Bölüm 2

573 43 6
                                    

Mısra'nın Anlatımı

Kahvemi alıp kantindeki boş masalardan birine oturdum. Kızlar tuvalete gitmişlerdi. Anlamıyorum ki boşaltım sistemleri aynı anda çalışıyor sanki. Neymiş, Melis diyince Bahar'ında tuvaleti gelmiş. O ikisinin tuvaleti gelince de Duru'nunki de gelmiş. Bu mallar hep böyleydi. Küçükken sınıfta biri tuvalete gitmek için izin isteyince Duru ve Bahar da izin ister, öğretmense onlara kızar ve yerlerine oturttururdu. Ben mi? Ben dersi kaçırmamak için tuvaletim gelse de tutardım.

Biz kreşten beri, yani yaklaşık 15 yıldır arkadaşız. Hatta o kadar yakınız ki artık kardeşten de öte hale geldik. Ailemden çok bu üçlüyle zaman geçiriyorum. Zaten onlarla yaşıyorum, hatta onlarsız bir hayat düşünemez hale geldim.

Şu an şöyle bir geçmişe dönüp baktığımda kreşin o ilk günü çok iyi hatırlıyorum. Annemin zoru ile geldiğimden midir bilmem, sınıftaki herkes ve her şeyden nefret etmiştim. Kızlar mı? Onlar her zamanki gibiydiler bence.

İlk gün olduğu için öğretmenimiz herkese birer dilim pasta vermişti ilk başta. Bahar'sa mal mal etrafına bakarken tabağını yere düşürmüştü. Öğretmene durumu anlatmak yerine Melis'i yanına gidip onun konuşmaya başladı.

''Tatlım nasılsın? İlk gün. Ne kadar güzel. Ben Bahar. Aa! Ordaki kuş mu? Kelebek mi? Ne o?''

Melis etrafta kuş ve benzeri bir şeyler ararken Bahar Melis'in pastasını yarılamıştı. Bunu fark eden Melis ''Seni öğretmene söyleyeceğim.'' diyerek öğretmene doğru ilerlemeye başlamıştı. Hep en mızmızımız, huysuzumuz oydu. Yürürken Mert'e çarpmıştı ve Mert'in pastası sayesinde Melis'in o güzelim pembe elbise mahvolmuştu. Melis ise ağlamaktan böğürerek ağlama safhasına geçmişti. Çünkü küçüklüğünden beri güzellik onun için her şeydi. Elbiselerinde renk uyumu olmazsa bakkala bile gitmezdi.

Duru ise bence en saf olanımız. Saf derken iyi, yardımsever yani. Mesela o ilk gün ben tek başıma otururken yanıma gelmiş konuşmuş, Melis ile pastasını paylaşmıştı. Neden birimizin bir sorunu olsa hep yanımızda beliren ilk isim olmuştu. Bu özelliğinden dolayı herkes tarafından çok sevilen biriydi. Ayrıca o kadar komik ki hayatımın yarısını onun sayesinde gözlerimden işeyene kadar gülerek geçiriyorum.

Bahar... En tedbirli, en şüphecimiz. Bir olay karşında karar verirken her şeyi en ince ayrıntısına kadar araştırır, olayın sonucu hakkında bilgi sahibi olacağına inanarak fallar baktırır ve kimseye kolayca güvenmez. Uyanıktır da. Her kötülüğü, her fırsatı bizden daha önce görür.

Ben mi?

Hayatını dostlarına ve derslerine adamış bir insanım ben. Duru ya da Melis kadar geniş bir arkadaş çevrem yok. Derslerden başka derdim yok, bir şeyim yok. Bahar kadar pimpirikli bir insan da değilim, rahat insanım ben. Sabahları uykumu almış bir şekilde uyanmam, akşamları en sevdiğim şarkıları dinleyerek huzur içinde uyumam lazım.

Her neyse, ben ders notlarının fotokopisini çektireyim de artık eve gideyim. Zaten kahvem de bitti.

Ayağa kalkıp çöpe hızlı adımlarla giderken üzerime dökülen çayla duraksadım. Çayı döken kişinin yüzüne bakmadan ''Sen ne hakla benim en sevdiğim, uğurlu tişörtümün üzerine içerisine tam iki şeker attığın çayı dökersin? Önüne bir baksan ölürsün, değil mi? Dikkatli yürüsen, 'Acaba önümde bir insan falan var mı? Ben yürürken önüme bir bakayım.' desen ölürsün.'' diye bağırdım.

''Nefes al ve haksız olduğumu bilsem de nezaketen özür dilememe izin ver o zaman.'' diye bağırdı yüzüne hala bakmadığım ukala varlık.

''Bak bak bir de zeytinyağı gibi -'' Bir an duraksadım ve nedensizce yüzüne bakma gereksimi duydum. Oha, taş varlık. Mısra kendine gel. Taş ve ukala varlık o. Hiçbir şey olmamış gibi '' üste çıkmaya çalışıyor.'' diye cümlemi tamamladım.

''Özür dilerim tamam.'' dedi adını bilmediğim taş, kaba varlık ve ekledi. ''Ayrıca nerden anladın iki şeker attığımı?''

''Önemli değil ya, bir çay ne olacak? Boş ver. Ayrıca şeker konusunda da... Salladım, tuttu.'' dedim demin bağıran ben değilmişim gibi sakince. Yüzüme şaşkınca baktı. Sonra alaylı bir ifadeyle gülümseyerek –ki çok da tatlı bir gülümsemeyle – '' Merhaba dengesiz, ben Arda.'' dedi elini uzatarak.

Uzattığı elini havada bırakarak, yüzüne dahi bakmadan '' Mısra.'' dedim ve fotokopi çektirmeye gittim. Yüzümdeki o salak tebessümden nefret ederek ilerlerken kızlara ''Yıllık mı yapıyorsunuz tuvaletinizi? Sizi bekledim kaç saat?'' diye mesaj attım.

Duru'dan aldığım cevapsa ''Biz tuvaletten çıkalı yıllar oldu. Evdeyiz şimdi. Biz de seni bekliyoruz.'' oldu.

He ben burada zaten tuvalet terliğiydim, o gereksiz bornoz cebiydim, değil mi?

DÖRT BOYUTLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin