Bölüm 1: Gangster Queen

723 24 8
                                    

  “Duscha! Nasılsın?” diyen Diana Grey’e döndüm. Yavaşça en kibar ve en asil gülüşümü takındım.

  “Ben harikayım. Bilirsin işte, her zaman harika olabilmek için yeterince güçlüyüm. Sen nasılsın?” diye sordum mütevazılıktan çok çok uzaklarda bir tavırla. Grey söylediğime bozulmuş bir şekilde kıkırdadı.

  “Ben de öyle. Gordon benim için yeni bir kolye getirdi. Görmen gerekiyor. Harika bir şey!” Heyecanla küçük bir çocuk gibi el çırparken benim düşündüğüm tek şey Gordon’ın o kolyeyi nereden çaldığıydı. Çünkü eğer benim mağazalarımdan birindense…

  “Gordon, kolyeyi nereden aldığını sormak isterim.” dedim şüpheyle kalınlaşan Rus aksanımla. Gordon Hank bir an için düşünür gibi yaptı ve sonra şüphelendiğim şeyi anlayıp kocaman gözlerle geriledi. “Benim mağazamdı, değil mi?” Dudaklarım sadist gülümsememle büküldü ve hafifçe pis pis kıkırdadım. Daha sonra arkamı döndüm ve sağ kolum Celine’e ne yapman gerektiğini biliyorsun bakışı attım. Başını o kadar hafif eğdi ki Grey ve Hank fark etmemişlerdir.

  Hızlı adımlarla mekândan dışarı çıkıp kapıda bekleyen limuzinime bindim. Birkaç saniye sonra balo salonundan tek el silah sesi duyuldu ve insanlardan şaşkınlık dolu bağrışlar yükseldi. Celine ölümü açıklarken bir süre bekledim. Ardından yanında ağlayan Grey’le beraber limuzine bindi ve lüks villalarımdan birine ilerlemeye başladık.

  Hank ölmüştü çünkü kimse benim mekânımda, Santa Monica’da, hırsızlık yapamazdı. Haraç toplayamazdı. Çatışma çıkaramazdı. Çıkaranlar cezasını buluyordu. Tıpkı şimdi olduğu gibi…

  Ben Los Angeles’ın en güçlü gangsteriydim. Santa Monica tamamen bana aitti. Rus Gangster Kraliçe’ye... Burada herkes beni tanırdı ve adam sayım o kadar ürkütücü bir seviyedeydi ki kimse bana bulaşmak istemezdi. Biri hariç…

  Brett Cliff… Kendisini benden daha üst bir seviyeye çıkarmaya çalışan bir herif. Adam sayısı benimkinin yarısı kadar bile olmamasına rağmen sürekli gürültü çıkarıp insanların ölümüne sebep oluyor. Ona anlattım. Hiçbir erkeğin beni geçemeyeceğini ve tüm erkeklerin üzerimde böcek kadar etkisi olmayacağını söyledim. Eğer bu kadar gürültü çıkarmak istiyorsa çeteme serseri olarak girebileceğini söyledim. Erkeklerden nefret etme konusunda bir numara olduğumu anlamak dışında hiçbir şey yapmadı. Kendi kaybetti. Onu V.I.P olarak alacak değildim ya!

  V.I.P’lerimin hepsi kadındı. Güçlü ve cesur kadınlar… Çünkü hiçbir erkek V.I.P olmayı hak edemezdi. Onlardan nefret ediyordum. Sadece elemanım olarak değerleri vardı ve hiçbirinin ölmesi, incinmesi umrumda olmazdı. Ama kızlarımdan birine zarar gelse ortalığı yerle bir ederdim. Sevgili baş feminist Lilith beni dünyaya getirmesi için Tanrı’ya yalvarmış falan olmalı. Ya da yaşadıklarımı yaşamam için…

  Villama geldiğimizde zırıl zırıl ağlayan Grey’e bir tane patlatmak üzereydim. Benim yerime Celine yaptı. Grey sonunda sessizleşti. İçeri girmeden önce kapıda bekleyen fedailerim bana selam verdi. Onları umursamadan içeri ilerledim. Uşağım Gojko –asla kadın hizmetçi çalıştırmazdım, hepsi erkekti- hemen şalımı aldı ve selam verdi.

  “Bana Ripper’ı getir.” dedim Rusça’ya geçerek. Rusça konuşmak daha rahat geliyordu. İngilizce konuştuğumda özellikle içinde “r” harfi olan cümleler boğuluyordu. Gerçi bunun bana farklı bir hava ve seksilik kattığını herkes söylüyordu ama yine de Rusça'yı tercih ederdim. Ana dilimdi sonuçta.

  Ofisime geçtik ve Celine, Grey’i koltuklardan birine oturttu. Ellerimi masanın üzerinde birleştirdim. “Beni dinle, kadınlığın yüz karası. Hank için bir kere daha ağlamayacaksın. Bunu duyarsam, ki ben her şeyi öğrenirim, bunun için sana ceza veririm. Seni buraya getirdim çünkü bundan sonra benim V.I.P’lerimden biri olmak üzere eğitileceksin. Çıtkırıldım olmaktan sıyrılıp gerçek bir kadın olacaksın.”

Bad Girls Don't CryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin