"Anne ben abimle aynı okulda okumak istemiyorum!"
Ömür öfkeyle annesinin gözlerine bakarken, Kader Hanım bu bakışları önemsemediğini belli edercesine kaynayan çorbayı karıştırmaya devam etti. Yanında sinirden yerinde duramayan kızına bakmadan sakin bir ses tonuyla "Gideceksin Ömür. Artık kaydın o okula alındı ve geri dönüşü yok. Yarın sabah tıpış tıpış abinle o okula gidecek ve geri kalan eğitim yılını o okulda tamamlayacaksın. "
Ömür öfkeden kudursa da daha fazla ısrar etmenin anlamı olmadığını biliyordu. Annesini tanıyordu. Bir şeye karar verdiyse onu kararından kimse vazgeçiremezdi. Homurdanarak çıktı mutfaktan. Odasına girip kapıyı sertçe kapattı. Yeni bir okula, hele ki abisinin olduğu okula gitmek istemiyordu. Abisiyle aynı okulda okumak demek arkadaşlarına ve özgür hayatına veda etmek demekti. Abisinin huyunu biliyordu. O okulda yakasını bırakmayacak ve aldığı nefes için dahi hesap soracaktı.
Öncesinde farklı okullarda olmalarına rağmen sürekli okul çıkışlarına geliyor ve bütün arkadaşlarını tanıyordu. Onun yüzünden erkeklerle ne arkadaşlık kurabilmiş nede konuşabilmişti. Sürekli nefesini ensesinde hissettiğinden ters bir hareket yapmak bir yana cüret bile edememişti.
Şimdi ise tek bir hatası yüzünden annesi ona en büyük cezayı layık görmüş ve abisiyle aynı okula kaydını aldırmıştı. Bunu sadece habersizce Ayçalarda kaldığı için yaptığına hala inanamıyordu. Ne vardı ki sanki? Altı üstü bir gece hiçbir şeyi kafasına takmadan arkadaşıyla vakit geçirmek istemişti. Ama bunu ne annesine nede o ilk çağdan kalma kaba taş abisine anlatabilmişti.
Yatağına uzandı. Telefonu eline alarak en yakın arkadaşı Ayça'yı aradı ve olanları noktasıyla virgülüyle anlattı. Ayça'nın teselli etmeleri ve morali yerine gelsin diye yaptığı şebeklikleri son bulunca kapattı telefonu. O sırada bodoslama içeri giren abisine öfkeyle bakmak istese de ne yazık ki bakamadı. Abisine karşı hiçbir zaman saygısızlık yapamaz, sesini dahi yükseltemezdi. Hayatında tanıdığı en sinirli adamdı abisi. Ve Ömür abisinden sahiden de delicesine korkuyordu.
"Kiminle konuşuyordun!"
"Ayça ile abi." dedi sinirlenmemeye çalışarak. Fırat o sırada hızla yatağın başına gelmiş ve Ömür'ün elinden telefonu alarak son aramalara göz gezdirmişti. Ömür abisinin bu hallerine alışık olduğundan ses etmedi. Fırat telefonu detaylıca kurcaladıktan sonra yatağın üzerine attı ve öfke ile kardeşine baktı.
"Bundan sonra benden veyahut annemden bir şey saklayacak olursan alacağın ceza bununla sınırlı kalmaz Ömür! Benden habersiz tek bir adım dahi atmayacaksın! Sakın bir daha beni sinirlendirme yoksa bedelini ağır ödersin!"
Ömür sesli bir yutkunuşun ardından ürkekçe başını salladı. Abisine bakmak dahi istemiyordu. Çünkü biliyordu ki o gözler an itibariyle ateş saçıyordu.
"Yarın sabahta erken kalk hazırlan beni bekletme!"
Fırat aynı hızla odadan çıktı. Arkada kalan Ömür yastığı yüzüne bastırıp çığlık attı. Bu kadarı da gerçekten fazlaydı. Ne yani evde yetmezmiş gibi birde her gün okulda abisini çekmek zorunda mı kalacaktı? Bu adaletsizlikti. Hem de büyük bir adaletsizlik!
***
Ömür sabah erkenden kalkmış ve abisin korkusundan hızla hazırlanarak soluğu kahvaltı masasında almıştı. Annesine surat asarken abisini görmesiyle kendisine çeki düzen verdi. Abisi yanındayken tabi ki de annesine surat asamazdı. Sessizce yapılan kahvaltı sonrası çıktılar evden. Yol boyunca Ömür abisinin bir adım arkasında yürümüş ve kendisine laf atmaması için sürekli dua etmişti. Yeni okulunun önüne geldiğinde memnuniyetsiz bakışları binada dolaşmaya başladı. Zengin züppelerin takıldığı bu okulun bir parçası olmak istediği son şey bile değildi. Keşke dersleri o kadarda iyi olmasaydı. En azından bu okula girmemek için kötü olan derslerini bahane etmiş olabilirdi.
Şimdi şımarık kızları ve kendini bir şey sanan erkekleri sürekli görmek zorunda kalacak ve ne yazık ki onlarla iç içe olacaktı. Ah lanet olsundu! Ne diye Ayçalarda kalmıştı ki?
