7. Tabularla Beraber Sökülen Düğümler

57 4 0
                                    

Merhaba gençler,

Nasılsınız?

Ben çok iyiyim. Size müthiş bir haberim var. Acaba duyuru olarak mı paylaşsam, diye düşündüm ama yeni bölümle birlikte paylaşmaya karar verdim.

Türkiye genelinde düzenlenen, jüri üyeliğini Muzaffer İzgü ve Gülten Dayıoğlu'nun yaptığı Özgür Pencere Genç Kalem Öykü Yarışması'nda birinci oldum. İsterseniz öykümü paylaşırım ilerleyen bölümlerde.

Bölüme gelirsek; kısa bir bölüm oldu ama kafanızdaki soru işaretlerinin bir kısmını sileceğim.

Bölüm şarkımız Oh, My Love  from the Ghost Movie

Şimdi...

Bölüm sözümüz içeriğe uygun.  Bu da öylece otururken ortaya çıkan sözlerimden.

Ruhumun giydiği o üç kuruşluk elbise sökülüyordu yavaş yavaş onun karşısında. Biraz sonra duygularımın diktiği o acıdan astar da yırtılacaktı.

İyi Okumalar,

SELİN.

Her insanın tabuları vardır. Kalbine ve ruhuna binbir emekle bağladığı düğümleri. Kimseler çözemesin diye, en çok da kendisinin çözmesi korkusundan, bir kenarda sakladığı düğümleri.

Dokunulmaz küçük odacıklar içinde korunan minik sırlar, özel insanlar ve küllerinden yeniden doğan kor gibi acılar.

Bu düğümlerle saklanır bir köşede. Akan kanla dolaşır bazen vücudu. Sahibinin gözü önündedir ama kimsecikler onları göremez.

Sanki sürekli üzerine tuz basılan bir yaraymış gibi yanarlar. Belki kanamazlar ama sürekli oradadırlar. Ve bunu size hissettirmekten bir an bile vazgeçmezler.

Söylediğiniz her kelimede sizden daha yüksek çıkar sesleri. Her nefes alışınızda sizden daha çok tüketirler oksijeni. Ne zaman uyusanız kabusunuz olurlar, buram buram korku kokarlar.

En acısı da kendinizi kesseniz bile her zaman daha çok acıtırlar.

Benim şu anda en büyük tabum Beren'di ve elimi tutan bir Beren olmadan o tabu asla yıkılmayacaktı.

Savaş yapmaması gereken bir şey yapmıştı. Benim çocuğummuş gibi baktığım, bir köşede gizlice büyüttüğüm tabuma dokunmuştu. İşin en kötü tarafı da bunu bilmemesiydi. Bana o an Beren'i sorduğu için sövüp sayabilirdim ama o ne yaptığını bile anlamazdı.

Ata başını sessizce öne eğdi. Sanırım sorunun verdiği acıdan kaçınmaya çalışıyordu. Başını kalbine siper etmişti o an. Benim de ondan farkım yoktu.

Hira sesli bir şekilde yutkundu. Önce bize baktı, ikimizden de ses çıkmayacağı apaçık ortadaydı. Ata belki de ilk günden ağlayarak yeni oda arkadaşına rezil olmak istemiyordu çünkü gözleri yaşlardan dolayı parlıyordu.

Bense...

Çoktan ağlamaya başlamıştım. Gözyaşlarım yüzümde koşuya çıkmıştı. Asla kesilmiyorlardı, azalmıyorlardı bile.

Birden gözüme o adamın sert yüzü geldi. Gözünü bile kırpmadan o genç kıza bakıyordu. Elinde o karanlıkta bile parlayan bıçağı vardı.

Tüm bunları Savaş'a anlatmak zorunda değildik. Bilmese de olurdu. Hiçbir zaman öğrenmese de. Ama ben günde 6 öğün ağlayacaksam ve o da bizimle takılacaksa büyük iletişim problemleri yaşayacaktık. Ve Ata kırk yılın başı 'erkek' bir arkadaş bulduğu için bu sorumluluğu alamazdım. Savaş'ı sevmişti. Bunu gözlerinden anlayabiliyordum ve ikimizin arasında kalmasını istemiyordum. Eğer öyle bir şey olursa beni seçecekti ve yine uzun bir süre hiç erkek arkadaşı olmayabilirdi.

Ama Savaş her şeyi bilmese de olurdu. Olayı ana hatlarıyla anlatırsak soru sormayı keser ve benim bir psikopat olduğumu düşünmekten vazgeçerdi.

Hira derin bir nefes aldığında konuşmaya başlayacağını anladım ve ortaya atıldım.

"Bizim bir arkadaş grubumuz vardı."

Savaş 'hala var' der gibi bakıyordu. Hira aldığı derin nefesten sonra nefesini tutmuştu. Ata dakikalardır kaldırmadığı başını o kadar hızlı kaldırmıştı ki onlarca kızın aşık olduğu sözüm ona o güzel boynunun kırılacağını düşündüm. Ama boynu kırılmadı ve yüzlerce kızın aşık olduğu sözüm ona baygın bakışlı gözleri ne yaptığımı sorarcasına bana takıldı.

Derin bir nefes aldım ve bu nefeste ölmeyi diledim. Bu nefesin yüksek bir eşik olduğunu biliyor ve bu eşikten atlayamamak için yalvarıyordum.

Atladım.

Atlamasaydım...

Belki huzurlu bir tatil için şansım olurdu.

Şu dakikadan sonra Savaş bize eskisi gibi, normal insanlarmışız gibi, bakmayacak; kelimelerinin ve kelimelerimizin altını deşecek, yanlış bir şey aramaya çalışacaktı.

"Şu anda da var, evet. Ama bu arkadaş grubunun bir çiçeği vardı. Melekti. Gökyüzüne, evine döndü. Yani anlayacağın yakın bir zamanda dost kaybettik. Dosttan öte kardeş kaybettik. Şu anda üçümüz de ölüm ve yaşam arasındaki ince çizgide ellerimizi uzattık ve onu bekliyoruz. Senden ricam, bu konuyu bir daha açma lütfen. Her kelimede ne kadar acı çektiğimi bir bilsen..."

Gözyaşlarım yüzümde yuvarlanırken, Hira hıçkırıklarını bastırmaya çalışırken Ata işaret parmağının yan tarafıyla gözlerini sildi.

Ağlamıştı.

İlk defa bizim önümüzde ağlamıştı.

Cenazede tek bir gözyaşı bile dökmeyen, eve geldiğimizde kendisini odaya kapatıp sırf sesini duymayalım diye son ses müzik açan Ata, ağlamıştı.

Ve bu görüntü Savaş'ı derinden etkilemişe benziyordu.

Pişmandı.

Amacım onu pişman etmek değildi, aksine yumuşak kelimeler seçmiştim. Ama pişman olmasından aşırı zevk aldığımı inkar edemezdim. Bu benim ve Gerçek Asya'nın aynı fikirde olduğu tek andı ve bunu fark ettiğim dakika bir utanç dalgasıyla karaya vurdum.

Bencillik yapıyordum. Savaş olay hakkında hiçbir şey bilmiyordu, ona vereceğimiz cevabı bilmiyordu. Sadece merak etmişti. Belki de bu kadar üzüleceğimizi tahmin etmemişti.

Bu yaptığımın ağır yükü karşısında gözyaşlarım biraz daha arttı, Hira yavaşça bana yaklaştı ve kollarını sardı boynuma. Başımı omzuna gömdüm ve oradaki karanlığın beni sırtlayıp çok uzaklara götürmesini diledim.

Ata bizi görünce dayanamadı, çenesini benim omzuma koydu.

"Haydi güzellikler, sakinleşin. Ne olursunuz sakinleşin. Sizi böyle görmek daha çok acıtıyor."

Hıçkırıklarımız yavaş yavaş dinerken, nefesimiz normale döndü.

En sonunda başımı kaldırdığımda Savaş konuşmaya çalışıyordu.

"Iııı...Arkadaşlar ben çok üzgünüm. Bilemedim. Bu kadar büyük bir şey olacağını düşünemedim. Ben kendi kafamda sorunlarımı o kadar büyütmüşüm ki sizinkilerin ergence sıkıntılar olacağını sanmışım. Lanet olsun, benim sorunlarım ergenceymiş."

Arkadaşlar...

İki gün içinde bu noktaya gelmemiz şaşırtıcıydı.

Kimseye anlatmak istemediğimiz şeyleri ona anlatmıştık.

Bizim, özellikle benim, her rezil ve acıklı halimizi görmüştü.

Hala bizimleydi ve bu oldukça güzeldi.

Düşündüm de,

Savaş harbi çocuktu.

Yorumlarınızı  bekliyorum.

SEFİLLERİN TRENİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin