Karanlıktı.
Çömelmiş sırtımı bir duvara yaslamıştım. Bacaklarımı karnıma doğru çekmiş, kollarımı iki yandan onlara sarmıştım. Sanki bir şeylerin olmasını bekliyordum. Aslında beklediğim kesindi. Belki birini, belki bir şeyi... Neden kalkmıyordum? Neden böyle bir köşeye sinmiştim?
Böylesi iyiydi.
Böylesi korunaklıydı. Dünya bana göre değil miydi? Evet belkide! Witchson? Orası da değildi. Ben buraya aittim. Karanlık, sessiz ve kimsesiz.
"Victoria! Uyan."
Birisi beni çağırıyordu. Gitmek zorunda mıydım? Bir el omzuma dokununca irkildim.
"Victoria?.. İyi misin?" Ah lanet herif! Burada bile huzur yoktu.
"Dragomir!" Omzumu silktim ama ayağa kalkacak cesaretim yoktu. "Ne oldu?" diye sordum.
"Bak hemen uyanman lazım. Kendine gelmen lazım." Darken sesi bir Taylor Swift şarkısına karışıyordu. "So it's gonna be forever Or it's gonna go down in flames..."
"Şunu keser misin?! Odaklan Vic, bana odaklan..." diyordu. Her şey iç içe geçiyordu. Akademi, bu şarkı, Dragomir... ve ben koşuyorum. Kaçıyorum. Kaçmak bana göre değil ki! Ben savaşırım. Tekrar Dragomir "Tanrı aşkına ne yalnız bir iç dünyan var böyle senin?!"
"Ne diyorsun Dragomir?"diye sordum karanlıktaki o yerde.
"Bak her şeyi sen yapıyorsun. Hastalandın ve şuan hastanedesin. Birazdan uyanacaksın. Uyandığında..."
"Ne demek hastalandın? Benim güçlerim var, cadılar hastaneye gelmez." Diye sözünü kestim. Asıl hasta olan Dragomir'di.
"Victoria beni dinle, fazla zamanım yok. Sen hastanede yattığın sure içerisinde Hugen hikayemizi verdi."dedi eliyle tekrar omzumu tutarken. Hugen hikayemizi verdi ne demekti? Ah! Dünyada kalan çit cadıları ve koruyucuları için hep bir hayat hikayesi verilirdi. Gerçi bunun için erkendi. Yoksa değil mi? Kafam kazan gibiydi. Karanlık aydınlanmaya başlamıştı. Ayağa kalktım ve Dragomir'in gözlerinin içine baktım. Uyanma vaktim geliyordu. Korkmuş muydum? Hikayemiz neydi? Her şey olabilirdi. Hatta belkide artık Dragomir'le hiç bir ilişkim yoktu. Bunu ister miydim? Hayır. Ama eğer öyle olmasaydı beni uyarmazdı. Artık yollarımız ayrılmıştı. Göğsümde bir kedi varmış gibi hissediyordum. Boğuluyormuş gibi. Uyanıyormuş gibi. Ayrılıyormuş gibi.
Ve etraf aydınlanırken onu öpüyordum. Önce şaşırmıştı. Sonra onu da durdurmak imkansızdı. Başım ağrıyordu. Bir yerlerden düzenli tiz bir ses duyuluyordu. Dudaklarımız birleşmişken ve artık kendimizi kaybetmişken Dragomir yokoldu.
Nefes nefese gözlerimi açtım.
Parlak ışıklı steril bir ortamdı. Yatıyordum. Gözlerimi kırpıştırdım. Nefes almak artık o kadar da zor değildi. "Merhaba..." dedi bir kadın doktor elindeki raporlara göz gezdirirken.
"Uyandı mı?" dedi sağ tarafta oturan çocuk. Adam.
"Evet! Tekrardan merhaba Victoria. Orta çaplı bir kriz geçirdin ama şimdi çok iyisin."
"Kriz mi?" diye sordum bitkin ama çatallaşmış bir sesle. Yattığım yerde oturmaya çalıştığımı görünce yabancı adam hemen yanıma koşup yatağı dikleştirdi. Anlamsızca sevecendi. Her şeyden habersiz olmam doktoru da şaşırtmıştı ki; "Astım krizi tabiki. Ah hadi ama! Astımın olduğunu bile bilmediğini söyleme bana." dedi.
