Ne kadar savaşabilirsin ki kendinle. Ya da ne kadar düşünebilirsin, hem de saatlerce. Birkaç dakika sonra ne yapacağını nasıl bilemez insan? Geleceği kapkaranlık, plansız ve çaresiz olabilir mi? Düşünceler ile savaşırken samimi bulduğum ve yıllardır tanıdığım gardiyanın sesini duydum.
"Kuzey! Haydi çıkıyorsun. Hayırlı olsun"
Gardiyanın pis nefesini 10 metre öteden bile duyuyordum. Burası insanın olmak isteyeceği Son yer olmasına rağmen, buradaki standartlığa alıştığım için gitmek de istemiyordum. Çünkü dışarıda ne yapacağımı bilmiyordum. Herşeye çok yabancıydım. Gardiyanın yüzüne tatlı bir sertlik ile baktım.
"Saol."
Her zaman en çok korktuğu mahkum ben olmuştum. Korktuğunu belli etmemeye çalışarak yerde duran orta Boy spor çantamı bana uzattı. Fakat ben, insanların korkup korkmadığını, neler hissettiğini anlayacak kadar tecrübe kazanmıştım burada. Çantamı aldım. Kirli ama anılar ile dolu yatağımın üzerinde duran deri montumu giyip kapıya doğru yöneldim. Tek kişinin geçebileceği büyüklükte olan kapıya doğru ilerlerken eşikte gardiyan duruyordu. Korkulu gözleri ile bana bakıp 2 adım geriye giderek kapıdan çekildi. En derine inebilecek şekilde gözlerine sert bir bakış atarak odadan çıktım. Çıkana kadar gözlerimi adamdan ayırmadım. Hapishaneden olabildiğince çabuk adımlarla çıktım. Artık geçmem gereken Son kapı önümde duruyordu. Nöbetçiler kapıyı açtı. Dışarı adımı atar atmaz, ellerimi iki yana açıp başımı yukarı kaldırarak derin bir nefes çektim içime. Özgürlüğün kokusuydu bu. Aynı zamanda da çaresizlik. Bir Market bulmak umudu ile önümdeki yolu takip ettim. Birkaç yüz metre sonrasında bir market gördüm. Çantadan ihtiyacım kadar para çıkardım. Bir paket sigaraya her şeyimi verebilecek duruma gelmiştim. Marketten sigara alıp bir banka oturdum. Dudaklarımın arasına bir sigara yerleştirip yaktım. Sağlam ve keyifli bir Duman çektim içime. Bu duyguyu çok seviyordum. Arka arkaya 3 sigara içtim. 4. Sigarayı yakarken Çantada ki telefonum geldi aklıma. Telefonumu açıp biraz kurcaladım. Kullanılmadığına emin olduğum onlarca numarayı sildim telefonumdan. İlk sildiklerim annem ve babamdı. Telefon kullanmadiklarına emindim. Daha önce ölülerin telefon kullandığına tanık olmamıştım. Beklemediğim zamanda telefonum çaldı. Arayan her kimse numarasını gizlemişti. Beni arayacak bir akrabam veya arkadaşım yoktu. Telefona birkaç saniye merak ile bakıp cevap verdim.
"Alo"
Beş saniye civarı karşı taraftan ses gelmedi. Dikkatlice telefonu dinlerken, birisinin sigara çektiğini duydum. Tekrar "Alo" dedim.
"Uzun zamandır bu anı bekliyordum Kuzey. Tamı tamına 8 yıl oldu değil mi?"
Gevşek ve rahat konuşması beni sinir etmişti. "Sen kimsin lan?" Diyerek kükredim.
"Sakin ol kuzey fırtınası. Ben senin kurtarıcı meleğin olacağım. Yarım saat sonra Küçük Park'ta siyah renge rover 35 HSM 1705 plakalı araç seni bekliyor olacak."
Cevap vermeme fırsat bırakmadan telefon suratıma kapandı. Kimdi bu adam? Beni nerden tanıyordu? Benden ne istiyordu? Benim bir arkadaşım veya akrabam yoktu ki. Merakım arttıkça öfkem de artıyordu. Gitmeli miyim diye düşünürken yarım saatin dolmasına 20 dakika kaldığını gördüm. Bir taksi çevirdim ve yola çıktım. Aklımda onlarca olumlu ve olumsuz düşünceler dans ediyordu. Bu adamın kim olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Bu adamın da tek çarem olduğunu biliyordum. Hayatımın ilk riskini almıştım...
Instagram: legolasmoll
Facebook: Fatih Mol
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAHİPSİZ
Teen FictionYalnızlık mı korkutuyor seni? Yoksa yok olan hayaller mi? Bi çare mi arıyorsun düzen içinde, yoksa düzensizlik senin kaderin mi? Hep emir altında mı yaşayacak ruhun, yoksa özgür mü olacaksın? Bitmeyen çelişkiler yüzünden hayatını berbat edemezsin. Y...