı
Caddedeki kızlara gözlüğümün arkasından cool bakışlar atarak kızların siparişlerini almak için markete giriş yaptım. Misafir olan benim, niye her şeyi ben alıyorum ki?
Meyve sebzeleri alıp abur cubur kısmına geçtim. Abur cubur kısmına geçerken de ufak çaplı bir şok geçirdim. Sekiz paket cips, on iki tane sürpriz yumurta, üç kutu Nutella, beş paket çubuk kraker... Yuh! Gözünüz doysun arkadaş. Siz dört tane hanım hanım, - tamam, pek de hanım hanım değilsiniz- minicik kızlarsınız, nerenize yiyorsunuz bunları? Sonra ''Kilo aldım.'', yemediğin bir ben kalmışım, bir zahmet kilo al.
Alışverişi tamamlayıp eve doğru yol aldım. Apartmanın önünde önceki gelişimden tanıdığım Hüsniye Teyze ile karşılaştım. Elindeki poşetlerden anlayacağımız üzere market reyonlarını indirmiş. Mademki o reyonları indirmiş; benim gibi centilmen, yakışıklı, karizmatik, tatlı, iyi bir insana da yardım etmek düşer.
''Merhabalar, genç bayan. Hüsniye Teyze sen gün geçtikçe gençleşiyor musun? Sırrın ne kız? Kimseye söylemem bak. Söyle kız çekinme, darılırım vallahi.'' diyerek yıkama yağlamayla hemen atak yapıp saldırıya geçtim. Amacım; beni eleştireceğini, yerden yere vuracağını bildiğim düşmanı geri püskürtmekti. Ne yazık ki başarılı olamadım.
''Sen yine mi burada kalıyorsun? Oğlum, ben sana demedim mi?'' diye sinirle söylenmeye ve merdivenleri çıkmaya başladı. Arkadaşlar, eğilin. Düşman saldırıyor, bombalar havada patlıyor.
''Bu dört kızla ne yapıyorsun? Ayıptır, günahtır. Mahallemizin kızlarının adını lekeliyorsun.''
Hah, ben de ''Bir şeyler eksik.'' diyordum ki, kimyasalı yolladı.
''Bak çocuğum; ben yanlış anlamam, belki diğeri de anlamaz. Ama birileri illaki yanlış anlar. Ayrıca bu kızlar genç. Kızların kısmetini kapatıyorsun.'' Diyip konuşmasına son verdi.
''Ohooo, sultanım bu konuyu sizinle daha önce konuşmuştuk. Sen hala onda mı takılı kaldın? Kız, zaten onların kısmeti falan yoktur. Ne yemekten, ne ev işinden, ne de adabı muaşeretten anlar onlar. Nerede o eski kızlar? Böyle senin gibi on parmağında on marifet kızlar, taşı sıksa suyu çıkaran cinsten kızlar nerde? Haksız mıyım?'' diyerek Hüsniye Teyze'nin gönlünü almış olmayı umut ederek poşetleri kapısının önüne bıraktım ve tam bizim kata çıkıyordum ki büyük bir titreşim ve ardından bir sarsıntı. Deprem mi? Hayır hayır, sadece telefonumu açıp gelen numarayı görmemle donup kaldım.
Melis'in Anlatımı
''Mısra, adamı hasat etme. Gel buraya, kaçma. Kaçabilirsin ama kurtulamazsın, her kadın bu acıyı tadacaktır, kaçış yok. Kızlar, tutun şunu. Geliyorum bak.''
Elimizde ağda bantlarıyla bir oraya bir buraya koşturuyorduk. Cidden anlayamıyorum, gören de hiç ağda yaptırmamış sanar ya. Kaç yaşındasın bu tripler niye?
Mısra etrafta koşuştururken salgın hastalığımız sakarlık baş göstermiş, halıya takılıp düşmüştü ve işte bam! Yakaladım seni fazla da küçük olmayan fare, kurtuluş yok.
''Düşman kuvvetler taarruza geçmeden yakalın. Kızlar, ilk hedefiniz Mısra'dır ileri. Ben size savaşmayı değil, bantları yapıştırmayı emrediyorum.''
''Allah Allah Allah!'' nidalarıyla Mısra'yı yakaladık ve bantları hemen yapıştırdık. Kötü kadın gülüşlerimden birini yaparak ''Artık kurtuluş yok küçük hanım. İllaki çıkacak bunlar.'' Dedim ve anında acımasızca çektim. Mısra yine o muhteşem beddua demeçlerinden birkaçını yaparak saldırmaya başladı.
''Allah seni bildiği gibi yapsın emi. İnşallah televizyonda sevdiğin şarkı çıktığında ezan okunur, âmin!''
Ben ona aldırmayarak hırsa gelip ''Bahar, yavrum, banyodaki ağda bantlarını da getir. Hadi koçum, sana güveniyorum.''
Bahar kendini rolüne fazla kaptırmış olacak ki ''Digidik digidik...'' diyerek banyoya uçtu. Hani çok da değil, azcık normal insanlar olsaydık iyiydi.