Fırat duraksayan kardeşine sertçe baktıktan sonra "Davetiye mi bekliyorsun?" diye tersledi. Ömür abisinin kızgın sesiyle kendine geldi. Okul kapısından içeri girdiler. Daha şimdiden okulunu özlediğini hissediyordu. Orada ne lüks arabalar nede burnu havada insanlar vardı. Kendini oraya ait hissetmişti her zaman. Ama şimdi sanki bir yabancının evine gelmiş gibi bir hali vardı. Çekingen ve oldukça huzursuz...
Abisinin peşi sıra geldiği sınıfa baktı. Herkes meraklı gözlerle kendisine bakıyordu. Tamam biraz abartmış olabilirdi. Sadece birkaç kişi kendisine bakıyor geriye kalanlar abisini dikizliyordu. Yeni olan abisi miydi yoksa kendisi mi anlayamamıştı? Neden herkes- özellikle kızlar- abisine bakıyordu? Bakışları yanında ki abisini buldu. Tamam kabul ediyordu. Oldukça yakışıklıydı ama bu öküz olduğu gerçeğini değiştirmezdi.
"Herkes şimdi beni dinlesin! Bu benim kardeşim Ömür. Sizinle bu sınıfta okuyacak. Kimsenin ona karşı bir yanlışı görürsem veyahut duyarsam neler yapabileceğimi iyi biliyorsunuz! Ona göre ayağınızı denk alın!"
Bu konuşmanın aynısı bir sene öncesinde kendi sınıfında da yapıldığından Ömür bunu yadırgamadı. Abisi böyleydi işte. Kaba, aksi ve korkutucu. Kendini kabadayı sanan bir avanak!
Herkes usulca başını sallarken kızlar sanki hiçbir şey duymamışçasına hayranlıkla Fırat'a bakmaya devam ediyorlardı. Ömür ise hayretle kızları seyrediyordu. Kendisi abisinden kurtulmaya çalışırken başka kızların abisinin içine gireceklermiş gibi davranmalarını oldukça ilginç buluyordu. Ya kızlar salaktı yada... Yadası yoktu. Kesinlikle kızlar salaktı.
Fırat kendine hayranlıkla ve korkuyla bakan gözleri takmadan kardeşine döndü. "Ömür geç uygun bir yere otur." Bunun anlamını iyi biliyordu Ömür. Abisinin uygun bir yerden kastı bir kızın yanına oturması ve erkek topluluğundan oldukça uzakta yer almasıydı. En önde ki gözlüklü kızın yanına oturdu. Bu kıza nedense kanı kaynamıştı. Herhalde abisine bakmayan tek kişi olduğu içindi. İçeri girdiğinden beri sadece kızın bir kere başını kaldırıp kendisine baktığını görmüş ve bir daha da başını kaldırdığını görmemişti. Demek ki kız akıllıydı. Abisini süzmediğine göre!
Fırat sınıfa son bir bakış attıktan sonra sınıftan çıktı. Ömür ise rahatça nefesini saldı ve kendisine bakan gözleri umursamamaya çalışarak yanında ki kıza doğru döndü. Sevecenlikle "Merhaba, ben Ömür." dedi. Kız kendisine kısa bir bakış attıktan sonra soğuk bir ses tonuyla "Az önce yanında ki dangalak zaten kim olduğunu söylediğinden tanıyorum seni." dedi. Ömür'ün gözleri kocaman açıldı. İlk defa kendisinden başka bir kız abisi hakkında kötü bir söz söylemişti ve bu Ömür'ü oldukça etkilemişti. Kendi arkadaşı Ayça bile abisine hayranlık duyduğundan bu gibi laflara alışık değildi. Artık yanında ki bu kız daha fazla ilgisini çeker olmuştu. Kıza daha çok sokuldu.
"Seninle iyi anlaşacağımıza eminim." Kız merakla Ömür'e baktı.
"Nereden biliyorsun?" diye sorunca Ömür kıkırdayarak "Çünkü ikimizde abimin dangalak olduğunu düşünüyoruz" dedi. Kızın kendisine bakıp gülümsemesiyle elini uzattı.
"Bence o dangalağı boş vererek tekrar tanışmalıyız. Ben Ömür."
Genç kız uzatılan eli sıktı ve sevecenlikle "Bende Dilay." dedi.
Kısa bir tanışmanın ardından hocanın sınıfa gelmesiyle ikisi de önüne döndü. Ders boyunca Ayça ile mesajlaşan Ömür ona olanları anlatıyor ve Dilay'ın söylediklerinden bahsediyordu. Ayça ise yeni bir arkadaş edinen Ömür adına sevinmiş ve çıkışta buluşup buluşamayacaklarını sormuştu. Ömür bu sıralar bunun mümkün olmadığını söyleyerek mesajlaşmaya bir son verdi. Zil çalmıştı ve abisinin sınıfında biteceğinden emindi. Mesajları silerek telefonu çantasına koydu. Dilay'a dönüp "Bana okulu gezdirmeyecek misin?" diye sordu.
"Tabi gezdiririm. Hadi gel, önce kantine gidip kahve alalım."
Ömür yerinden kalkarak Dilay'ı takip etti. Sınıftan çıktılar. Beraber koridor boyunca ilerlerken Ömür kendisine seslenen abisinin sesini duymasıyla duraksadı ve hızla arkasını döndü. Abisi koridorun başındaydı ve hızla kendisine doğru yürüyordu. Yanında ki devasalarla beraber. Abisiyle beraber tam beş kişiydiler ve gerçekten korkutucu görünüyorlardı. Diğerlerine kısaca baktıktan sonra abisine çevirdi ürkek bakışlarını.
"Nereye gidiyorsun?" diye soran abisine kekeleyerek "Kantine" diye cevap verdi. Fırat kardeşinin yanında ki kıza kısa bir bakış attıktan sonra yanındakilere dönerek "Beyler kız kardeşim Ömür" dedi. Ardından Ömür'e döndürdü bakışlarını.
"Ömür bu beylerde Arın, Karen, Serdar, Cenk. Bana duyduğun saygının aynısını onlarada duyacaksın. Senin abin sayılırlar."
Ömür suratını asmamak için zor tuttu kendini. Ona saygı değil de korku dese daha iyi olurdu. Abisine saygı falan duyduğu yoktu. Sadece korkuyordu o kadar. Yanındaki adamlara baktı. Arın dediği uzun boylu esmer bir adamdı. Siyah kısa saçları ve koyu kahve gözleri vardı. Karen ise Arın denen çocuğa göre daha kısa boylu ve açık tenliydi. Onunda kahve saçları ve süt kahvesini andıran gözleri vardı. Serdar gurubun sarışın olanı olsa gerekti. Sarı saçları ve mavi gözleriyle oldukça dikkat çekiyordu. Cenk ise kumral ve gurubun abisinden sonra en yakışıklı olanıydı. Siyah uzun saçları ve koyu kahve gözleri vardı. Hepsinin ortak özelliği ise kaslı olmalarıydı. Bu manyakları gören liseye gittiklerine inanmazdı. Şahsen kendisi bile inanmakta güçlük çekiyordu.
"Tamam" diye mırıldandı en sonunda. Bütün gözler kendisine dönse de aralarından biri de çıkıp tanıştığıma memnun oldum dememişti. Sanırım ikinci ortak özellikleri de kütük olmalarıydı. Aman neyse neydi. Kendisini zerre kadar ilgilendirmiyordu.
"Kantinde çok oyalanma. Gözüm üzerinde" diyen abisinin dangalak takımıyla uzaklaşmasının ardından bakışları yanında sessizce duran Dilay'a döndü.
"Bunlar okulun maskotu herhalde."
"Hayır, onlar okulun korkutucu altılısı. Kimse onlara hiçbir şey diyemez. Bir şey demeyi bırak uzun bir müddet gözlerine dahi bakamaz. Anlayacağın herkes korkar onlardan. Tabi aptal kızlarında hayran olduklarını söylememe gerek yok sanırım. Aralarından birinin abin olması ve benim seninle bunu bilmeme rağmen takılıyor olmam da ayrı bir garip ya neyse."
Ömür anlamayan gözlerle baktı Dilay'a.
"Ne demek bu? Neden benimle takılamayacakmışsın ki?"
"Çünkü ben kendi halinde bir kızım. Kimseye bulaşmam, kimsede bana bulaşmaz. Ama sen okulun en popüler gurubun elamanlarından birinin kız kardeşisin. Yani bu seninde yakında popüler olacağın anlamına gelir ve tabi seninle takıldığım için benimde. Ama ben kimsenin ne gözüne girmek nede gözüne batmak istiyorum!"
Ömür gözlerini devirdi ve Dilay'ın koluna girerek onunla yürümeye başladı. "Merak etme tatlım, ben popüler olmak için fazla eziğim. Her ne kadar senin tabirinle okulun en popüler gurubun elamanlarından birinin kardeşi olsam da popüler olmam imkansız. Hiç kimse benim gibi ezik ve mıymıntı bir kızı popüler ilan etmez. O yüzden rahatlıkla benimle arkadaş olabilirsin."
Dilay kahkaha attı ve beraber kantine gittiler. Ömür aklına gelenle duraksayarak Dilay'a baktı.
"Bu arada altı kişi dedin ama orada beş kişi vardı. "
"Ah, doğru abin seni asıl kişiyle tanıştırmadı. Gurubun başı. Daha doğrusu onların tabiriyle lideri. Abin ve diğerleri onun himayesi altında dolaşıyorlar. Yani bir nevi onun adamları gibiler. O ne derse koşulsuz sualsiz dediğini yaparlar. O hepsinden daha korkutucu ve ürkütücü. Ben kesinlikle onunla göz göze gelmek dahi istememem. Bakışları bile kanımı donduruyor. Adam lise öğrencisi değilde azılı bir katil sanki. Öyle bir havası var."
Dilay anlattıkça Ömür'ün merakı artıyor ve nedense abisini bile dize getiren o adamı merak ediyordu. Kimdi bu çocuk? Kimdi ki abisi bile ona itaat ediyordu?
"Peki bunlara bir dur diyen yok mu? Nasıl eşkiya gibi dolaşabiliyorlar ?"
"Okulun sahibi baban olsaydı sende her haltı yapabilirdin. Baran'ın babasına ait bu okul. Zaten hocalardan biri de abisi. Yani anlayacağın ailecek okulu kuşatmışlar."
Demek adı Baran'dı. Ömür içinde ki merakla etrafa bakındı. Belki abisini görebilirse onu da görebilirdi. Nasıl biri olduğunu oldukça merak ediyordu. Sahi nasıl görünüyordu? Tipi, bakışı, duruşu, sesi nasıldı? Neden bu kadar çok merak ettiğini anlamasa da kendine dur diyemiyordu. Biran önce onunla tanışmak ve insanlar üzerinde nasıl bir etki bıraktığını görmek istiyordu. Kendisi dünyanın en korkutucu adamın abisi olacağını düşünürken onu bile dize getiren biri vardı. Nasıl merak etmeyecekti ki?
Kahvelerini alıp boş masalardan birine oturdular. Ömür kahvesinden bir yudum alarak kantini inceledi. Kendi okullarında ki kantinden kat be kat büyük ve güzeldi. Ama yine de oranın yerini tutamazdı. Kantincileri Salih Abilerinin yerini de...
"Gelenlere bak. işte Baranda orada." Dilay'ın söylediğiyle kalbi delicesine atmaya başladı. Bakışları kantinin girişini buldu. Önce abisini sonra diğerlerini ve en sonunda onu gördü. Abisinin biraz önünde yürüyor ve etrafına bakmadan sadece önüne bakıyordu. Uzun boyluydu. Kendi yanında ufacık kalırdı. Gür siyah saçları vardı. Birkaç haftalık olduğunu belli eden sakallarıyla gerçekten otuz yaşlarında bir adamın havasını taşıyordu. Sert ve keskin yüz hatları korku duyulması için iyi bir sebepti. Beyaz gömleğin içinden sırıtan kasları ise görülmeye değerdi. Sahi kaç yıldır spor yapıyordu? Bu kaslar Allah'ın bir vergisi olamazdı değil mi? Gömleğinin kolları yarıya kadar katlıydı ve gömleğinin tam kapatamadığı dövmesi dikkat çekiyordu. Elleri keten siyah pantolonunun cebindeydi ve bu tarz kesinlikle serseri havanın yanında asil bir hava katmıştı. Yürüyüşü ağırdı... Yavaş ama emin adımlarla ilerlermiş gibi...
Ömür gözlerini karşısında ki adamdan ayıramıyordu. Neden kilitli kalmıştı onda? Gözlerini görmek istediği için mi? Sahi gözleri ne renkti? Henüz o bakışları yakalayamamıştı? Abisi ve diğerleri için yakışıklı mı demişti? Kesinlikle bu adamın yanında hepsi halt etmişti. Adam fena halde yakışıklıydı ki bu genç kızın kalbinin delicesine çarpması için yeterliydi.
Ömür Dilay'ın kendisini dürtmesiyle toparlayarak bakışlarını yanında ki arkadaşına odaklamaya çalıştı.
"Kızım adama yiyecekmiş gibi bakmayı keser misin? Vallahi ben henüz ölmek istemiyorum ki bence sende istemiyorsun. Sakın onunla ilgili hayaller kurma. Birincisi o bizim gibi çoluk çocukla takılmıyor, ikincisi de abin en yakın arkadaşı . Bu demek oluyor ki her açıdan baktığımızda adam sana bakmaz."
Ömür umursuzca omuz silkti. Evet, sahiden fazlasıyla yakışıklı ve baştan çıkartıcıydı ama onunla o istese de birlikte olmazdı. Birincisi abisinin arkadaşıydı ki abisinin nasıl bir karaktere sahip olduğunu iyi biliyordu. Abisi gibi hatta abisinden daha beter olan biriyle asla beraber olmazdı. İkincisi ise hayalinde ki erkek görgülü ve nazik biriydi. Bu adamla yakından uzaktan alakası yoktu.
"Neden hala kantindesin Ömür!"
Genç kızın yanına gelen abisine baktı. Fısıltıyla "Kahvemi içip kalkacaktım." dedi. Fırat sinirle nefesini saldıktan sonra yanında ki adama bakarak "Abi kız kardeşim. Sana bahsetmiştim." dedi. Ömür kafasını çevirip Baran'a baktı. Aynı anda Baran'ın bakışları da kendisini buldu. Ömür nefesini tuttu. Nasıl gözlerdi onlar öyle... Elanın hangi tanuydu? Daha doğrusu bu renk ela mıydı? Neydi bu rengin adı? Daha önce böyle bir göz rengi görmediğine yemin edebilirdi.
Kendisine dikkatle bakan adamdan hızla kaçırdı bakışlarını. Abisine bakmayı tercih ederdi. Bu adamı daha tanımamasına rağmen kalbi çılgınlar gibi atıyor ve nefesi kesiliyordu. Bir şeyden kesinlikle emindi. Baran denen bu adamdan kesinlikle uzak durmalıydı.
"Ömür artık sınıfına git. Fazla ortalarda dolaşma" Ömür abisinin söylediğiyle Dilay ile beraber ayağa kalktı ve kimseye bakmadan arkasını dönerek ilerlemeye başladı. Kalbi neden bir türlü sakinleşmiyordu. Ne diye o kadar hızlı atıyordu ki sanki?
***
"Ne kadar güzel çiziyorsun." Ömür başını kaldırıp hayranlıkla çizdiği resme bakan Dilay'a gülümsedi.
"Çizmeyi seviyorum. Çocukluğumdan beri..."
"O zaman üniversite'yi bunun üzerine okuyabilirsin.
"Sence bende böyle bir abi varken bu dediğin mümkün mü? Böyle bir şeye asla müsaade etmez."
