PAPAZ 5. ŞAFAK

HAFIZA HAYATTIR

O gün annesinin bağırışları arasında uyandı Milagros. Her sabah aynı şekilde uyanıyordu zaten... Güneş, pembe duvar boyalı odasına ve mavi peluş terliklerine vurmakla kalmıyor, yosun yeşili gözlerini de parlatıyordu aynı zamanda.. Uykunun vermiş olduğu büyük haz, annesinin onu uyandırmak için yaptığı, tınısı oldukça yüksek bir aslan kükremesi ile son buluyordu hemen her sabah. "Aslanların kükremesi 6 km öteden duyulabilirmiş." diye düşündü Milagros gülümseyerek "Neyse ki kendini henüz o kadar geliştiremedi " diye de mırıldandı banyoya giderken.

Dün, onun için oldukça yorucu geçmişti. Önce annesi ile alışverişe, daha sonra da arkadaşlarıyla sinemaya gitmişti. Aslında kızlar aksiyon filmlerinden pek hoşlanmazlardı ama Milagros farklıydı. Aşk konulu ve romantik komedi tarzındaki filmleri mutlu sonla bittikleri ve insanların beklentilerini artırdığı için saçma ve gerçeklikten uzak buluyordu. Arkadaş grubu içerisinde de lider konumda olduğu için genelde onun istediği mekanlara gidilir onun istediği aktiviteler yapılır ve onun istediği filmler izlenirdi.

O gün de Fast & Furious 7 'nin ilk gösterim günüydü. Heyecanlıydı. Serinin önceki 6 filmini de izlemişti. Serinin 7.filminin çekimlerinin yapıldığı bir tarihte de Paul Walker tıpkı filmdeki gibi aşırı sürat sebebiyle hayatını kaybetmişti. Bu da filmin izlenebilirlik oranını yükseltiyordu. Herkesin kafasında "Acaba Paul Walker'ın filmdeki sonu nasıl olacak?" sorusu vardı. Ayrıca tam bir Jason Statham hastası olmakla birlikte Jason' ın bu filmde kötü rolde olması onun hoşuna gitmiyordu. Yine de içindeki aksiyon sevgisine engel olamadı. 14.45 seansına biletleri aldı. En arka sıradan yer bulabilmişlerdi ama olsun, aksiyon filmlerini ekrana uzak bir koltuktan izlemek gibisi de yoktu Mila için.. Film saati yaklaştıkça heyecanı daha da artıyordu,arkadaşlarının aralarındaki şakalaşmalarına katılmayarak biraz önce aldığı patlamış mısır tanelerini etrafına anlamsız gözlerle bakarken mideye indirmekle meşguldü.

Sonunda saat geldi, Milagros ve arkadaşları sinema salonuna girdiler. Filmden önce "coming soon" olarak birkaç filmin fragmanı gösterildi ama bu fragmanlar Milagros'un dikkatini çekmemişti. O, film esnasında kimseyi rahatsız etmemek için telefonunun sesini kısmakla meşguldü. Çünkü popüler ve sevgilisi olan bir kız idi ve telefonunun mesaj müziği en fazla 15 dakika dinlenebiliyordu. Mila tüm bunları düşünürken film artık başlamak üzereydi. Ve işte aşık olduğu hatta taptığı oyuncu Jason Statham karşısındaydı. Film, serinin 6.filminin son sahnesiyle başlamıştı :

-Dominic Toretto ?

-Evet ?

-Ben Shaw. Beni tanımazsın. Tanıyacaksın...

Film bittiğinde düşünüyordu Milagros. Beklentisini karşılamıştı film. Hele ki son sahnede Brian O'Conner yani Paul Walker'ın arabasıyla diğerlerinden farklı bir yola gitmesinin filmin en etkili sahnesi olduğunu düşünüyordu.

Sinemadan çıktıktan sonra arkadaşlarıyla filmin kritiğini yapmış ve daha sonra da dağılmışlardı. O sırada hafif bir yağmur başlamıştı Dublin sokaklarında. Islanmayı seviyordu Mila, hem de Jason Statham'dan bile çok, annesinden bile çok hatta belki Christopher'dan bile çok.

Bir an bir gök gürültüsüyle irkildi. Christopher'ı tamamen unutmuştu. Perşembe günü papazlık sınavı vardı ve onun yanında olmalıydı. Telefonu hemen eline aldı arayacaktı ki vazgeçti. "Daha üç gün var." diye düşündü Milagros ve yağmur damlalarının kızıl saç diplerine vurmaları eşliğinde evin yolunu tuttu.

Hassan, Yogev ve Christopher o gece hiç uyuyamamıştı. Hassan ve Yogev, Chris'in heyecanını paylaşıyorlardı ve sorular sorarak onu sınava hazırlıyorlardı. Televizyon odasından sesler geliyordu. Belli ki Chris'in babası Edmond Linderson fanatiği olduğu Manchester United'ın bir maçını izliyordu yine. Odadan gelen gürültüye aldırmadan "Papalığın bir kehaneti var Chris bilirsin, dünyanın son zamanlarında 7 tepeli şehir yıkılacak derler. Sence yıkılacak olan bu 7 tepeli şehir hangisi ?" diye sordu Hassan. Kolay bir soruydu zira bu sorunun sadece iki cevabı olabilirdi : Roma ve İstanbul.