Son bantları da yapıştırarak Mısra'yı yolduktan sonra ''Evet, askerlerim hepinizle gurur duyuyorum. Görev başarı ile tamamlanmıştır. Bir dahaki göreve kadar herkes odalara dağılabilir.'' diyip susmak bilmeyen kapıya baktım. Tam da tahmin ettiğim gibi Alp gelmişti. Kapıyı açıp kendimi salondaki koltuklardan birine attım.
''Hey, elimdeki poşetleri içeri almama kimse yardım etmeyecek mi?''
''Hayır, tabii ki!'' diye bağırdım. Hep net bir insan olmuşumdur zaten.
Kimsenin ona yardım etmeyeceğini anlayan Alp, pes edip poşetleri taşıyarak kendi kendine yardım etti. Böyle de yardımsever biri işte.
''Mısra burada niye ölü taklidi yapıyor ve ev niye böylesine dağınık, ne oldu?''
'Bir şey yok canım. Bunlar acımasız 3.Dünya Savaşı'nın izleri. Alış artık bunlara.'' diyerek odama geçtim, şuan hiç Alp'i çekmem. Savaştan çıkmışım yorgunum burada.
Mısra'nın Anlatımı
Halının üzerinde ölü taklidi yapmayı bitirdikten sonra ''Caniler, hayvanlar, kalpsizler... Demek halının üzerinde ölsem kimse umursamayacak. Vay be, vaay beğğ! Nerde bu insanlık? Nerde bu millet?'' diyerek triplerden tripleri girdim. Tamam, biraz fazla abartmış olabilirim. Abartırım ki ilk onlar abarttı. Sadece basit bir buluşma, yemek yiyeceğiz birlikte. Ne olabilir ki?
''Mısra, ben aslında Mars, Merkezliyim. Seni gezegenimin gelini yapmak istiyorum. Anneme de senden bahsettim, fotoğrafını falan gösterdim. Dedi ki; 'Güzel kız ama Mars kebabı yapmasını biliyorsa gelinim olabilir.' Bilmiyorsan da öğretiriz bebeğim, sıkıntı değil. Benimle evlenir misin?'' mi diyecek?
Tabii bizim kızlar - hele ki Melis - durmaz abartır da abartır. Neymiş, bana çıkma teklifi etmişmiş, mükemmel olmalıymışım, bu yemek her şeyin başlangıcı adeta bir milat olabilirmiş, blah blah blah...
Zaten sabah sabah bir ton alışveriş yaptık - ki pek çok kızın aksine alışverişten hep nefret etmişimdir - yığınla elbise aldık. Pullusu, taşlısı, çiçeklisi, minisi... Tabii onlara sadece elbise demek ayıp kaçar, resmen abiye aldılar bana ya. Sanki yarın evleniyorum, öyle bir telaş var etrafta.
İş alışveriş ve ağdayla bitti mi? Bitmedi, bitmezmiş. Kuaföre randevu almışlar benim için. Umarım evde kalmış, zengin koca avcısı baldız topuzu yapmazlar. Gidip göreceğiz.
Bahar'ın Anlatımı
''Saçların sadece kırıklarını alıp düz bir fön çekin. Gözlere çok önem verelim, onlar odak noktamız. Bayan Ejderha'nın gözleri çok güzel; onun o sert, delici bakışlarını ön plana çıkaralım. Hafif bir allık, dudaklara parlatıcı sürelim ama o yapış yapış onlardan değil. Ayrıca ojeler renkli olmasın. French oje sürün.''
Melis, bütün o engin bilgilerinden yaralanarak kuaföre daha bir sürü şeyler söyledi. Mısra ise her şeyi kabullenip gözlerini devirmekle yetindi. Duru'yla bense bön bön birbirimize bakıyorduk. Tabii bu konular Melis'in uzmanlık alanı bize karışmak düşmez.
Saatler geçmek bilmiyordu, en az bi' bir buçuk saattir buradaydık fakat işimiz bitmek bilmiyordu. Melis bazen kuaförün yaptıklarını beğenmiyor, bazen de kendi fikirlerinden vazgeçiyordu. Bizse sıkıntıdan şaşıran eşek bile oynamıştık ki çok zevkliydi, Duru'yu kuaförde birçok kez anırtmıştım.
Duru tuvalete gittiğinde ben de Melis'e ''Biraz hava alacağım.'' diyip kaçtım. Kuaförün yanında bir takı dükkânı vardı. Sanırım burada vakit geçirmek daha eğlenceli olabilirdi. İçeri girdim, birkaç bileklik aldım. Dükkandan çıktığım an aniden büyük bir el tarafından ağzım kapandı ve daha ne olduğunu anlayamadan gözlerim yavaşça kapandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖRT BOYUTLU
HumorMerhaba, biz Beyza ve İrem. İki yakın arkadaş olarak bu hikayeyi yazmaya başladık. ''Bu hikayeyi yazma amacınız ne?'' diye soracak olursanız... Amacımız... Amacımız yok. Tamamen iki işsiz insan tarafından eğlenmek için yazılmış bir hikaye bu. Siz s...