Nefesim kesilmiş, nutkum tutulmuştu. Sanki zaman durmuştu da ben elindeki bıçağı Aras' a saplamak üzere olan adama bakakalmıştım. Dehşet her yerdeydi ve tüm hücrelerime işlemişti. Acımasız olmak buydu öyle degil mi? Gözü dönmüşçesine bıçağı Aras'a saplamak üzereydi. Sanki Aras ona dünyanın en büyük kötülüğünü yapmış gibi öfke ve nefret doluydu yüz ifadesi.
Birden zaman işlemeye devam etti. Hızla Aras' ın üstüne atılıp onu ittiğimde her şey çok hızlı gelişmişti. Bıçak onu ıskalamış ve beni bulmuştu. Kolumda keskin bir sızı hissediyordum. Yalnızca sıyırmış olmasına rağmen acı görmezden gelinmeyecek kadar büyüktü. Hafifçe inledim ve kan akan yerin hemen altına dokundum.
Derin neler olduğunu anlamış ve silahıyla adamı bacağından vurmuştu. Ulaş, Derin' e yardım etti ve yarasına bez sarıp ellerini bağladılar. Bu arada Aras'da yanıma gelmişti.
"Lanet olsun!" diye bağırdı bana . "Neden yaptın?" Sustum ve kolumdan akan kana odakladım gözlerimi. Dirseğime kadar bulaşmıştı kan.
"Sorun yok." diye mırıldandım. "Küçük bir sıyrık sadece."
Yalan söylüyordum. Oldukça canım acıyordu ama belli etmek istemiyordum. Aras ellerini başına koydu ve sakinleşmeye çalıştı. Gerilen yüz hatlarından ve hızlı soluk alıp vermesinden sinirli olduğu belliydi. Yerde duran çantadan bir bez çıkardı ve kolumu tutup kaldırdı. Hırkamı çıkarıp kazağımın kolunu yukarı çekerken oldukça dikkatli davranıyordu. 'Kendini bana karşı borçlu hissediyor ve vicdanını rahatlatmak istiyor' diye düşünmeden edemedim. Çünkü Aras kimseyi umursamazdı. Bezi sararken gözlerimi başka yere diktim ve çığlık atmamak için kendimi engelledim. Üşüyordum ve şu an sevinebildiğim tek şey yağmurun yağmıyor olmasıydı. Aslında severdim yağmuru ama şuan işleri dahada kötüye çekmekten başka bir işe yaramazdı.
Aras bezi koluma bağladı ve kazağımı indirerek hırkamı giydirdi. "Teşekkür ederim." diye mırıldandım ve bizi bekleyen diğerlerinin yanına ilerledim.
Çok geçmeden Merkeze geri dönmüştük. Direk olarak odama çıkmak ve uzun bir uyku çekmek istesemde kolumu baktırmam şarttı. Yoksa mikrop kapabilirdi ve ben bunu istemezdim.
"Sen benimle gel." dedi Aras. "Yarana bakmalıyız."
İtiraz etmedim ve bir kez daha vicdanını rahatlatmasına izin vermek adına onu takip ettim. Uzun koridorlardan geçip merdivenleri çıkarken gözlerimi yerden ayırmıyordum. Bugün benim için oldukça yorucu gecmişti ancak elimizde katilin kim olduğuna dair ufak bir ipucu bile yoktu. Yakaladığımız adamın bize bir şeyler söylesini umuyordum. Şimdiye kadar hiç biri bir şey söylememişti belki ama ben yinede umudumu yitirmemeliydim.
Revire geldiğimizde sonunda bakışlarımı yerden kaldırdım. Aras önden girdi ve bende onu takip ettim. İçerisi boştu. Büyük bir yerdi revir. Daha doğrusu uzundu. Neredeyse baştan sona kadar belirli aralıklarla hasta yatakları dizilmişti. Hepsinin perdesi vardı ancak hiç biri kapalı değildi. Yatakları temizdi ve örtüleri özenle serilmişti. Oda beyaz ağırlıklıydı. Değişik yerlerde duran dolaplar vardı. Camlar buzlu cam olduğu için içlerinde ne olduğu görünmuyordu. Ama buna gerek yoktu zaten. Muhtemelen iğne, gazlı bez ve bunlar gibi bir çok şeyle doluydu.
Aras en yakınımızdaki dolaba ilerledi ve kapağını açtı. Gerekli olan melzemeleri çıkardı ve küçük bir masanın üzerine koydu. Kendisi sandalyeye oturduğunda başıyla benimde oturmamı işaret etmişti. Etrafa son bir kez bakma gereği duyarak karşısındaki sandalyeye oturdum.
Hırkamı bu sefer kendim koluma dikkat ederek çıkarmıştım. Kazağımın kolunu yukarı çekerek kanlanmış beze göz attım. Kolumdaki kan kurumuştu ancak bezin altında kanamanın az da olsa devam ettiğini biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızların Vedası
Teen Fiction"Her insanın gökyüzünde bir yıldızı vardır ve parlaklıkları sahiplerinin umudunu temsil eder. Yaşamaya devam ettikçe o yıldız parlamaya devam eder. Sende sakın umudunu kaybetme kızım." demişti babam bana. Ne yazıkki babamın yıldızı artık parlamıyord...