Herşey bir film karesinden fırlamış gibi gözümde canlanıyordu.Hiç bir zaman bu kadar zor ve ağır olacağını düşünmemiştim.Hayatım bir bulutun gökyüzünde süzülürken ve insanlara huzur verirken bir anda çakan şimşeklerle herkesin kaçtığı bir varlık haline gelmişti.Ve sanki bu kara bulutlar kalbimi parçalarcasına acıtıyordu.Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak,bu kadar mavi,bu kadar geniş olduğuna şaşırarak kımıldamadan durdum.Sadece durdum.Karşımdaki beyaz duvara bakarken içimde barındırdığım duyguların yoğunluğuyla başabaşaydım.Bu gece burda yapabileceğim o kadar çok şey varken ben boş gözlerle etrafıma işkence ediyordum.Neden nefes aldığımı sorguladım bi an,daha sonra ise neden ben olarak hayata geldiğimi ve buna benzer cevabını bulamayacağım binlerce soru daha.Karşımdaki bomboş duvar ise tek arkadaşımdı.Yalnızlığımın tadını çıkardığım bir gecede bile bir arkadaşım olması beni garip bir insan yapıyordu,biliyordum.Beynimde durmadan karıncalanan düşüncelerim vücudumun gerilmesine ve boğazımdaki yumrunun soluk boruma baskı yapmasına neden oluyordu.Yatağımdan,bağdaş kurarak oturduğum ayaklarımı sarkıttım ve en değerli hazinelerimin olduğu raflara doğru çıplak ayaklarımla yaklaştım.Bir kaç tahta parçasının durduğu duvar,o tahtaların üzerine yer kurmuş benliğim.Güçsüz temeller üzerinde,geçmişimden kalma tahta parçalarıyla ayakta tuttuğum ruhumdan bu parçalar on dokuz yılın emekleriydi.On dokuz yıldır düşük harçlığımdan arta kalanlarla oluşturduğum kitaplarımın,alt rafına elimi uzattım.Şiirler.Beni,benliğimi yansıtan ne kadar söz varsa şiirlerde toplanmıştı.Bazen içlerinde kayboluyordum bazense kendimi kaybedip,sayfaları benden izlerle dolduruyor ve ruhumu kitap kokusunun buram buram koktuğu yapraklara bahşediyordum.Siyah kapaklı defterimi ve yanında duran krem kapaklı kalın kitabı tek elime aldım.Diğer elimle kalemlikten rastgele bir kurşun kalem çektim.Yatağımla bitişik duran penceremin önüne geçip pardeyi sıyırdım.Elime gelen dantel dokusunun tenimde bıraktığı etki anlık da olsa hoşuma gitmişti.Siyah defterimi elime alıp bağdaş kurarak oturduğum yatakta dizime yasladım.Kalemin arkasına bir kez bastırıp ucunun çıkmasını sağladım.İçimden geleni kağıtlara dökmek ve yükünü hafifletmek istiyordum.
"Şimdi ben nefes alırken
Nefesim küçük hücremde yankı yaparken
Siyah her geçen gece beni içine çekerken
İnatla mavinin bana karışmasını bekliyorum."Bütün gece ne kadar yazdım,kaç sayfaya akıttım gözümden dökemediğim yaşlarımı bilmiyordum.Ama sabahın geç saatlerine kadar oturduğumu ancak evin yakınında ki camiden çıkan cılız ezan sesiyle anlayabilmiştim.İmamın sesini duyar duymaz koşarak banyoya gittim ve abdest aldım.Dindar bir insan değildim.Ailemin de dindar olduğu söylenemezdi.Din hakkında bilmediğim çok şey vardı ama namazlarını kılmaya özen gösterirdim.Bu babamdan bana geçen bir alışkanlıktı."Ne zaman darda kalırsan,saat kaç olursa olsun seccadeni al ve namaz kıl."derdi.Ben ise bunu bir süre sonra alışkanlık halin getirmiş ve namaz vakitlerini geçirmemeye başlamıştım.Babamın bana on ikinci yaş günümde aldığı siyah uzun kolları ve upuzun boyu olan elbiseyi hala saklıyordum.Dolaptan uzun bir etek ve hırka çıkartıp başıma annemin kullanmayıp bana verdiği şallarımdan birini geçirdim.Kıbleye doğru serdiğim seccademe her başımı koyduğum an sanki sıcak bir yaz günü kana kana soğuk su içiyor gibi içim tekrar tekrar ferahlıyordu.Selam verip namazımdan ayrıldığımda üstümdekileri çıkartıp yerlerine koydum.Yan odada uyuyan eniştemi ve halamı uyandırmak istemediğim için küçük ama bana yeten odamın kapısını yavaşça açıp ayak uçlarımda mutfağa ilerledim.Bir cezvede su kaynatıp içine bir kaç çay kaşığı türk kahvesi koydum.Kahve her zaman vazgeçilmez olmuştu benim için.Çayı da severdim ama ilk sırada hep kahve gelirdi.Küçüklüğümden beri kola,ayran,gazoz içtiğimi hatırlamazdım.Babam bu yüzden hep değişik bir çocuk olduğumu söylerdi ama annem hep beni kendine benzetirdi ve babamın bana laf söylemesine izin vermezdi.Bunları hatırladıkça hiç birşey hissetmemek kendimden utanmama sebep oluyordu."Zülal."Mutfak kapısında uykulu gözler dağınık saçlar ve üstünden eksik etmediği pembe pijama takımıyla halam duruyordu."Günaydın hala." Hafif bir tebessüm yerleştirdi yüzüne ve elleriyle dağınık saçlarını düzeltti."Neden bu saatte ayaktasın ve yine mi kahve Zülal?Hadi ama vücudun kafein doldu!"Halamın sitemli sözlerini duymazdan geldim."Ben böyle iyiyim.Otur da sana birşeyler hazırlayayım."dedim kısa boyumun zar zor yetiştiği raflardan tabak almaya çalışırken."Zülal kendini çok yoruyorsun.Sabaha kadar uyumuyorsun."Yine aynı şeyleri bana dinlettiriyordu.Her sabah aynı şeylerin yaşanmasından bıkmıştım.Beni bana bırakmalılardı."Ben iyiyim Hala.Lütfen umrunuzdaymışım gibi davranma."Bana gözlerini devirdi ve masadan kalkıp gitti.Onu kırmak,üzmek isteyemiyordum.Beni buna zorluyordu.Ben ailemin gittiği günden sonra yalnızdım ve bu yalnızlığı kimsenin dolduramayacağını adım gibi biliyordum.Bana sahte davranışlarla destek olmalarına gerek yoktu.O gün benim kalın duvarlarım vücudumu ve ruhumu bir bariyer gibi sarmıştı ve benim onları yıkmaya hiç mi hiç niyetim yoktu.Halamın arkasından bende mutfaktan çıkarak salona gittim.Küçücük odada ayaklarını orta sehpata uzatmış hararetli bir şekilde telefonuyla oynuyan eniştemi görmezden geldim.O adama bir türlü alışamıyordum.Aynı evin içinde iki yabancıydık.O da benden pek haz etmezdi.Elimde kahvem ve kitabımla salondaki balkona doğru yürüdüm."Ne diye her sabah balkona çıkıyorsun Zülal.Elalem yanlış anlayacak."Duyduğum sesle neye uğradığımı şaşırmış bir halde bir elim balkon kapısında öylece karşımda yüzü kirli bir hal almış adama baktım."Ne demek istiyorsun sen?"Ayağını uzattığı sehpadan çekip yavaşça üzerime geldi.Onun bu hareketiyle dik olan omuzlarımı daha da dikleştirdim.Bu da babamdan aldığım bir özellikti.Korkak olmayı sevmezdim."Bak velet,burası küçük bir mahalle.Kızlar burda çok göz önünde olmaz.Hele senin gibi ne idüğü belirsizlere daha farklı bakılır burda.Hareketlerine dikkat et ve evimden içeri namussuzca laflar sokma."Arkasında bıraktığı ter ve ağır sigara kokusu midemin ayaklanmasına neden olmuştu.Tiksinme duygusu vücudumu esir alırken bir kez daha beynimi dolduran düşüncelerle yalnız kaldım.Terk edilmiş ve en yakınım olan ama hiç bir zaman yakın olamadığım halama sığınmak zorunda kalmıştım.Bu yalnızlık beni çıkmaz sokaklara doğru sürüklüyordu. He geçen gün kalbimde kezzap etkisi yaratan bu duygular artık beni hüzünlendirmiyordu.Yıllar yaralarımı kapatmaya yetmemişti fakat beni büyütmüştü.Elimdeki kahveyi gelişigüzel koyu renk sehpaya bırakıp banyoya ilerledim.Kapıyı arkamdan kapayıp ayaklarımı sürüyerek klozetin kapalı kapağına oturdum.Neydi bu içimi yakan?Neydi bu kadar yaralarıma tuz basan?O adamın sözleri beni zerre etkilememişti,peki neydi bu his?Beynimin oynadığı soru cevap oyunları ruhumu daraltıyordu.Dayanamayacağımı anlayıp hızla banyodan çıktım.Bu evde ne kadar az durursam o kadar iyiydi.Dolaptan siyah bir kot ve yine siyah bir kapşonlu alıp hemen giyindim.Seri hareketlerle giydiğim kıyafetlerimi umursamadan saçlarımı taradım.Bileğimden hiç çıkmayan tokamla tepemde at kuyruğu yaptığım saçlarımı tek omzuna attım ve dolabın yanında duran siyah kalın kumaş çantamı aldım.Her zaman,her ders için kullandığım bir defterim hep o çantada dururdu.Odamın kapısını kapatıp hole çıktım.Ne halam ne de eniştem etrafta görünmüyordu.Kapıya çıkıp spor ayakkabılarımı giydim.Merdivenleri ağır hareketlerle indim ve yüzüme kireçten bir maske sıvadım.Hayatım sadece ailem varken güzeldi.Şimdi ise kimsem yoktu.Boşuna nefes alıyordum.Gereksizdim.Asla sevilmeyecek olmak,anne şefkatinden mahrum kalacağımı bilmek,babamın güvenli kollarında bir daha ağlayamayacak olmak boğazımda bir yumruya neden oluyordu.Zor da olsa kurtulduğum yumru bu sefer kalbimde kendine yer edinmişti.Sarsak adımlarla yürüdüğüm kaldırımlar sabahın bu saatlerinde boştu."Ne idüğü belirsiz"bir an aklıma gelenler ile yutkundum.Yine o yumru.Kendimi bir kez daha boşlukta hissetmiştim.Bir kez daha değersiz."Önüne baksana!"Duyduğum erkeksi ses kafamı kaldırmama neden olmuştu.Karşımda kumral teni kahve saçları ve kirli sakalıyla bir adam duruyordu."Sana dedim çocuk.Ne diye yola atlıyorsun?"Adamın sıraladığı her söz bir kulağımdan giriyor diğerinden çıkıyordu.Şu an dikkat ettiğim tek şey sesin sahibiydi. İri vücudu,nerdeyse iki metre olan boyu,uzun bacakları ve pürüzsüz yüzüyle mankenleri aratmayacak cinstendi. Dudaklarımdan istemsizce bir kaç kelime çıkmıştı."Ben çocuk değilim."Dudağının bir an kıvrıldığını düşündüğüm adam bana tehditkar bir bakış atıp yolun karşısında ki büfeye girdi.Arkasından bakmak yalnızlığa mahkum edildikten sonra ki yaptığım en aciz şeydi.Bunu fark ettiğim halde öylece kalmıştım bulunduğum kaldırımda.Gözümü kırpmadan,tahminimce buralarda ki tek büfe olan yere bakıyordum.Büfenin kapısında ki hareketlilik bir anda dikkatimi adamın üzerine vermeme neden olmuştu.Bana doğru yürüyordu, elinde şişe su vardı ve gittikçe yaklaşıyordu.Yanımda sıcaklığını hissettiğimde büyük bir elektrik akımı vücudumun sayısız hücresini harekete geçirmişti, elini yüzümün önünde bir kaç kez salladı ve diğer eliyle de şişeyi göğüs hizama doğru uzattı."Al su.Dalgınken dışarı çıkma, çocuk.Abi tavsiyesi."Son duyduğum cümle gözlerimi yüzüne odaklamamı sağladı.Benim mavinin en can alıcı tonundaki gözlerim,onun yeşillerinin koyulduğunda kaybolmuştu.Bu anlık bakış zihnimin keşfedilmemiş bir köşesine kazınırken ben hala bu benzerliği sorguluyordum.Göz kırparak giden adamın arkasından aval aval bakıyordum.İri omuzlarından anladığım kadarıyla spor yapıyordu.Ve yürüyüşü.Babama benziyordu.Babam gibi süzülerek ve omuzları dik yürümesi bütün anılarımı mezarlarında canlandırmıştı.Sokakta ilk defa gördüğüm bir adama, kendimi yakın hissetmiştim.Sanki onu senelerdir tanıyordum ve o benim en yakınımdı .Düşüncelerimin ne kadar anlamsız olduğunu anladığımda suçluluk duygusu bir zırh gibi tüm bedenimi kaplamıştı.Ve ben,Zülal Kara,o an kendimden bir kez daha utandım.Ben hayatımda kalbimi verdiğim tek adamı,babamı,yolda gördüğüm bir adama benzetmiştim.
~
"Papatyalar uzaktan baktığında çok güzeldir kızım.Bembeyaz ve masum.O masumlukta boğulmak istersin ama yakınına gittiğinde,günümüz oyununda onu kullanmak istersin ve teker teker yapraklarını kopartırsın.Seviyor mu,sevmiyor mu diye.Oysa elini bir papatyanın kanına bulamak seni dipsiz bir kuyuya sürükleyebilir.Sakın masum bir varlığın masumiyetine dokunma meleğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Perspektif
Romance"Ben papatyaları sevmem,çocuk."dedi bir papatya kadar masum bakışlara sahip adam.Ben ise o an eridim.Bu sesin,bu bakışların,bu kokunun,bu bedenin kısacası bu adamın hiçbir zaman benim olamayacağını düşünerek."Çünkü çocuk,papatya sensin,Çünkü...çocuk...