Milagros çok sinirliydi. Telefonda sesinin inceliğinden hoşlanmadığı bir kız ile konuşuyordu. Adı Eve idi. Mila aslında Eve diye birini tanımıyordu, numarası da kayıtlı değildi zaten. Eve ile telefonda konuştukça daha da sinirleniyor ve ses tonu daha da yükseliyordu. Bir an sol tarafına doğru döndü ve pencerede kendisine bakmakta olan Christopher'ı gördü. Ve ardından da perdeyi sert bir şekilde kapattı. Çünkü Eve ile Christopher hakkında konuşuyordu ve duydukları hiç de hoşuna gitmiyordu Milagros'un. En fazla bir saat önce "canım" dediği insanın yüzünü artık görmek istemiyordu belki de..
-Numaramı nasıl buldun ?
-Zor olmadı. Facebookta Chris ile olan ortak hesabınızı buldum. İsmini 411'e söyleyince numaranı bulmak çok fazla vaktimi almadı.
-Madem numaraları bulmak senin için bu kadar kolay, neden Christopher'ı aramadın ?
Zor soruydu bu ama bu soruyla karşılacağını biliyordu Eve.
-Onun sesini duymaya hazır değilim henüz. Hem onu arasaydım anlattıklarıma inanmazdı zaten
-Ben de inanmıyorum anlattıklarına.
-Anlattıklarımın hepsi doğru Milagros inan bana.
- Söylediklerin son derece mantıksız. Bence sen Christopher'dan hoşlanıyorsun ve benim ondan ayrılmamı istiyorsun.
-İnan bana, belgelerim var. İzin ver geleyim Dublin'e. Christopher'a yardımcı olmamız gerekiyor.
-Yalan söylüyorsun. Christopher'ın sana ihtiyacı yok.
...
Bu cümle konuşmanın son cümlesi olmuştu. Milagros, telefonu Eve'in yüzüne kapatmıştı. Ve artık ağlama vaktiydi. İçine içine ağlamazdı Milagros, içinden içinden ağlardı. Annesi Marry Linderson, kızının ağlama sesini duyar duymaz Bleeding Love'u izlemeyi bırakmış ve kızının odasına koşmuştu.
-Ne oldu Mila ? Neden ağlıyorsun ?
Mila cevap vermedi, ağlamakla meşguldü. Annesi Mila'yı sarsmaya başladı.
-Söyle bana Mila, neden ağlıyorsun yoksa babana mı bir şey olmuş ?
Eugene Linderson, tırlarla uluslar arası yük taşımacılığı yapıyordu.
-Hayır anne babamla ilgili değil.
-Ne oldu o halde ?
Mila sinirden delirecek gibiydi. Annesinin üzerine gelmesine ve kendisini sarsmasına daha fazla dayanamadı.
-Anlatmak isteseydim anlatırdım değil mi ? Konuşmak istemiyorum, defol odamdan !
Marry, kollarını kızının bedeninden çekerken hala ne olmuş olabileceğini düşünüyor, kafasında ihtimalleri oranlıyordu. Ayağa kalktı, kapıyı açtı ve çıktı. Merdivenlerden alt kata inerken artık emin gibiydi. Kızının bu kadar üzülmesinin sebebi Christopher olmalıydı.
Kerrick, 16 yaşında zayıf, çelimsiz ve çimenden biraz uzun bir çocuktu. Tek eğlencesi Dublin caddelerinde bisikletle gezmekten ibaret olan Kerrick, bisikletini Dublinli güzel kızların üzerlerine sürer sonrasında da arkasına bakarak sinir bozucu bir şekilde gülerdi. Ablasının aksine yağmurdan nefret eder sadece güneşli günlerde evden dışarı çıkardı. Sosyalleşememesinin sebeplerinden biri de buydu.
Yine güneşli bir gündü. Kerrick bahçede oturmaktan sıkılmıştı. Bir süre bulutları çizgi film kahramanlarına benzetmeye çalıştı. Sırayla Tazmanya canavarı, Sylvester, Buggs Bunny ve Balbasar geçti gözlerinin önünden. On dakika kadar sonra bundan da sıkılmıştı Kerrick. Otoparktan mavi, gidonu otomobil direksiyonuna benzer Bianchi marka bisikletini çıkardı. Yarın okul vardı ve bugünü özgürlüğünün son günü olarak görüyordu. Hatta ablasını üniversiteyi bitirdiği için çok kıskanıyordu ve ablası da bu durumu her zaman onu kızdırmak için kullanıyordu. Annesine, çıktığını haber vermek için tekrar eve girdi fakat sofada kimse yoktu. Televizyonda Bleeding Love filmi vardı ama durdurulmuştu. Üst kattan da ağlama sesleri geliyordu. Kerrick önemsemedi ve dışarı çıktı. Lean Caddesi'nin kaldırımları ve Dublin'in güzel kızları sinir olmak için onu bekliyordu. Gülümsedi bunları düşünürken ve bisikletine atlayıp Lean Caddesi'nin kaldırımlarında gezinmeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PAPAZ 5. ŞAFAK
AventuraHayatının sadece son 4 yılını hatırlayabilen Hristiyan bir genç...Onun bir Müslüman ve bir Yahudi arkadaşı...Ve çevrelerinde gelişen olaylar... Siyaset, spor, din, tarih, sinema, sanat, dostluk, ihanet, aşk, kıskançlık, gizem ve daha fazlası... ...