İyi okumalar...Multimedia: Eylem
Kimseyle hayal kurmayın, yıkıp gidiyorlar.
---------------------------------------------
"Bırak beni bırak!"
"Oo, güzelim. Nereye böyle? Daha çok eğleneceğiz." Seslerin geldiği yöne doğru koşmaya devam ettik. Sesler artık çok yakından geliyordu. Kolumu öne atarak Duru'yu durdurdum. Eski pürüzlü duvara sırtımı yasladım ve aynı şekilde Duru'yu da arkama sakladım. Kafamı hafif ortaya çıkardığımda iki sarhoş erkeğin bir kızı sıkıştırdığını gördüm. Duru'ya döndüm.
"Bak Duru, sen şu duvarın arkasına saklanıyorsun."Duru'ya eski duvarı gösterdim."Ben onları oyalarken sen kızı alıp bizim eve götürüyorsun. Tamam mı?"
Duru endişeli yüz ifadesiyle bana baktı. "Deniz eve gidelim."
"Şuan bencillik yapıyorsun. Aynı şey senin başına gelse ne yaparsın? İstiyorsan sen git. Benim vicdanım el vermez. Zaten senden daha hızlı koşuyorum." Duru 'tamam' anlamında kafasını salladı ve duvara ilerlemeye başladı. Kafama kapşonumu taktım ve o çocuklara ilerledim. Boğazımı sessiz bir biçimde temizledim ve sesimi kalınlaştırdım. Kaldırımdan aşağıya indim ve karşılarına çıktım.
"A-o naber gençler?" sesim kalınlığı erkek gibi olmasa da sarhoş oldukları için anlamamıştılar.
"Sen kimsin?" Bir şey düşürmüş gibi yaptım ve yerdeki taşı aldım.
Azrail'in." dedim ve kıza kısa bir bakış atıp taşı sağdaki çocuğun kafasına atıp koşturmaya başladım. Ayak sesleri ve birkaç küfür eşliğinde arkamdan geliyorlardı. Cılız olan pek fazla koşturamıyordu. Ama diğeri daha kaslı ve yapılıydı. Ben de bilerek zaten kaslı olan çocuğa attım. Böylelikle o koşturamayacaktı.
"Gel buraya!"
Hızlı bir şekilde sola döndüm ve duvara yapıştım. Ağızımı kapatarak burnumdan nefes almaya başladım. Biraz zorlansam da nefesimi normal boyuta getirdim. Çocuklar-her ne kadar hayvan kadar olsalar da- beni görmeden ileri koşarken eski yıkık binaların arasına girdim. Aslında buraları tam olmasa da biliyordum. Biraz ilerlediğimde neredeyse her akşam geldiğimiz parkı gördüm. Etrafıma son kez daha bakarak parka ilerledim. Bir banka ilerledim ve oturdum. Biraz dinlenmem lazımdı.
"Naber?" Aniden gelen soruyla yerimden zıpladım. Sağıma baktığımda Yağız'ı gördüm. Yavaşça yanıma oturdu.
"Ne oldu?" Yağız'a anlatmakla anlatmamak arasında kalmıştım. Eğer anlatırsam o çocukları bulur ve cezasını verirdi. Söylemezsem onlar cezasız kalacaklardı. Sonunda içimde verdiğim kısa süreli savaş sona ermiş ve ortak noktada anlalmışlardı. Başımızdan geçenleri anlattığımda sinirlenmişti.
"Hadi o zaman size gidelim. Baalım kız ne durumda."
Hemen ayaklandık ve eve doğru yol aldık. Yağız'ın bu özelliğini çok seviyordum. Birisinin yardıma ihtiyacı olduğunda hiç düşünmeden yardım ederdi. Her zaman haklıdan yana olur, kimseyi çirkin güzel diye ayırmaz ve dalga geçmezdi. Dışa-değil-içe-bakıyorum lardandı. Sonunda sokağa vardığımızda evimize doğru ilerledik. Demir kapıdan içeri girerken bekçiye başımla selam verdim. İç kapının oraya gelince zikr bastım ve kapının açılmasını bekledim. Kısa bir süre içinde açılan kapıdan içeri girdik. Salona yönelirken içerideki kızın durumunu merak ediyordum. Sonunda kapıdan içeri girdik. Koltukta oturan Duru ve yanında oturan sarışın bir kız vardı. Hıçkırık sesleri gelirken Yağız'a döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZÜPPE!
Teen FictionOnların hiç bir zaman hikayesi olmamıştı. Deniz'in başına gelen Yiğit olayı, aile sırları, dede sorunları derken kendi hayatını bırakmış, yeniden dirilmek için elinden geleni yapmıştır. Diğer taraftan da Rüzgar'ın annesi ile olan imtihanı, abisinin...