Merhaba; okuyacaģınız bu eser bir sahabe hanımın, ALLAHA Ve RASULULLAHA olan muhabbetini aşkını ve sadakatini örnek bir sekilde siz deģerli okuyucularıma yansıtabilmenin mutlulugunu yaşamaktayım. Sabırla okumanızı tavsiye ediyorum ve desteklerinizide esirgemezsiniz İNŞAALLAH.
Hz. Uzeyle -radıyallahu anha-
Tehlikeli bir zamanda Müslüman olmak zordu. İslamiyetin en zor dönemleriydi, hz uzeyleye çilenin eksik olmadığı, işkencelerin bitmek tükenmek bilmediği bir dönemde hidayet kapısı açılmıştı, elbette hz uzeylenin en ağır bir imtihanı olacaktı.
Hz uzeyle. Kocasıyla birlikte gelmişti.Hz Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin yanına. Daha ilk bakışta kalbine düşmüştü Muhammedî aşk..
Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellemin getirdiği hakikat güneşi İslam, onun da kalbinin ufuklarında yükseldi... O aşkla döküldü dudaklarından Kelime-i Şahadet...
Yoksul ve garibandı ama sevdalıydı Hz. Peygambere sallallahu aleyhi veselleme ve O'nun davasına... O zaman da Müslüman olmak çok tehlikeliydi. Müslüman olmak demek; işkenceye, çileye, açlığa ve her türlü hakarete maruz bırakılmak demekti.
Hz. Bilal ve Hz. Füheyre radıyallahu anhum, Ebu cehil'in tekmeleriyle gözlerini kaybeden Hz. Zinnure radıyallahu anha ve daha niceleri...
Bir gurup Müslüman Habeşistan'a hicret ederken, Hz Uzeyle radıyallahu anhanın kocası da hicret edenler kervanına katılmıştı. Mekke'de yalnız başına kalan Uzeyle'nin tek tesellisi, Hz Peygamber sallallahu aleyhi vesellemin halen Mekke'de bulunmasıydı.
Kâinatın Efendisi sallallahu aleyhi veselleme gider, sohbetlerine katılır, öğrendiklerini de çevresindeki hanımlara anlatırdı. Çünkü Hz Peygamber sallallahu aleyhi vesellemden duymuştu Allah-u Zülcelal'in tebliğ emrini:
Bismillahirrahmanirrahim
İçinizden, insanları hayra çağıracak iyiliği emredip kötülükten alıkoyacak bir topluluk bulunsun..." (Al-i İmran,104) suresinde böyle buyurmuştur rabbimiz.
Ve yine Hz Peygamber sallallahu aleyhi vesellem müjde vermişti Allah (celle celaluhu) cenneti, 'Emr-i bil-maruf nehy-i ani'l-münker' ile süslemiştir diye... (İbn-i Mesud)
Bir zaman sonra, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem de Allah-u Zülcelal'in emri ile Medine'ye hicret eder. Uzeyle, artık tamamen yapayalnız kalmıştır. Ama dert etmiyordu ve diyordu ki Hz. Uzeyle; "Kalbim ve gönlüm Allah ve Resulü ile birlikte olduktan sonra, ayrılık bana ızdırap vermez."
Çile ve ızdırap imtihanı
Hz. Uzeyle'nin kocasının akrabaları olan müşrik topluluğu, bir gece Uzeyle'nin evine baskın yaptılar; Gel bakalım Uzeyle... Demek sen de Müslüman oldun öyle mi? dediler ve Hz. Uzeyle'yi bir mahzene hapsettiler.
Öfkeden deliye dönen kâfirler, o gece bir çömlek balı zorla Hz. Uzeyle'ye yedirirler. Balı yedikçe Hz. Uzeyle'nin, ciğerleri susuzluktan kavrulmaya yanmaya başlamıştı...
Ne kadar su istedi ise de duyan olmadı, gece ızdıraplı geçti...
İmtihan çetindi, aslında daha yeni başlıyordu. Öyle ya, kişinin imtihanı sevdasına göredir...
Sabah olunca Hz. Uzeyle'yi azgın bir deveye bindirip çöle doğru sürdüler. Öyle yerlerden götürüyorlardı ki, Uzeyle korksun, Uzeyle vazgeçsin...
Birini gördü Uzeyle, direğe bağlanmış, kan revan içinde, bir başkasına takıldı gözleri, yere yatırılmış, üzerinde ağırlığınca kaya...
İslam kardeşliği bu olsa gerek, kendi derdini unuttu Hz. Uzeyle dua kapısına dayandı yalvarırcasına, bugün müslüman kardeşinin acısına, ızdırabına duyarsız kalıp da dua etmeyi unutanlara inat, "Yarabbi kardeşlerime yardım et" diye dua ediyordu.
Hz. Uzeyle'yi deveden indirip çölde bir kazığa bağladılar, çarıklarını da çıkardılar. Güneş, beyinleri kaynatacak kadar yakıcıydı. Uzeyle susuzluktan kavruluyordu, diyordu ki "Ne olur bir yudum su verin."
Su vermek bir yana, karşısına geçip alay ettiler ve dediler ki Uzeyle, gel vazgeç bu sevdadan, sana su verelim. Yoksa su yok dediler.
Hz. Uzeyle düşünmedi bile vazgeçmeyi, hem nasıl düşünebilirdi ki Hz. Maşute radıyallahu anha annemizi hatırladı bir an. Hz. Maşute annemizin gözü önünde kız çocuğunu boğazlamışlar, kanıyla yıkamışlar, bununla da kalmayıp daha on aylık olan bebeğini, canlı canlı kızdırılmış yağ kazanına atmışlardı da imanından taviz vermemişti.
Vazgeçmek mi? Asla dedi. Yine dua için kalktı elleri, "Ya Rabbi! Bu kâfir topluluğuna iman nasip et."
Hidayet istedi onlar için...
Çünkü Ümmet-i Muhammed olmak, Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem gibi bir hayat yaşamayı gerektirir. Taif'te taşlanırken, hakaret görürken, Hz. Abbas radıyallahu anhunun iman etmesiyle, tüm acılarını unutup Allah'ın (cc) kulları için hidayet isteyen bir peygamberin halkasında almıştı bu eğitimi. Elbette onlara hidayet isteyecekti... Peygamberi ahlak bunu gerektirirdi değerli canlar.
Lakin kâfir vazgeçmedi, bu sefer Uzeyle! ister misin şu anda senin yerinde Peygamberinin olmasını. Başınla tasdik et, ne istersen sana vereceğiz dediler. Hz. Uzeyle kâfir topluluğuna cevap verirken, bir taraftan da Peygamberimize olan aşkını haykırıyordu küfrün yüzüne:
"Peygamberimin değil burada olmasını istemek, bin canım olsa da ona kurban etmişim!"
Müşrikler iyice köpürdüler, dediler ki "Madem öyle, senin Allah'ın gelsin de sana su versin."
Ayrılıp çadırlarına doğru gittiler. Akşama doğruydu...
Susuzluktan, Hz. Uzeyle radıyallahu anha gözlerini kaybetmişti, artık görmüyordu... Bir müddet sonra kulakları da duymaz olmuştu...
Sağ işaret parmağını havaya kaldırmış; "LA İLAHE İLLALLAH" diyordu ama kendi dediğini duymuyordu, sesi de kısılmıştı artık...
Sabah olunca bir tabak bal ile geldiler kâfirler, Hz. Uzeyle ayakta duramaz haldeydi. Yere yatırıp kazıklara bağladılar ve zorla yine bal yedirdiler. Bırakıp gittiler...
Kerametle gelen hidayet
Akşama doğruydu, Hz. Uzeyle artık şuurunu da kaybetmek üzeydi ki birden göğsünün üzerinde bir serinlik hissetti, elleri de çözülmüştü. Eliyle yokladı, hissettiği serinlik suydu, hem de buz gibiydi. Bir yudum içti o sudan...
Hz. Uzeyle, artık görmeye başlamıştı. Cansız bedenine can gelmişti artık. Gözlerini açınca baktı ki gümüş renginde bir kova, içi buz gibi su ve kovanın ipi yok. Hava da asılı duruyor.
Suyu boşalttı üzerine ve haykırdı "Gelin! Gelin!..."
Müşrikler koştular, şaşırmışlardı. Şaşkın gözlerle Uzeyle'ye bakıyorlardı. Hz. Uzeyle sırılsıklam halde, kömür karası gözleriyle tebessüm ederek haykırıyordu "Gelin! Gelin! Gelin de benim Allah'ım bana nasıl su verdi görün!" diyordu.
Hani onlar demişti ya madem öyle, senin ALLAHIN gelsinde sana su versin diye.
Rüzgâr tersine dönmüştü artık... Dona kalan o topluluğu pişmanlık duyguları sarmıştı. Hidayet, o suyla birlikte damla damla kalplere düştü. Dediler ki. Uzeyle! hakkını helal et bizlere, biz sana zulmettik. Bizler gafletimizin kurbanı olduk, sen bizim uyanışımıza vesile oldun. Bizden ne istersen yerine getirmeye hazırız.
Hz. Uzeyle radıyallahu anha tebessümle, birlikte o kâfir topluluğunu, imana davet etti ve hep bir ağızdan Kelime-i Şahadet getirerek iman etmelerine vesile oldu.
Hidayet bu olsa gerek ve hidayete vesile olmak bu olsa gerek...
Ne mutlu, Allah-u Zülcelal'in kullarını Allah celle celaluhuya ve kullarına da Allah'a sevdirenlere...
Selametle kalın.