Öğle arasında çok özlediğim bir yer olan Music Cafe’ye gitmeye karar vemiştim. Orası babamın arkadaşları Baekhyun ve Chanyeol abimin kafesiydi. Dekorasyonu mükemmeldi. Duvarlarda nota ve sol anahtarı şeklinde duvar kağıtları vardı. Her yer çeşit çeşit müzik aletleriyle doluydu. Pianosunda elektro gitarına, baterisinden saksafonuna… Misafirler istediklerini çalabiliyorlardı ve karaoke de vardı.
Yaklaşık iki aydır buraya gelmiyordum ve özlemiştim. Gözlerim tanıdık yüzleri aramaya başladı ama bulamamıştı. Ben de kasadaki çalışana sormaya karar vermiştim. Uzun boylu, yapılıydı ve uzaktan rahatlıkla fark edilebilecek açık sarı saçları vardı. Büyük ihtimal boyatmıştı. Üzerinde pandalı bir tişört ve kot pantolon vardı. Üniversiteli yaşlarda gösteriyordu.
Kasaya yöneldim. Beni fark etmesi için seslendim.
“Bakar mısınız?”
“Elbette.”
Bir şey yazmaya uğraşıyordu. Elindeki kalemi bırakıp yakınıma geldi. Yüzünü artık görebiliyordum. Farklı bir cazibesi vardı. Yüz hatları ilk izlenimde farklı geliyordu ama hoştu. Gülümseyerek,
“Hoş geldiniz.” dedi.
Gülümseyene kadar üzerindeki tatlı pandalı tişörte rağmen yüzündeki o farklı cazibe onu havalı gösteriyordu ancak gülümsediği anda çok tatlı gözükmeye başlamıştı. İster istemez gülümsemesine ben de eşlik ederek,
“Hoş buldum.” dedim. “Ben buranın sahiplerine bakmıştım ama yoklar sanırım.”
“Küçük bir işleri olduğunu söylediler. İsterseniz ben yardımcı olayım?”
“Yok, onlarla tanışıyorum. Ziyarete geldim.”
“Anladım. Adınız?”
“Soo Min.” diyerek elimi uzattım. Tam ağzını açmış adını söyleyecekken, “Memnun oldum Huang Zi Tao.” dedim.
“Adımı nereden biliyorsunuz?” dedi şaşkınca elimi sıkarken.
“Üzerinizde yazıyor.” diyerek elini bıraktım.
Göğsünün üzerinde ‘Huang Zi Tao’ yazan karta bakıp tekrar gülümsedi.
“Evet, haklısınız.”
“Acaba ne zamana gelirler?”
“Yaklaşık beş on dakikaya burada olurlar. İsterseniz siz oturun, ben de o ara siparişinizi alayım.”
“Yok oturmak istemiyorum. Milkshake alabilir miyim?”
“Elbette. Neli olsun?”
“Çilekli.”
“Peki.”
Siparişimi hazırlamak için mutfağa geçince kafedekileri biraz daha süzdüm. Sanırım buraya birkaç yeni çalışan daha gelmişti. Saate baktım. Daha vaktim vardı. Babama mesaj atarak burada olduğumu haber verdim. O arada Zi Tao da Milkshake’imi de hazırlamıştı.
“Öğrenci misiniz?” diye sordum.
“Evet. Öğle arası olduğu için geldim.” dedi pipet uzatarak.
“Sanırım part-time.” dedim.
“Evet.
“Anladım. Üniversite mi?”
“Hayır, lise dört.”
“Anladım.”
“Peki siz?”
“Lise iki.”
“Anladım.”
“Ne o öyle sizli bizli? Hiç samimi değil.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
He Didn't Die Dad // HunHan
FanfictionÇift: HunHan Yan çift: ChanBaek Yazar: Feeling9402 |16.05.2004| Şirketinin başarılı, genç ve ilgi çekici mühendislerinden olan Oh Sehun; bacaklarında şişme, çabuk yorulma ve nefes darlığı gibi şikayetlerle hastaneye gitmişti. Öyle ki artık uykuları...