3

44 5 2
                                    

Alarmın sesi mehter marşı misali beynimi delip geçerken bu saatte okul yapan eğitim sistemine sövmekteydim. Ayarlarken hoş bir tını gibi gelen ama uyandırırken rock n roll konserini aratmayan alarmı kapattıktan sonra banyoya yöneldim saçlarımı öylesine toplayıp yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladım. Odaya geri dönüp dolabımın içinden formalarımı çıkarıp yatağımın üzerine koydum. Başım patlamaya hazır bir volkan gibiydi birde 8 saat ders dinleyecektim eğitim sistemine bir kez daha sövdüktem sonra giyinmeye koyuldum beyaz lacostumun altına siyah pantolonumu giyip saçlarımı salaş bir örük yaptım. Çantamı hazırlayıp odamdan çıktım. Çantamı kapının kenarına bırakıp mutfağa yöneldim her sabahki gibi annem kahvaltı hazırlıyor hira ise anneme birşeyler anlatıp yardım etmeye çalışıyordu. O kadar tatlı görünüyorlardı ki tüm gün onları izleyebilirdim sanki babasız büyüyen, hastalığıyla başa çıkmaya çalışan hira değilmiş, sanki aşık olduğu adam tarafından terk edilen 2 çocuğuyla bir başına kalan annem değilmiş gibi nasıl bu şekilde hayat dolu olduklarına şaşıyordum. Düşüncelerimi dağıtmak istercesine kafamı hafifce iki yana salladım. Hiranın arkasından sessizce yaklaşıp onu kucağıma alıp gıdıklamaya başladım küçücük bedeni kucağımda debeleniyordu. Onu Masanın üzerine oturtup "okulun ilk günü için heyecanlı mısın bakalım ?" diye sordum kollarını birbirine bağlayarak alaycı bir şekilde "ben niye heyecanlanayım okul heyecanlansın" diye cevap verdi. Böyle büyümüşte küçülmüş gibi olan konuşmaları beni benden alıyordu. "Bu ne özgüven hira hanım" dediğimde annem "ilk günden ne siz okula geç kalmak istersin ne de ben işe herkes kahvaltıya otursun bakiyim" dedi ciddi olmaya çalışarak. Hiçbir zaman otoriter bir anne değildi içi dışı birdi. Ağzıma 2 zeytin atıp çayımdan da bir kaç yudum aldıktan sonra önce hirayı sonra da annemi öperek "beni bugün mazur görün rana sultan bizimkiler beni bekler" dedim. Bizimkilerden kastım arkadaşlarım hatta arkadaşımdan da öte diyebileceğim kardeşlerimdi. Küçük bir gruptuk her zaman birlikte takılır, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. Annem beni baştan aşağı süzerek "eğer biraz daha zayıflarsan seni fen bilimleri labratuarına iskelet olarak vereceğim" demişti bu dediğine hira ve ben kahkahalar atarken o da ekmeğin arasına peynir domates koymakla meşguldü. Doldurduğu ekmeği elime tutuşturup "köpekler arkandan kovalamasın diye" dediğinde tekrar gülmeye başlamıştık. Ya bi kadın bu kadar mı tatlı olur ? Yanaklarına tekrar birer öpücük kondurduktan sonra kapıya yöneldim spor ayakkabılarımı giyip yola koyuldum. Bu mahalleye babam bizi terk ettiğinde taşınmıştık eski evimize nazaran daha tatlı küçük bir evimiz vardı ve mahallemizde bir o kadar sıcak ve tatlı insanlarla doluydu. Köşeyi dönmemle birlikte bir çift bal rengi gözün dibimde bitmesi ve benim o bal rengi gözlerin olduğu yüze refleks olarak bir yumruk indirmem bir oldu. Biraz ilerideki Arda,Gizem, Ayşe ve Mertcan'ın gülmeleriyle birlikte Rüzgarın acı dolu inlemesi kularımı doldururken hemen kolundan tutup "oğlum ne diye korkutmaya çalışıyorsun ki beni al işte bak yılını benim yumruğumla açtın hep böyle geçecek" dediğimde rüzgar bir yandan burnunu tutarak kafasını kaldırıp "bu isteyeceğim en son şey olur gece. Kız dediğin nazik olur lan yazık ettin ponçik burnuma" dedi. Ne demişti o ? Ponçik mi ? Dediğine aşırı bir biçimde gülerken "dövdüğün yetmiyormuş gibi birde gülüyor musun ?" dedi. Gülmemi bastırmaya çalışarak ellerimi teslim olmuş gibi havaya kaldırıp "gülmüyorum" diyip dudaklarımı birbirine bastırdım.Koluna girip diğerlerinin yanına yürümeye başladık. Yanlarına vardığımızda hala rüzgara gülüyorlardı, rüzgar gözlerini kısıp tehditkar sandığı bir bakış atarak "tamam lan yeter" dediğinde hepsi benim gibi gülmelerini olabildiğince bastırmaya çalıştılar. Hatta ardanın yüzü o kadar komik