"Ben..." hırıltılı bir öksürüğün ardından "bilmiyordum." diyebildim sadece. Ama odada sadece üçümüzün olduğunu görüyordum.
Dragomir yoktu.
Bu sevecen çocukta kesinlikle yeni koruyucum olmalıydı.
"Astım krizi daha çok, ağır ve hastane tedavisini gerektirecek ciddi durumlar için kullanılır. Ancak, nefes açıcı spreylerin birkaç kez kullanılmasıyla geçecek kadar hafif astım krizleri de olabilir. 1 gündür buradasın ve testlerine göre spreylerle çok daha sorunsuz bir hayat bürebilirsin..." ve bunun gibi bir çok konuşmanın ardından "1, 2 saate taburcu olabilirsin." diyerek odadan çıktı.
Yabancı adama baktım. "Siz... benim yeni koruyucum musunuz?"
Tokatlaşmak için elini uzattı ve "Yeni koruyucu! Demek sık sık koruyuculara ihtiyacınız oluyor?" dedi ve güldü. Nasıl yani? Aklım karışmıştı. "Abiniz..."
Sözü yarıda kesilmişti çünkü "Sen yine mi buraya geldin?" diye sordu Dragomir.
Tanrım Dragomir!
Gitmemişti. Ve ben onu öpmüştüm. Lanet!
"İşte bende tam abinizin elinden size kurtarışımdan bahsedecektim ama artık o geldiğine göre ve iyi olduğunuza göre yarın görüşürüz." dedi. Elimiz hale tokalaşma pozisyonundaydı. "Ah pardon!" dedim ve elini serbest bıraktım. O da gülümseyip odadan çıktı.
"Abim mi? Sen ciddi misin?" diye sordum Dragomir'e. "Hikayemiz abi kardeş olmak mı?!"
"Evet ve dahası da var. Tabi önce..." diyip duraksadı ve gülümsedi. Tanrım! Onu öptüm. Aslında gerçekten onu öpmemiştim. Sadece bir rüyaydı. Ama bu onun sihriydi. Yanaklarımın kızardığını hissedebiliyordum. Yanıma geldi ve yatağın kenarına oturdu. "iyi olmana sevindim. Gerçekten Vic..." darken elimi avuçlarının içine aldı ve ona bakmaya başladı. "Dün o koşturmanın peşinden sen ağırlaştın. Normalde böyle şeyler olmaz. Gerçi bende çok hazırlıksızdım. Aptalcaydı seni sağlık taramasından geçirmeden buraya getirmem. Ben gerçekten özür dilerim..." kafasını kaldırdı ve gözlerime baktı "sana öyle davrandığım için. Seni gerçekten kaybediyorum sandım."
Söyledikleri kafamın içinde yankılanıyordu. O an ne baş ağrım ne de boğzımdaki kuruluk... Hiç bir şey kalmamıştı. Yinede "Sağlık taraması yapsaydın, ben buraya gelemezdim Dragomir. Bütün bir hayatım boyunca bunun için sana minnettar olabilirim." Dedim boşta kalan elimi onun elinin üstüne götürürken.
"Bunları söylemek için çok erken Victoria. İnsan tarafın daha ağır basıyor ve astım hastasısın." Biraz duraksadı ve ayağa kalktı. "Victoria buraya gelirken bir görevimiz vardı." Sıkıntılıydı. Bir oraya bir buraya yürüyor kıvranıyordu.
"Bir grup var. Yeniler ama güçlüler. Tam olarak neyler onu bile bilmiyoruz. Ama amaçları av... Çit cadılarını avlıyorlar Vic."
Böyle şeyler her zaman duyulurdu. Cadı avcıları. Ama hep saçma sapan insan gruplarının eğlenceleri olurdu. "ve tüm inceleri kapattılar." dedi sesi daha çok bir fısıltı gibiydi.
İnceler... Akademi'ye giriş kapılarımız!
"Buraya kısıldık mı yani?" diye sordum sessizce. Al sana dünya Vic!
"Tam anlamıyla, evet."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çit Cadısı
FantasyMelez bir cadı Victoria Blackway. Oyunlarıyla Arthur Dragomir'i etkisiz kılabilecek mi? Kaderindeki aşk mı? İntikam mı?