Dilay gözlerini devirdi. Sinirlenmişti.
"Ona ne oluyormuş! Sonuçta bu senin hayatın."
Ömür alayla gülümsedi.
"Bunu bende söylüyorum. Tabi içimden! Ona böyle bir şey diyecek olsam herhalde o anda beni keser, doğrar, biçer, derimi yüzer."
"Ah Ömür, gerçekten hala böyle kabadayıların olduğuna inanamıyorum. Kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz?"
Ömür üzgün gözlerle resmine döndü ve çizmeye devam etti. Çocukluğundan kalma bir alışkanlıktı bu. Ne zaman sinirlense, üzülse veya gerilse resim çizerdi. Kendisini bir şeyleri çizerken rahatlamış hissediyordu. Belki de özgürce yapabildiği tek şey çizmek olduğu içindi. En azından kendi kendine çizmesine abisi karışmıyordu.
Dersin sonunda Dilay dışarı çıkma teklifinde bulunsa da Ömür abisinin yine problem çıkaracağını düşündüğünden kabul etmedi. Dilay ikisi için atıştırmalık bir şeyler almaya gidince sınıfta tek kaldı. Bütün öğrenciler teneffüsü dışarıda veyahut kantinde geçirirken kendisi abisi yüzünden sınıfta tıkılı kalmak zorunda kalıyordu. Bu yıl nasıl geçecekti? En azından abisi seneye mezun oluyordu da kalan iki senesini de zindan hayatı yaşayarak geçirmek zorunda kalmayacaktı. Bu birazda olsa rahatlamasına sebep oluyordu.
" Selam" başını kaldırıp karşısında ne ara geldiğini çözemediği kıza baktı. Siyah saçlı orta boylarda kara kuru bir kızdı. Ama fena halde güzeldi.
"Selam" dedi soru sorarcasına. Kız gülümsedi.
"Ben İlayda. Cenk'in kız arkadaşı." Ömür gözlerini kıstı. Cenk kimdi? Ardından aklına gelmesiyle gülümsemeye çalıştı. Abisinin gurubunu unutması mümkün müydü? Ama neden bu kız durduk yere kendisiyle tanışmıştı? Yoksa bunu da mı abisi istemişti?
"Hep birlikte yemek yemeye gideceğiz. Fırat seni de almamı istedi."
Ömür gözlerini devirdi. Bu abisinin kendisinden başka uğraşacak daha önemli işleri yok muydu? Mesela bir sevgilisi? Ne diye sürekli kendisiyle meşgul oluyordu?
"Teşekkür ederim ama ben aç değilim. Ayrıca arkadaşım zaten bir şeyler almaya gitti."
Kız olumsuz anlamda başını salladı.
"Seni almadan gidersem Fırat ve Cenk canıma okur. Lütfen beni zor durumda bırakma ve benimle gel."
Ömür sesli bir of çektikten sonra önünde ki defteri açtı. Dilay'a kısaca olanları yazarak anlattıktan sonra kendisini sabırla bekleyen kızla beraber sınıftan çıktı. Beraber okuldan çıktıklarında spor arabaların yanında duran adamları gördü. Ve tanımadığı bir kaç kızı. Bunlar bir hayli kalabalık bir guruptu anlaşılan. Önünde ki abisine bakarken yanında duran adamla göz göze gelmesiyle kalp atışları alışık olmadığı hızına geri döndü. Bugün bu kalbinin sorunu neydi?
Bakışlarını hızla Baran'dan ayırarak önüne çevirdi. Siyah arabanın yanına geldiğinde kız kendisini bırakmış ve diğer arabanın önünde duran Cenk'in yanına gitmişti.
"Hadi geç otur arkaya." Fırat'ın açtığı kapıdan içeri girerek yerine oturdu. Abisi de öne geçmiş ve hiç istemediği adamda sürücü koltuğuna oturmuştu. Ne yani bu adamla aynı arabada mı gidecekti? Aman ne güzel!
Arabanın en sağına geçerek oturduğu koltukta iyice büzüştü. Sanki böyle olursa kimse kendisi göremeyecekti. Keşke sahiden de görünmez olsaydı. Belki o zaman her şey daha güzel olurdu.
"Fırat klimayı aç." Duyduğu sesle gözleri aynadan gördüğü gözleri buldu. Sesi... Sıcak bir kış güneşinde esen rüzgar gibi ferahlatıcıydı. O konuşunca herkes susmalıydı sanki. Sadece o konuşsa ve tüm dünya sussa itiraz edebilir miydi?
Gözleri kesişince boğulduğunu hissetti. Sanki nefesini elinden almışlardı. Sahi nefesi nereye kaybolmuştu? Bu adamın üzerinde bıraktığı etkiden hiç hoşlanmamıştı.
Fırat kendisine denileni yapıp klimayı açtı. Ömür daha fazla terlediğini hissetse de çıtını çıkarmadı. Başını cama yaslayıp gözlerini sıkıca kapattı. Neden her yanı uyuşuyordu? Bütün bu hissettikleri de neyin nesiydi? Sahiden hastalanmış olmalıydı? Bunun başka bir açıklaması olamazdı.
***
"Siz ne alırdınız efendim." Ömür başını kaldırıp garsona baktı. Bir kova soğuk su alırım demek istese de diyebildiği tek şey mercimek çorbası olmuştu. Bütün gözler kendi üzerindeyken özellikle Baran karşısında otururken başka bir şey istemesi mümkün değildi.
