Hassan, Christopher'dan ayrıldıktan sonra evin yolunu tutmayı düşündü ama hava güzeldi, "Nasılsa son 1 haftam bu şehirde. Biraz daha tadını çıkarayım." diye düşündü. Daha önce hiç gitmediği, hiç görmediği yerlerine gitmeliydi Dublin'in. Doğacak olan çocuklarına "Beş yıl Dublin'de yaşadım ve görmediğim, bilmediğim hiçbir yeri yok" diyebilmeliydi. Yönünü St.Plit Caddesi'ne çevirdi. Daha önce Yogev'den oraya dair hiç iyi şeyler duymamıştı. Ama içindeki tarifsiz bir merak ve yeni yerler görme isteği onu cezbediyordu.
Merakına yenildi Hassan, caddenin girişindeydi. St. Plit Caddesi, yolun her iki tarafına dizilmiş, iki katlı, gösterişsiz, bahçesiz ve balkonsuz evleriyle Pazar günleri sabah kuşağında televizyonda verilen eski Amerikan kovboy filmlerini andırıyordu. Bir an tereddüt etti Hassan. Burası Dublin'in bir sokağı olamazdı. Dış dünyada bahçeli ve havuzlu evler, lüks otomobiller, devasa gökdelenler ve anlaşılmaz bir gürültü var iken burası son derece mütevazi, sessiz ve sade bir tarzda görünüyor, adeta bir hayalet şehir özelliği taşıyordu. Ne yapmalıydı ? Oraya gidip bu gizemi daha yakından mı görmeliydi yoksa evine mi dönmeliydi ? Düşündü. Eve gitmesi için herhangi bir sebep yoktu. Ayrıca buradaki son günlerini de "kendi istediği gibi" yaşamak istiyordu.
Caddeye bir adım attı. Sonra bir tane daha... Bir tane daha.. 5 dakika sonra arkasına dönüp baktı ki caddenin girişi görünmüyordu bile. Ne kadar da çabuk ilerlemişti ! Hem de bir tane insana, otomobile veya trafik lambasına rastlamadan... Hassan, St.Plit'in ortalarına doğru ilerlerken yol kenarlarında yatan birkaç köpek, devasa bir çöp tenekesini karıştıran bir kedi ve sürekli başının etrafında dolaşan bir sinek sürüsünden başka hiçbir şey görmemişti.
Bunları düşünürken caddeyi yarılamıştı Hassan. Yürümeye devam etti. Birkaç adım atmıştı ki omzuna bir el dokundu. İrkilmişti ve oldukça korkmuştu. Arkasına döndüğünde ne ile karşılaşacağını bilmiyordu. Aslında arkasına dönmek de istemiyordu. Hiç durmadan, ardına bile bakmadan caddenin sonuna doğru koşmayı düşündü bir an. Ama bu caddenin nereye çıktığını bilmiyordu. Olsundu. Dublin'in bir bataklığı bile buradan daha iyi olmalıydı. Çok korkuyordu. Öylece kalakalmıştı. Alnından dökülen terler, burnundan aşağı dudaklarına doğru akıyordu ve o hala kımıldamıyordu. O an, omzuna dokunan elin aşağı indiğini hissetti. Korkusu daha da artmıştı, her an bir saldırıyla veya yumrukla veya herhangi bir kesici alet darbesine maruz kalabilirdi. Dublin'de 5 yıldır yaşamadığı heyecan ve adrenalini bu 7-8 dakikada yaşamıştı. Ne yapacağını bilmiyordu. Tek bildiği çok korktuğuydu ve bu yüzden her an abdestini bozabilirdi. Bir çift göz onu takip ediyordu, hissediyordu. Ani bir öksürük sesiyle irkildi ve ardından hiç yabancı olmadığı bir cümle duydu arka taraftan.
"Selamün aleyküm kardeşim."
Hassan şaşkınlıktan cevap veremiyordu. Ama artık korkmuyordu çünkü Allah'ın selamını getiren biri kötü biri olamazdı. Yavaşça arkasını döndü .50 li yaşlarda, saçlarının ortası gitmiş ve kafası kavanoz kapağını andıran hemen hemen elinde tuttuğu bastonuyla aynı boyda olan bir adamı kendisine gülümserken buldu. Hassan'ın içine bir güven, yüzüne de bir gülümseme gelivermişti.
-Aleykümselam
-Sen ne ararsın buralarda ? İsmin nedir ? Nerelisin ? Nereden gelir nereye gidersin ?
Hassan şaşırmıştı. Çünkü adam Arapça konuşuyordu, sorularını Arapça soruyordu.
-İsmim Hassan. Suriyeliyim. Beş yıldır Dublin'de yaşıyorum. Yakında ülkeme döneceğim de gitmeden Dublin'in her yerini son bir kez gezeyim dedim. Bu yüzden buradayım.
Adam gülümsedi, bir şey söylemedi.
-Ya sen ? Senin ismin ne ? Sen nerelisin ? Bu kadar iyi Arapça konuşmayı nereden öğrendin ?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PAPAZ 5. ŞAFAK
AdventureHayatının sadece son 4 yılını hatırlayabilen Hristiyan bir genç...Onun bir Müslüman ve bir Yahudi arkadaşı...Ve çevrelerinde gelişen olaylar... Siyaset, spor, din, tarih, sinema, sanat, dostluk, ihanet, aşk, kıskançlık, gizem ve daha fazlası... ...