Ben odaya girdiğimde yavaşça ayağa kalkıp masanın başına geldi.Gözlerim poşette kalmıştı.Eliyle hafifçe masaya vurdu.Bakışlarımı poşetten ayırıp ona yöneltmiştim.Gözleri kıpkırmızıydı.Kendini neden bu kadar zorluyordu acaba?Eminim ki,konuşmak istese çocukların hepsi onu dinlerdi.Sorunları tek başına çözmeye çalışmak çok saçmaydı ve ben bunu deneyimlemiştim.Üstelik yanında ona yardım edebilecek bu kadar kişi varken...Yavaşça elindeki bandajı açtı.Cam kesiklerinin çoğu iyileşmişti ama derin olan bir kaç kesik hala kötü durumdaydı.Acaba Sung Jong'un hazırladığı ilaçları kullanıyor muydu?Hiç kullanıyormuş gibi gözükmüyordu çünkü.
-Çok da büyük bir yara değil ama ne kadar öğrenmişsin görmek istiyorum.Hadi başla,deyip elini uzattı.
Bende hiçbir şey söylemeden elimini onun elinin üzerine uzatıp ezberlediğim kelimeleri söylemeye başladım.Enochian İbranicesi karışık bir dildi ve büyü için gerekli olan cümleler ''Abrakadabra''kadar kolay değildi.Başlarda ezberlemekte zorlansam da şuan son derece basit geliyordu.Ben cümleleri söylemeye devam ettikçe Myung soo'nun eli çevresinde uçuşan küçük beyaz parıltılar o kadar güzel gözüküyordu ki...Keşke bu parıltılar fiziksel yaralarıyla birlikte onu bu duygu karmaşasından da kurtarabilseydi.O kadar güçlü olmayı isterdim.Myung Soo'ya yardım etmek istiyordum.Üstelik bunun için Kanae'ye bir söz de vermiştim.Acaba çocuklara bir şey anlatmış mıydı?Sung Yeol ile yakın gibiydiler.Acaba Sung Yeol'le konuşsam bu konu hakkında bir şey yapabilir miydi?Belkide çoktan onunla konuşmayı denemiştir.Yine de ben bu şekilde bekleyemezdim....Myung Soo birden elini çekince düşüncelerimden sıyrılıp gözlerimi ona dikmiştim.Sinirliydi.
-Büyü düşüncelerinden etkilenir demiştim.Sadece iyileştirmeyi düşünmezsen hiçbir etkisi olmayacak.Seni bu kadar meşgul eden şey ne acaba?,dedi yüksesk ses tonuyla.
''Sen'' demeye yeltenmiştim ama saniyesinde vazgeçtim.Yavaşça eline uzanıp masanın üstüne çekmiştim.Az önceki konuma geri geldikten sonra yeniden başladım.Bu sefer sadece iyileştirmeye odaklanmıştım.Basit bir tebrikten sonra yeni bir ruh çağırıp onunla da anlaşma yapmıştım.Üstelik anlaşma yapmak hiç de zor değildi.Gerçi Myung Soo bu konuyu dert etmemem gerektiğini söylemişti ama nedenini anlayamamıştım.Öğrendiklerimi tekrar etmek,yeni bir ruh ve bir kaç yeni iksirden sonra Myung Soo bugünlük bittiğine söylemişti.Ağır adımlarla kapıya yönelmiştim.Yorgun değildim ama bu ruhsuz ortamdan sıkılmıştım.Tam dışarı çıkarken Myung Soo durmamı söylemişti.Yavaşça geri döndüm.Az önce koltukta duran poşetle yanıma geldi.Ben tamamen unutmuştum.Poşeti elime tutuşturdu.Donakalmıştım.
-Aslında ben vermeyi düşünmüyordum ama Ajusshi şey deyince...Her neyse.Bu senin.Ye Jin,Sora ve Min Jung için olanları da sen verirsin diye düşünüyorum,dedi
-İyi de bu ne ki?
-Hikari'nin sizin için yazdığı mektuplar.Onca olaydan sonra vermeyi düşünmemiştim ama,deyip başını hafifçe öne eğdi.
-Ah..Anlıyorum.Ben kızlara veririm.Endişelenme,deyip odadan çıktım.
Bir kaç adım attıktan sonra geri döndüm.
-Ben mektupları okuduktan sonra geri getireceğim.En azından bir kaçı sende durmalı,dedim.
Mektuplar bizim içinde olsa kardeşine ait eşyalardan ayrılmak istemediğin çok belliydi.
-Umurumda değil.İstersen okumadan yırtabilirsin.Mektuplar senin sonuçta,deyip odadan çıktı.
Her zaman ki gibi kaçmaktan hiç çekinmiyordu.Derin bir nefes verip odama gittim.Poşetin içindekileri yatağıma dökmüştüm.Çok fazlaydı.Uzun bir süre mektupların kime ait olduğunu ayırmakla uğraştım.Hikari'nin yazısı küçük yaştaki birine göre fazla okunaklıydı.Mektupları ayırdıktansonra kısa bir an düşünüp önce Ye Jin'in yanına gittim.Bahçe de Sung Gyu ile bir şeyi tartışıyordu.Aslında daha çok kendi kendine konuşuyor gibiydi.Çünkü Sung Gyu'da en ufak bir tepki yoktu.Beni görünce ayağa kalktı.
-Ah Minel!Gelsene!,dedi sanki beni görmekten son derece memnun olmuş gibi.
-Şey...Aslında bölmek istemem ama Ye Jin ile bir şey konuşmalıyım.Onu biraz ödünç alabilir miyim?
-Hemde çok uzun süreliğine ödünç alabilirsin.Azıcık kafamı dinlerim bende.Şurada iki dakika da yaşlandım resmen,dedi.
