Babamın saçlarımı okşamasıyla gözlerimi açtım. Her sabah beni bu şekilde uyandırırdı. Gülümseyerek birbirimizin gözlerinin içine baktık. Onun hayatında sadece ben vardım. Benim hayatımda da o.
Babam otuz beş yaşındaydı fakat ciddi manada genç gösteriyordu. Ancak kardeşinin ölümünü hala üzerinde taşıyordu ve bu gözlerinden anlaşılıyordu. Bu bakışlar biraz da babamı yaşında gösteriyordu. Bir de geçen sene üzerine oğlunun onu terk edişi eklenmişti.
Sehun amcam ile beni bir de geçen sene bizi terk eden abimi evlatlık almışlar ben üç, abim beş yaşındayken. Amcam öldüğünde ben altı yaşlarındaydım. Yüzünü az çok babamın bazen cesaret ederek gösterdiği fotoğraflardan hatırlıyordum. Ancak abim bizi terk ettiğinden beri ne o amcam hakkında bir daha konuştu ne de ben.
"Günaydın prenses." diye fısıldadı babam.
"Günaydın babacığım." diyerek doğruldum ve babama sarıldım. Ardından dizlerimi mümkün olduğunca kendime çekerek kucağına sığmaya çalıştım. Bunu yapmamı seviyordu.
Saçlarımı okşayarak yanağını kafama koydu. Ben de gözlerimi kapattım. Her sabah böyle beraber beş dakika geçiriyorduk. Babam genellikle yoğun olduğu için eve geç geliyordu. Gelince de fazla vakit geçiremiyorduk. Geldikten sonra yemek yiyorduk. Ardından babam hemen dosya incelemeye başlıyordu. Saatlerce dosya incelemek onu çok görüyordu. Ben de mümkün oldukça ona yardım ediyordum ve yük olmamaya çalışıyordum ona kahve falan hazırlıyordum. Sonra geç olduğu için benden uyumamı istiyordu. Pazar günlerini ise mümkün oldukça beraber geçiriyorduk. Beraber dolaşmaya çıkıyorduk. Kahve içip sohbet ediyorduk.
Babam dışında hiçbir akrabam yoktu. Annem olmadı. Babam ve amcam da önceden ailesine tartıştığı için görüşmüyorlarmış. Nedenini bilmiyorum. Abim de zaten bizi terk etmişti.
Geçen sene babamın eve erken geldiği bir gündü. Beraber yemek yiyorduk. Babam biraz fazla gergindi. Bana dönüp,
"Soo Min, sınava çalıştın mı?" diye sormuştu.
Evet, babam eğitimlerimizi yakından ilgileniyordu ancak genellikle benimle veya abimle özel konuşmak istediğinde dersleri bahane ederdi.
"Biraz ama devam edeyim." diyerek masada kullanılmış olan birkaç tabak, kaşık vs. alıp mutfağa götürdüm ve odama gittim.
Kendimi yatağa bıraktım. Büyük ihtimal abim için yine şikayet gelmiştir, diye düşündüm. Biraz serseri bir abim vardı. Biraz da çapkın. Yatağımın başındaki rubik küpü alıp bozdum.
Genellikle beklerken ya da yapacak bir şey bulamadığımda rubik küpümü bozup çözerdim. Babam küçükken yapmayı öğretmişti. Babamın rekoru otuz saniye fakat ben kırk yedide kalmıştım.
Küpü birkaç kez bozup çözünce sıkılıp bıraktım. Saat henüz erkendi ancak canım uyumak istiyordu. Yatağa girip uyku pozisyonu aldım. Derken babam ve abimin bağrışmalarını duydum. Tartışma sert geçiyordu. Kelimeleri seçemiyordum. Emin olduğum şunlar vardı:
"Baba, bunu nasıl yaparsın?"
"Bunu yaşamadan bilemezsin!"
Ve ertesi gün abim yoktu.
"Prenses, dalgınsın? Bir sorun mu var?"
Babamın sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım.
"Hayır baba. Daha tam uyanamadım sadece. O kadar."
"Neyse, haydi hazırlan. Geç kalacağız."
Odamdan çıktık. Babam mutfağa, ben banyoya gittim. Elimi yüzümü yıkayıp odama döndüm. Saçma ve iğrenç okul üniformasını giyinip saçlarımı yaptım. Mutfağa indiğimde babam omlet yapıyordu. Ben de babam için kahve yapmaya başladım. Beraber kahvaltı yapıp evden çıktık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
He Didn't Die Dad // HunHan
FanfictionÇift: HunHan Yan çift: ChanBaek Yazar: Feeling9402 |16.05.2004| Şirketinin başarılı, genç ve ilgi çekici mühendislerinden olan Oh Sehun; bacaklarında şişme, çabuk yorulma ve nefes darlığı gibi şikayetlerle hastaneye gitmişti. Öyle ki artık uykuları...