Garson siparişleri getirmek için yanlarından ayrılırken kızların gözleri Ömür'e yöneldi. Arın'ın kız arkadaşı olan Gaye soğuk kanlı bir şekilde "Mercimek çorbası ile doyabilecek misin Ömür?" diye sordu. Ömür kıza baktı. Nedense bu kızı hiç mi hiç sevmemişti. Bir kere soğuk bir yapısı vardı ki kendisi soğuk insanlardan hiç hoşlanmazdı.
"Doyabilirim" dedi kısaca. Tekrar bakışlarını önünde ki boş tabağı buldu. Bu yemek bir an önce bitseydi de gidebilseydi keşke.
"Yaşından daha küçük gösteriyorsun." dedi gruptaki amacını anlayamadığı kız. Neydi adı ? Hah Banu. Sahi bunun sevgilisi yok muydu? Bu gurupla takılma amacı neydi kim bilir? Buda Gaye kadar soğuk ve sinir bozucuydu.
"Genelde öyle derler."
"Konuşmayı pek sevmiyorsun sanırım."
İşte bu kızı sevmişti. Cenk her ne kadar yanında kasıntı dursa da kız gerçekten iyi birine benziyordu. En azından diğerleri gibi üsten üsten bakmıyordu.
"Sever aslında. Bugün susacağı tuttu."
Abisinin cevap vermesi üzerine açtığı ağzını geri kapadı. Sahi bugün nesi vardı? Buda soru muydu? Yeni bir okulu, tanımadığı kasıntı tipleri ve birde baş ucunda ki abisi vardı. Nasıl neşeyle gülümseyebilir ve çokça konuşabilirdi ki?
Gelen çorbayı sessizce içmeye başladı. Canı bir şey istemese de çorba iyi gelmiş midesindeki ağrıyı azda olsa geçirmişti. Başını kaldırdığı an üzerinde ki gözleri fark etti. Baran'ı buldu yeşil gözleri. Kendisine neden böyle bakıyordu? Peki neden bu bakışları gördüğü her an içinde bir yerler yangın yeri olup çıkıyordu?Bakışlarını kaçırdı. Şimdi boş gözlerle çorbasını inceliyordu. Artık kesinlikle buradan gitmek istiyordu.
Yemekten sonra tekrar okula geçtiler. Ömür arkasına dahi bakmadan hızla sınıfına gitti. Okulun geri kalan gününde ise sınıftan hiç çıkmadı. Dilay sürekli neyi olduğunu sorsa da hiçbir şey demedi. Okul çıkışında abisiyle beraber eve giderken etrafına dahi bakamadı. Sanki bir yerlerde kendisini izliyor gibi hissediyordu. Sanki başını kaldırdığı an o gözlerle karşılaşacaktı. Eve gidince yemek yemeden odasına kapandı. Annesinin sorularına kısa cevaplar vererek uyumak istediğini söyledi. Yatağa uzanıp gözlerini sıkıca kapattı. Sıklıkla aldığı nefesleri ve sürekli terlemesi iyiye işaret değildi. Kendisine neler oluyordu böyle?
***
"Anne? Anneee?..... Abi?"
Bütün odalara tek tek baksa da ne annesini nede abisini göremedi. Sabah sabah nereye gitmişlerdi ki? Hem de kendisine haber vermeden... Abisini aradı. Telefonu kapalıydı. Annesi ise telefonu evde bırakmıştı. Merak etse de elinden bir şey gelmediğinden hazırlanmaya koyuldu. En azından bu fırsatı değerlendirip okula tek başına gidebilecekti. Abisi ve aptal gurubunu da böylelikle çekmek zorunda kalmazdı.
Üzerini giyinip kahverengi uzun saçlarını at kuyruğu yaptıktan sonra ceketini ve çantasını alarak çıktı odadan. Anahtarını alıp ceketini üzerine giydikten sonra kapıyı açtı. Karşısında gördüğü kişiyle ise afallayarak bir iki adım geriledi. Dudakları şaşkınlıkla aralandı. Bu adamın burada ne işi vardı? Ne diyeceğini bilmeden öylece baktı kendisine dikkatle bakan adama. Kalbi yine aynı saçmalıkla atmaya başlamıştı. Oysa sabah hiçbir şeyi yoktu. O zaman neden şimdi yine midesi ağrıyordu?
"Abinin işi var. Okula geç gelecek. Seni götürmeye geldim."
Kaşları havalandı. Abisinin işi olduğunu bu adam biliyordu da kendi neden bilmiyordu. Ayrıca ne diye okula beraber gideceklerdi? Kendi başına gidebilirdi. Ama bu düşündüklerini nasıl söyleyecekti? Konuşmaya bile cesareti yokken baş kaldırmak delilik değil miydi?
"Ben... Kendim gidebilirim." dedi kekeleyerek. Korkudan yüzüne bakamıyordu.
"Sana kendin gidebilir misin diye sormadım. Bin arabaya. Beraber gideceğiz."
Titrek nefesini dışarı salıp evden çıktı. Kapıyı kapatıp kilitledikten sonra Baran'ın arkasından ilerledi. Ömür arabanın kapısını açıp bindiğinde Baran'da sürücü koltuğuna oturdu. Kemerini takıp arabayı çalıştırdı. Kısa bakışlarını Ömür'ün üzerinde dolaştırdıktan sonra gaza bastı.
Ömür eteğinin pilelerinden bakışlarını ayıramıyordu. Başını eğebildiği kadar eğmiş, koltukta ufacık kalmıştı.
"Sıkıldıysan radyoyu aç."
Başını kaldırıp araba süren Baran'a baktı. Yola baktığını görünce yüzünü incelemeye koyuldu. Ne kadarda mükemmel görünüyordu. Mükemmel ama korkutucu... Sahi neden bu kadar sertti? Gülümseyince nasıl göründüğünü merak etti. Bu adama gülümsemek yakışır mıydı ki? Baran başını çevirip kendisine bakınca hızla başını diğer yana çevirdi. Yüzü utançtan kırmızıya boyanmıştı.
"Sıkılmadım." diye mırıldandı az önceki rezilliğini unutturmak istercesine.
Geri kalan yolda ikisi de konuşmadı. Okulun önüne geldiklerinde Ömür rahat bir nefes alarak indi arabadan. Bütün gözlerin kendisinde olduğunu görebiliyordu. Neden bakıyorlardı sanki? Bunu istemiyordu. Kimsenin ilgi odağı yada dedikodu kaynağı olmak en son isteyeceği şey bile değildi. İşte tamda bu ve bunun gibi daha bir sürü sebepten bu adamdan uzak durmalıydı. Okula gireceği sırada duyduğu sesle duraksadı.
"Bekle." Arkasını dönmeye cesareti yoktu. Öylece duruyordu. Baran önüne gelip tam karşısında durana dek bakışlarını yerden ayırmadı. İçine çektiği erkeksi parfümle daha çok heyecanlandı. Başını kaldırıp o gözlere bakması gerekiyordu ama yapamıyordu işte. O gözlere bakamıyordu.
"Gözlerime bak!" Başını ürkekçe kaldırdı. Baran'ın yakıcı gözlerine baktı. Artık hem heyecanlanıyor hem de korkuyordu. Neden durdurmuştu kendisini? Ne diyecekti?
Baran elinde ki çantayı kaldırarak Ömür'ün görmesini sağladı. Ömür ise adamın elindeki çantaya bakıyordu aval aval. Daha ne kadar rezil olabilirdi? Hadi ama, çantasını arabada unutup da nereye gittiğini sanıyordu ki? Çantayı elinden alarak "Teşekkür ederim" diye mırıldandı. Ardından önünden hala çekilmeyen adama baktı. Yanından geçecekken Baran'ın tekrar önüne geçmesiyle duraksamak zorunda kaldı. Şimdi ne vardı?
"Ben... Derse geç kalıyorum." dedi çekingenlikle. Baran ise inatla Ömür'e bakıyor, gitmesine müsaade etmiyordu.
"Baraan." Ömür kendilerine doğru gelen gurubu görünce Baran'ın yanından ayrılarak koşar adımlarla okuldan içeri girdi. Sınıfa girdiğinde nefes nefese kalmıştı. Sanki maratonlu bir koşudan yeni çıkmış gibiydi.
"Bu ne hal? Okula koşarak mı geldin?" Dilay'a bakarak gülümsemeye çalıştı.
"Öylede denebilir. Günaydın" Yanına oturarak çantasında ki suyu çıkardı ve neredeyse yarısını içti.
" Sahi iyi misin? Dünde bir gariptin zaten."
"İyim. Sadece biraz kırgınlık var üzerimde. Geçer merak etme."
Çantasından telefonu çıkartarak tekrar abisini aradı ama ulaşamadı. Keşke Baran'a ne işi olduğunu soraydı. Söyler miydi ki? Yada asıl doğru soru kendisi bu soruyu sorabilir miydi?
"Ah işte favori hocamda geldi." Dilay'ın sesiyle başını kaldırıp içeri giren genç adama baktı. Sahiden de favori olabilecek derecede yakışıklı görünüyordu.
"Bu ne hocası?" diye sordu merakla. Bu kadar genç bir hocaları olduğunu bilmiyordu.
"Edebiyat. Doğan hoca. Baran'ın abisi bu işte ama tanıdıkça göreceksin ki Baran ile benzer hiçbir özelliği yok. Adam bir melek resmen. Baran ise şeytan."
Baran'ın abisi olduğunu duymasıyla daha bir dikkatle baktı. Sahiden görünüş olarak da birbirlerine benzemiyorlardı. Tek ortak özellikleri ikisinde dehşet yakışıklı olmasıydı herhalde.
Gülümseyerek kendilerini selamlayan hocanın kendisine dikkatle bakıp, ardından sıcacık gülümsemesiyle Ömür'de içtenlikle gülümsedi.
"Sen Ömür olmalısın bizim haylaz Fırat'ın kız kardeşi."
Başını sallayarak onayladı.
"Okulumuza hoş geldin Ömür. Derslerinin çok iyi olduğunu duydum. Umarım iyi olmaya da devam eder. Ben Doğan, edebiyat öğretmeninim."
" Teşekkür ederim hocam." dedi Ömür içtenlikle gülümsemeye devam ederken. Doğan derse dönüş yaparken Ömür bakışlarını Dilay'a çevirdi. Hayran gözlerle Doğan'ı izlediğini görünce ise sırıttı.
"Hoca'nın içine gireceksin. O hayran bakışlarına bir son ver." Dilay homurdanarak kendisine bakınca sırıtması daha çok arttı.
"Kızım öyle iyi adam ki hayran olmamak mümkün değil. Şunda ki tatlılığa bakar mısın? Bu adamı ne zaman görsem yaşımı büyütesim geliyor."
İkisi de sessizce güldükten sonra derse odaklandılar. Teneffüs zilinin çalmasıyla derse son verip sınıftan çıkan hocanın ardından kızlarda beraber kantine indiler. Ömür abisinin okulda olmadığını bildiğinden rahatça hareket edebiliyordu. Keşke abisi hiç gelmeseydi. O zaman her şey ne kadarda güzel olurdu.
Çaylarını alıp masaya oturdular. Oturur oturmaz kantinden içeri giren guruba takıldı gözleri. Dilay homurdanarak "Şunları sürekli görmekten sıkıldım. Bu sene bitse de gitseler keşke."
Ömür Baran'a bakakaldığından cevap veremiyordu. Arkadaşının kendisini dürtmesiyle toparlanarak önüne döndü ve "Haklısın" dedi. Çayından bir yudum aldı. Artık o tarafa bakamıyordu.
"Buraya doğru geliyorlar" diyen Dilay'a gözlerini kocaman açarak baktı.
"Neden!!!" diye telaşla sorunca Dilay alayla yüzüne baktı.
"Bilmem yüzlerinden neden geldikleri anlaşılmıyor, ama istersen gelince soralım neden geldiniz diye."
Ömür sandalyede git gide küçülüyordu. Keşke şuanda yok olabilseydi. Ve bir daha hiç bulunamasaydı.
"Oturmamızda sorun olmaz herhalde kızlar." Cevabı beklemeden sandalye çekip "Buyur abi." diye Baran'ın oturmasını bekleyen Arın'a baktılar. Ömür ise içten içe Arın denen adama küfürler yağdırıyordu. Ne diye onca boş alan varken dibindeki yere Baran'ın oturmasına müsaade ediyordu.
Baran sandalyeye oturup Ömür'e iyice yanaştırdı. Ömür ise nefesini tutuyordu. Çayın üzerinde ki köpükleri kaçıncı sayışıydı onu hatırlamıyordu bile. Diğerleri de sandalyelerini çekip oturdular. Dilay huzursuzca gurup üyelerine bakıyordu.
"Çay alacağım ben isteyen var mı?" Cenk ayağa kalktı. Arın, Serdar, Gaye çay isterken İlayda,Karen ve Banu kahve istediler. Cenk bu sefer bakışlarını Baran'a çevirdi.
"Abi sana ne alayım?" Baran'ın bakışları Ömür'ün önündeki yarım çayı buldu. Elini uzatıp Ömür'ün dikkatle baktığı bardağı çekip aldı. Ömür'ün şaşkın bakışları arasında Cenk'e kısa bir bakış atarak "Bana bir şey alma, bunu içeceğim." dedi ve çaydan bir yudum aldı.
Herkes kendisine şaşkınlıkla bakarken Baran dikkatle Ömür'e bakıyordu. Ömür ise ne bir şey söyleyebiliyor nede bakışlarını çekebiliyordu. Neden böyle bir şey yaptığını bir türlü anlayamıyordu. Yeni bir çay istemek yerine neden kendi bardağından içmeyi tercih etmişti?
"Çok tatlı." dedi bardağı masaya geri bırakırken. Ömür kekelememeye çalışarak "Çayı çok şekerli severim" dedi. Bütün gözler ikilide olsa da bunu ne Baran ne Ömür önemsiyordu. Hala gitmeyen Cenk Baran'ın şekersiz çay sevdiği bildiğinden "Abi ben sana yeni bir çay alayım" dedi. Baran ise Ömür'den bakışlarını çekmeden "Gerek yok, bunu içeceğim" dedi ve bardağı tekrar eline aldı.
"İyide sen şekerli çay sevmezsin ki." diyen memnuniyetsizce ikiliye bakan Banu'ydu.
"Bugün sevesim geldi. Bir mahsuru mu var Banu!"
"Hayır, yok."
Başka kimseden ses çıkmadı. Ömür daha fazla burada kalmak istemiyordu. Kalbi sanki birazdan patlayacak ve etrafa içinde biriktirdiği heyecan yayılacaktı. Dilay'a baktı. Onunda dikkatle kendisine baktığını görünce ondan cesaret alarak "Dilay gidelim mi?" diye sordu. Biliyordu ki en az kendisi kadar Dilay'da bu ortamda bulunmaktan rahatsızdı.
"Olur." Sandalyeyi geri çekip kalkacağı sırada Baran'ında sandalyesini çekip kalkarak önünde durmasıyla ne yapacağını bilemedi. Neden böyle yapıyordu? Neden?
Baran çayından son bir yudum daha alarak bardağı masaya bıraktı. Ömür'e doğru eğildi ve Ömür'ün nefessiz kalacağı sözleri fısıldadı.
"Benden kaçma. Daha çok dikkatimi çekiyorsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YÜREK YANGINI
Proză scurtă"Benden kaçma. Daha çok dikkatimi çekiyorsun." diyen bir adamdan kaçacak kadar aptal, ona aşık olacak kadar deli biriydim.