-Bak sen!Yaşlanmış bey efendi.Bu konu burada bitmedi haberin olsun,dedi Ye Jin birden ayağa kalkarak.
Sung Gyu'ya veda ettikten sonra koşarak Ye Jin'in peşinden gittim.Ona yetiştiğimde koluna girip gülümsedim.Sinirli bir şekilde gülümseyip konuşmaya başladı.
-Deli ediyor beni.Ya bir soruma bile doğru düzgün cevap vermiyor.Myung Soo'da böyle mi?
-Ben genelde ona soru sormuyorum.Ne sordun da cevap vermiyor acaba?
-Niye bana bilerek kaybettiğini sordum.Sürekli geçiştiriyor.
-Sung Yeol bunu açıklamıştı zaten.Niye tekrar soruyorsun?Sung Gyu sana ''Kaybetmene katlanamam.''derse mutlu mu olursun?
-Minel,içine Min Jung mu kaçtı?Mutlu olmak için sormuyorum.Yani mutlu olurum ama neyse.Gidip de ''Sung Yeol bana anlattı aslında.Merak etme.Sana yenilsem bile başka kimseye kaybetme niyetinde değilim.''diyemem ya.O söylemeli.
-Yine de çok üstüne gitme bence.Pek kolay bir şey değil,dedim.
Sadece kafasıyla onaylayıp sustu.Bunun anlamı ''Dediğini kabul ediyorum ama tabiki de kendi bildiğimi okuyacağım.''demekti.Odaya girdiğimiz de önce yatağın üzerinde ki ayrılmış mektuplara sonra meraklı gözlerle bana baktı.Derin bir nefes alıp ona olan biteni anlattım.Biraz şaşırmış,ne yapacağını bilememişti.Kısa bir duraksamadan sonra kızları çağırmaya gitti.Sora ve Min Jung'la birlikte geri geldi ve onlara da mektuplardan bahsetti.Dört gözle Min Jung'un tepkilerini izlemiştim.O olayda en ağır yaralanan oydu.Burada bu mektupları okumayı istemeyecek biri varsa o da Min Jung olabilirdi ama yüzünde en ufak bir mimik yoktu.Sadece gözlerini dikip mektuplara bakıyordu.Ye Jin sözünü bitirdiğinde hiçbir şey söylememişti.Üstelik hepimiz ilk onun konuşmasını bekliyorduk.Derin bir nefes verdikten sonra yavaşça yürüp üzerinde adı yazan mektupların yanına oturdu.Biraz mektuplara baktıktan sonra birden gülümsedi.
-Harika bir şey değil mi?Belki mektuplarda neden bizimle olmadığı yazıyordur.Böylece Myung Soo'da biraz rahatlar hem.Çok iyi bir fırsat bence,dedi.
Böyle bir tepki beklemediğim için ne demem gerektiğini bilememiştim.Sora'da gülmüştü.
-Haklı.Çok iyi bir fırsat.Hem eminim ki sarayla ve bizimle ilgili çok fazla şey yazıyordur.Hemen gidip okusak mı?,dedi.
Min Jung mektuplarını kucağına alıp yavaşça ayağa kalktı.
-Bana özel olduğu için odamda tek başıma okumak istiyorum ama bu konuyla ilgili bir şey yazıyorsa hemen söylerim,dedi ve gitti.
Ye Jin ve Sora'da aynısını yapmıştı.Oda da tek kalınca yatağa kurulup mektupları önüme çektim.Hikari'nin yazdığı ismim dışında bir de tarih vardı.Mektupları toplayan annem olduğuna göre bu yazıda onun işi olmalıydı.Elimi yavaşça tarihin üzerinde gezdirdim.Nasıl hissetmem gerektiğini tam bilmemekle birlikte bir an önce onu görmek istiyordum.Mektupları tarih sırasına göre dizdim.Böylece Hikari'deki duygu değişimlerini anlayabilirdim.İlk mektubu elime almış ama açamamıştım.Biraz duraksayıp derin bir soluklanma sonrasında mektubu açtım.İlk dikkatimi çeken şey göz yaşları sebebiyle dağılan mürekkepli kısımlar olmuştu.Bu kadar yakındık demek?Yazılar dışında bir kaç resimde vardı.Annemin yazdığı defterde Hikari'nin benden bir yaş büyük olduğu yazıyordu.Bu mektubu yazarken altı yaşında olmalıydı.Altı yaşındaki bir çocuk için fazla duygusal bir mektuptu.Beni çok özlediğinden,hemen geri gelmemi istediğinden,artık kimsenin onunla oyun oynamadığından ve saraydaki herkesin çok üzgün olduğundan bahsetmişti.İlk mektubu zarfa geri koyup ikincisini aldığımda Myung Soo birden kapıyı açıp odaya girdi.Çok hızlı nefes alıyordu.Koşarak yanıma geldi ve bileğimden tutup sürüklemeye başladı.Vücudum bu olaya tamamen alışıktı ama daha önce Myung Soo'yu hiç böyle görmemiştim.Gün boyu yaptıklarım hızlıca gözümün önünden geçmişti ama bir şey bulamamıştım.Onu bu kadar kızdıracak ne yapmıştım acaba?Şuan ağır bir azarı yada bir kavgayı kaldırabilecek durumda değildim üstelik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AY TAŞI
Fanfiction''...Myung Soo elindeki cam şişeyi masaya vurup parçaladı. Elinden oluk oluk kan geliyordu.Kanayan eli ile yakama yapışıp beni kendine çektikten sonra bağırmaya başlamıştı. -Yorgun musun?Kimin umurunda?Çalışmak zorundasın!Alt tarafı bir kitabı okuy...