Üç saat öncesine göre biraz daha güzelleşmişti sanki. Kafasına pembe,mavi,siyah ve beyazın rastgele işlendiği bir de bere takmıştı. Sarı saçları, berenin altından, kulaklarının üzerinde dalgalanıyordu. Evet evet 3 saat öncesine kadar daha da güzelleşmişti ve bu, onu daha da ilgi çekici yapıyordu.
Britton, kuyumcudaki işinden izin almış, sahilde Sea'yi bekliyordu. 11.30 buluşacaklardı. Maviliklere bakıp geçmişini, şimdisini ve geleceğini düşünebilmesi için yaklaşık 20 dakikası vardı yani. Kumral tenli, uzun boylu, saçlarını David Beckham o yıl hangi saç stilini benimsiyorsa o şekilde kestiren, zeki ve dürüst bir genç idi. Zaten dürüst olduğu için kuyumcuda çalışabiliyordu. Ama gözü yükseklerdeydi, hırslıydı. Ömrünü sürekli küfür eden, her cümlesinin sonuna mutlaka bir küfür yapıştıran bunak, hiç kimseyle arası iyi olmayan ve üstüne üstün gözlüklü ve yaşlı bir adamın kutudan biraz büyük kuyumcu dükkanında geçiremezdi. Şans oyunlarına merak salmışsa da pek başarılı olamamıştı. Arada kazanıyordu kazanmasına ama kaybettiği para her zaman daha fazlaydı.
Para kazanmalıydı. Yoksa ileride evlendiklerinde Sea'ye nasıl bakacaktı ? Sea'nin çalışma ihtimali var mıydı ? Vardı ama azdı. Dersleri pek parlak sayılmazdı, geleceği de aynen öyle. Ayrıca aralarında da azımsanmayacak bir yaş farkı vardı. Sea, ondan tam 7 yaş küçüktü. Bir süre önce Sea'nin ailesiyle tanışmak istemiş ama bu isteği kabul görmemişti. Bunu parasız olmasına bağlıyordu Britton ve tabi biraz da aralarındaki yaş farkını Sea'nin annesinin bilmesine. Bir şeyler yapmalıydı. Bu böyle gitmezdi. Ama ne ?
-Merhaba canım ben geldim, diye boynuna sarıldı Sea, Britton'un .
-Hoş geldin canım, dedi ayağa kalkıp gülümseyerek Britton. İki gündür ulaşamıyorum sana telefondan. Neyse ki Facebook var da görüp konuşabiliyorum seninle.
- Evet canım geri zekalının birisi yolda bisikletle bana çarptı, yere düştüm telefonum da kırıldı, çalışmıyor, dedi Sea dudaklarını büzüp nazlanarak. Britton gülümsedi.
-Buna mı üzülüyorsun ? Baban alır sana yenisini ne olacak ki ? dedi sağ elinin baş parmağını Sea'nin burnuna yavaşça vurarak.
-Öyle olacak zaten durumu babama anlattım biraz kızsa da sonunda kabul etti yenisini alacak bana, dedi Sea.
Britton başka bir konudan konuşmak istercesine "Ne yapıyoruz bugün?" dedi.
-Bugün Grafton'a gidiyoruz sevgilim, bir kafede oturur konuşuruz. Dublin zaten küçük yer eğlenmeye fazla yer yok. Sonra sinemaya veya lunaparka gideriz, ne dersin ?
- Sen nereye ben oraya komutanım, dedi gülerek Britton. Sea, onun yanaklarını sıkarken askerliğini de yapmadığı aklına geldi Britton'un. Olsun belki bedelli çıkardı. Gerçi çıksaydı ne olacaktı ki 10 bin € yu nereden bulacaktı da askere gitmekten kurtulacaktı ?
Britton bunları düşünürken yağmur daha da şiddetlenmişti. O, yağmurdan ne kadar kaçmak istiyorsa Sea de o kadar ıslanmak istiyordu. Belki de Milagros ile uzlaşabildikleri tek ortak nokta buydu. Yağmurda yürümeyi sevmek.
Yirmi dakika kadar yağmurda yürüdüler. Grafton'a da gelmişlerdi zaten. Yağmur şiddetini o kadar artırmıştı ki artık kapalı bir mekana girmelilerdi. Bir kafeye doğru yöneldiler ama Sea bir anda durdu. Abisi Christopher, nefret ettiği Yogev ve varlığıyla yokluğu arasında pek bir fark bulunmayan Hassan oradaydılar. Christopher telefonda birisiyle konuşuyordu ve sürekli etrafa bakınıyordu. Onları görmemesi olanaksızdı. Hemen arkasını döndü. "Hadi gidiyoruz buradan" dedi Britton'a . "Neden?" diye sordu Britton. "Christopher yani abim burada bizi görmemeli" diye montundan tutup peşinden sürekledi Britton'u. Britton "Neden beni ailesinden biriyle tanıştırmak istemiyor?" diye düşündü içinden. Belki annesine onlarla tanışmak istediğini de söylememişti ? Belki de Sea onu oyalıyordu ? Neden bunu yapsındı ? Neden olacak, tabii ki parasız olduğu içindi. Sea'nin paraya verdiği önem haberleşmek için tüm sosyal medya olanaklarına sahipken telefon şımarıklığı yapıp babasını en az 400-500 € masrafa sokmasından anlaşılıyordu. Evet bir an önce zengin olmalıydı. Aksi taktirde Sea'yi kaybedebilirdi. Zihni bunları düşünürken gözleri "Abim bizi gördü mü acaba?" diye dönüp dönüp arkasına bakan Sea'ye odaklanmış, ayakları da Dublin'in arka sokaklarına doğru yol alıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PAPAZ 5. ŞAFAK
AdventureHayatının sadece son 4 yılını hatırlayabilen Hristiyan bir genç...Onun bir Müslüman ve bir Yahudi arkadaşı...Ve çevrelerinde gelişen olaylar... Siyaset, spor, din, tarih, sinema, sanat, dostluk, ihanet, aşk, kıskançlık, gizem ve daha fazlası... ...