bir şekil aldı ki bi an felç geçirecek sandım. Rüzgarda bunu fark etmiş olacak ki "kardeşim yüzün bu şekile girecekse bırak gül sen" dediğinde tekrar kıkırdamaya başlamıştık. Seviyordum bu eşekleri. Normalde bu kadar çok gülmezken sadece annemle hiranın ve bizim çocukların yanında gülmenin ne olduğunu hatırlıyordum. Ne olursa olsun asla kaybetmek istemediğim kişilerdi onlar. "Hadi lan biraz hızlı yürüyün ilk günden geç kalıp müdürün dırdını dinlemek istemiyorum" diyen ardaya katılıp rüzgarı çekiştirmeye başladım. Ayşe "Şimdi bir yıl daha hande ve senanın yüzünü görmeye katlanamam ben. Ne kadar geç gidersek iyi olur bence müdürün azarlamasına bile razıyım" dediğinde isimlerini bile duymaya tahamül edemediğim o iki iğrenç ötesi kız aklıma gelince istemsiz olarak yüzümü buruşturdum. Ulan onları bir kaşık suda boğmak vardı da işte bu yaşımda gazetelerde "şok şok... Okulunda cinnet geçiren Gece A. terör estirdi. Hande E. ve Sena Y.'ye saldıran Gece A. "Beni sizler delirttiniz!" diyerek kameralarımıza saldırdı" şeklinde anılmak istemiyordum. Bu tuhaf hayali dağıtmak istermişcesine kafamı hafifce iki yana salladım. Ben bu saçma düşüncelere dalmışken okulun kapısına gelmiştik bile. O an bu yeri hiç özlemediğimi ve asla da özlemeyeceğimi fark ettim. Burası kentin en pislik yerlerinden biriydi ve haliyle bütü sorunlulular buraya toplanmıştı. Okul bahçesine girdiğimizde herkes birbirleriyle özlem gidermekteydi abartı sarılmalar mı dersiniz, mıç mıç sevgi sözcükleri mi dersiniz... Sınıfa girdiğimizde her sene olduğu gibi duvar dibi en arka üç sıraya yerleştik en arkaya ben ve rüzgar bizim önümüze arda ve gizem onların önüne de ayşe ve mertcan vardı. Çantamdan su ve peçete çıkartıp rüzgarın burnunda kurumuş olan kanı silmeye başladım. "Bak gül bitecek orada" dediğinde belli belirsiz sırıtmıştım. İşim bittiğinde suyu çantama koyarak peçeteyi çöpe atmak için kalktım peçeteyi attıktan sonra cebimden telefonu çıkarıp saate baktım daha 8:20 idi ders 40 geçe başlıyordu daha çok vardı. Camın önüne gidip kulaklıklarımı takıp müzik dinlemeye başladım. Hava güzel olduğu için herkes dışardaydı. Kamelyanın olduğu tarafta bir kalabalık vardı hatta kız topluluğu desem daha uygun olur. Hani böyle balıklarla dolu bi deniz düşünün ekmek atarsınız da hepsi ekmeğin olduğu yere doluşur ya ha işte tam olarak öyle bir görüntü vardı. Bir kaç dakika sonra kalabalık yavaş yavaş dağılmaya başladığında onu gördüm. Bu o gece maçtan sonra kurtardığım çocuğun kaçtığı çocuktu. Burada ne işi vardı ki ? Uzakta olmasına rağmen fark edilebilen grinin en soğuk tonu olan gözleri benimkilerle buluştuğunda içimde ufak bir ürperti oluştu. Birkaç dakika birbirimize baktıktan sonra gözlerini kaçıran taraf o oldu. Bende gözlerimi ondan ayırdığımda yanında oturan hande ve senayı sonradan fark etmiştim. Kulaklıklarımı çıkarıp sıraya oturduğumda herkes bana bakıyordu rüzgar "iyi misin sen ?" diye sorduğunda anlamadığımı belirtircesine ona baktım "gece kıpkırmızı olmuşsun" dediğinde ellerimi yanaklarıma götürdüm ateş gibiydiler ellerimi yelpaze görevinde kullanıp yüzüme doğru sallarken "çok sıcak ya ondandır" diye cevap verdim. Öğrenci zili çaldığında sınıf yavaş yavaş dolmaya başlamıştı. 10 dakika sonra 2. zil çaldığında fizik hocamız (!) sınıfa girdi. Dakika bile atlamazdı bu adam. Okulun ilk gününün ilk dersi fizik mi olurmuş ya ? "Evet arkadaşlar umarım tatilde iyi dinlenmişsinizdir çünkü bu sene sizin için pek kolay olmayacak. Şimdi defterleri açın." dediğinde sınıfça nefretimizi belli edercesine off'ladıktan sonra çantamı açıp defterimi masanın üstüne koyup kalemliğimi aramaya koyuldum o sırada kapı açıldı. Ali hocanın "bende seni bekliyordum." dediğini duyduğumda hala kalemlik aramakla meşguldüm. Nerdeydi bu kalemlik ya ? "Arkadaşlar bu yeni öğrencimiz dolunay" kafamı kaldırdığımda yine o gri gözlerle buluşmam bir oldu.

Hayattan KroşeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin