Zaman durdu.
Hayat durdu.
Yaşam durdu.
Yaşamak diye bir şey kalmadı artık genç çocuk için. Tepki veremedi. Sadece durdu. Tıpkı zaman gibi. Ya da hayat. Elini kalbinin üzerine koydu. Hala atıyordu. Acı acı atıyordu.
Tüm gücünü toparlamaya çalıştı genç çocuk. Hayatında hiç bu kadar zorlanmamıştı gücünün toplarken. Çok zordu. Tuzla buz olmuş, parçalanmış milimlik cam parçalarını elleriyle topluyormuş gibiydi. Cam gibi kırılmış, parçalanmış, tuzla buz olmuştu bedeni. Her bir parça hayatı gibiydi. Bir bütün değil artık o. Ne yaşadıkları bir aradaydı, ne de bedeni. Tüm bedeni paramparçaydı işte. Ama hala kalbi atıyordu.
"O ölmedi." diye fısıldadı genç çocuk.
Doktor Kim dizlerinin üzerine çökmüş, mahvolmuş gence baktı. İçi acımıştı. Bunu yapmamalıydı belki de. Ama artık iş işten geçmişti. Söylemişti bir kere.
"Malesef. Oh Sehun art..."
"Yaşıyor! O hala yaşıyor!"
"Beyefendi lütf..."
"O yaşıyor! Kalbim hala atıyor çünkü. Ölmedi!"
Genç çocuk ayağa kalkıp doktorun yakalarını yapıştı ve onu sarsmaya başladı.
"O benim kalbim. Kalbim attığına göre o hala yaşıyor. Ölmedi!"
"Luhan?"
Genç çocuk doktorun yakasındaki ellerini gevşetti. Bu sesin sahibini çok iyi biliyordu. Bu ses ona: "Sen bir erkeksin. Bir erkekten hoşlamazsın. Hoşlanıyorsan da artık benim oğlum değilsin." diyen iki sesten biriydi.
Dönüp sesin sahibine baktı. Ne kadar yaşlandığını gördü. Ne kadar da çökmüştü. Hem annesi hem de babası. Peki onları özlemiş miydi? Bilmiyordu. Hiçbir şeyi hissedemiyordu. Yaşadığının farkında bile değildi. Ama kalbi yaşıyordu. Onun kalbi Sehun'du. Hala atıyordu, yaşıyordu.
"Oğlum..." diye fısıldadı sesin sahibi. Yanındaki eşi ona sarılarak destek olmaya çalışıyordu.
"Ben senin oğlun değilim!" dedi genç çocuk karşısındaki kadına.
"Luhan, yapma oğlum." dedi orta yaşlı adam. "Seni çok özledik, yapma. Ölmüş artık. Yapacak bir şe..."
"O ölmedi!" diye bağırdı genç çocuk dolan gözlerine lanet okuyarak. "O benim kalbim. Ve kalbim attığı sürece o yaşayacak!
"Luhan?"
Genç arkasından gelen diğer sesin sahibine baktı. Ağlamaktan şişmiş iki çift göz kendisine bakıyordu.
"S-sehun'un mektu.."
"Bana yazmış. Ve sizi affetmiyor Bayan Oh. Yerinde olsaydım ben de aynısını yapardım."
Bunu duyan diğer çift şaşkınca birbirlerine baktı.
"Oğlum o bir hata yapmış ve artık telafisi yok." dedi gencin kabul etmediği babası. "Ama sen yapma. Haydi barışalım artık. Biz buraya barışmaya geldik."
"Anca mı aklınız başınıza geldi, ha? O ölmedi, ölmeyecek VE BİZ SİZİ AFFETMEYECEĞİZ!"
"Luhan?!"
Genç çocuk daha fazla orada, hastanenin o boş koridorunda duramadı. Koşarak hastanenin bahçesine çıktı. Yaşlı gözlerini gökyüzüne dikti. Yıldızlar parlıyordu ve Ay hilal biçimindeydi. Tek bir bulut yoktu büyük karanlık gökyüzünde.
"Ölmedin. Sen ölmedin. Şimdi geleceksin ve bana sarılıp, 'Haydi yıldızları seyredelim.' diyeceksin. Yaşıyorsun hala, ölmedin. Kalbim atıyor hala çünkü. Ölmedin huzurum, ölmedin."
Aklıma birdenbire gelen bir kurgu ile işte karşınızdayım. Eğer beğendiyseniz lütfen belirtin. Ona göre devam etmeyi düşünüyorum. Umarım beğenirsiniz çünkü bu fic bu hesaptaki ilk bireysel çalışmam.
Okuduğunuz için teşekkür ederim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
He Didn't Die Dad // HunHan
FanfictionÇift: HunHan Yan çift: ChanBaek Yazar: Feeling9402 |16.05.2004| Şirketinin başarılı, genç ve ilgi çekici mühendislerinden olan Oh Sehun; bacaklarında şişme, çabuk yorulma ve nefes darlığı gibi şikayetlerle hastaneye gitmişti. Öyle ki artık uykuları...