Yerimden sıçradım. Berk bana ne oldu dercesine bakıyordu. Ona bunu söyleseydim umursıyacağını düşünmüyordum. Sınıfa göz gezdirdim. Hoca daha gelmemişti ve dışarıya çıksaydım dikkat çekeceğimi düşünmüyordum. Berk'e dönüp 'Ben kendimi pek iyi hissetmiyorum, dışarıya çıkmam gerek' dedim. Umursamadı. Sessiz bir şekilde 'Tamam' dedi. Çantamı alıp koşa koşa dışarıya çıktım. Ne yapacaktım şimdi? Telefonumda yoktu. Olsaydı bile Serseri nin iletişim aracı kullanabileceğini sanmıyordum. Okuldan dışarıya çıktım. Nereye gideceğime dair en ufak bir fikrim yoktu. Havayı içime çektim. Ediz buraya bugün hiç gelmemişti. Bunu hissediyordum. O anda hâlâ beni neden götürdüğünü bilmediğim ormanın içindeki ev geldi aklıma. Peki ama oraya nasıl gidecektim? Arkadan 'Nora gel'diye bir ses geldi. Deniz Hoca? İşler iyice karışıyordu. 'Seninle gelmem'dedim. Bana başka çaren var mı diye bakıyordu. Yine ona mecbur olmaktan nefret ediyordum. Kapıya doğru birlikte yürüdük. Dışarıda Ediz'in motoru duruyordu. Yoksa bu manyak herif Berk'e yaptığını Ediz'e demi yapmıştı? Motorun arkasına bindik ve kaçırıldığım eve gittik. Evin kapısına koşarak yöneldim. Deniz denen arkamdan geliyor mu diye bakmadım. Ediz'in inleme seslerini duydum. Bir yandan da tiz bir çığlık duyuluyordu. Kız çığlığı olduğu kesindi. Birinci katın her yerini aradım ama kimse yoktu. Hâlâ sesler gelmeye devam ediyordu. İkinci kata aceleyle çıktım. Çok fazla oda vardı ve kafam karışmaya başlamıştı. En gizli ve uçtaki odaya gidecektim. Söz konusu Ediz'di ve O=Gizem idi. Kapıyı açar açmaz karşımda gördüklerimle dondum kaldım. Bunu görmek istediğimden emin değildim ama artık çok geçti. Ediz çıplaktı. Boxer dahi yoktu üzerinde. Onu o an öyle gördüğümde kızlık hormonlarım tavan yapmıştı. Onun altındaki kız olmak istedim. Şu an seviştiği kız umrumda değildi. Ben istiyordum onu. Sonra hemen kendime geldim. Düşüncelerimden kurtuldum. Ağzımdan cılız bir sesle 'Ediz' diyebildim. O kendisini öyle gördüğüm için hiç memnun görünmüyordu. 'Hayır' dedi bağırarak. Sol gözümden minik bir yaş damladığını hissettim. O benim tüm gün yattığım yatakta başka bir fahişesi pişkin pişkin gülerek çırılçıplak yatıyordu. Nedensiz sinirlendim ve kızın kim olduğuna dair beyin fırtınası yapmadım. Şu am önemli olan Ediz'di. Aslında oda artık önemli değildi. Ben sadece onu gerçek sanmıştım. Sol gözümden art arda yaşlar süzülüyordu. İçim acımıştı. Hiç bir şey söylemedim ve odayı direkt kapattım. Koşacaktım ama Deniz izin vermedi. Gözyaşlarımı silip 'Ediz'e dikkat et'dedi. Ona çekil diye işaret edip aşağıya indim. Kapıdan çıkıp gözyaşlarımla birlikte havayı içime çektim. Ediz muhtemelen şu an onu öyle gördüğüm için küfürler ediyor ve peşimden gelmeye hazırlanıyordu. Veya hiç takmayıp yatağa dönüp zevkine devam ediyordu. Issız olan yola girdiğimde ya dümdüz yoldan yürüyecektim, yada ormana girip kaybolmanın verdiği özgürlüğü tadacaktım. Ormana doğru deli gibi koşmaya başladım. Hayatımda hiç bu kadar hızlı koştuğumu hatırlamıyordum. Yeni özelliklerimi keşfediyordum. Normalde deli gibi susardım ama o hisde yoktu. Çevreme bakmadan koştuğum için biraz duraksayıp çevreme bakındım. Klasik ormandaydım ve kaybolmuştum. Değişik hayvan sesleri ve korkunç büyük ağaçlar. Başım dönmeye başlamıştı. Yorulmamıştım ama berbat hissediyordum. O anda beynim yavaş yavaş yenileniyordu. Aklımdan çıkmıyordu Ediz'in o hâli. Neden üzülmüş gibiydim ki? O benim hiç bir şeyim değildi. Ölen ikizim gibi lanetin tekiydi. Başım daha çok dönmeye başlamıştı. Benim masumca yattığım yatakta başka bir pislik fahişe yatıyordu. Fahişe? Beynimi zorlamalıydım. Onu sanırım tanıyordum. Evet. Berk ve Ediz kavga ederken sınıfta 4kişiydik. Yanıma gelip bişiler anlatıp duran kızın profili ile yataktakini yan yana getirdim. Evet. Lanet olsun. Pis orospu.
Ben bunları düşünürken midem bulunmaya başladı. Yavaş yavaş yürümeye başladım. Ayağıma takılan bir şey ile inledim. Sanırım dik olan bir dal parçacığı veya diken filan bacağıma girmişti. Keşke giydiğim kıyafete dikkat ederek ormana sapsaydım.
Bacağım ayak bileğimden diz kapağıma doğru yarılmıştı. Deli gibi kanıyordu. Kanlar aşağıya indikçe zevk alıyordum. Tadını çok merak ettiğimden eğilip yaladım. Kusmamıştım. Aksine kanın tadını midemde hissedikçe, hücrelerim canlanıyordu. Yarılan yer acımıyordu. Normalde olsa ağlardım. Sanırım gördüğüm şeylerin şokundan hislerimi hissetmiyordum. Neyse artık ayağa kalkmam gerekirdi. Tökezleyerek bir yerlere tutunmaya çalıştım. Bir kol tuttuğumu fark ettim. Yüzümü çevirdiğimde tanımadığım bir yüz ile karşılaştım. Hemen elimi kolundan çektim ve yere kapaklandım. Tekrar tuttu beni ve 'Dikkat et güzel kız, bacağın?'dedi. Gözleri kırmızıydı. Kırmızı? Lens mi kullanıyordu acaba? Çok korkunç görünüyordu. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Onun koluna tutanamadan kalkmam imkansızdı. Canım acımaya başlamıştı. 'Seni bu acıdan kurtarayım mı?'diyip kanayan bacağımda elini gezdirdi. Kırmızı gözleriyle bana baktı ve derinden bir koku çekti. Sanırım kan kokusunu seviyordu. Bacağıma saldıracağını düşünmüştüm. O sırada bir 'Laaaaan' diye bir bağırma sesi duyuldu ormanda. Yankılandığı için ürkütücü çıkmıştı. Bacağıma yamanmış çocuğu savuran Ediz'di. Kavga etmediler. Sadece Ediz 'Ona dokunamazsın' diye bağırdı.