Multimedya; Barkın yafrım ;)
Tüm aile dostlarımız buradaydı, en sevdiğim kuzenim Melis de öyle. O da, yanımdaki herkes gibi ağlamamaya çalışsa da gözünden yaş gelmesine engel olamıyordu. Babamı mezara koyarlarken ağlamam şiddetlendi ve yere düşecekken -ki bacaklarım artık beni taşıyamıyorlardı- kolumdan biri tutmuştu. Tanımadığım genç adam beni kolayca tutuyordu ve koluma girmişti. Kulağıma doğru yaklaştı ve "Eğer güçsüz olursan baban bunu anlar ve yerinde rahat edemez küçük." dedi kadife tonundaki sesiyle. Genç olasına rağmen bir hayli olgun konuşuyordu ve çok asil bir duruşu vardı. Fakat yaşı en fazla 23 gibi duruyordu. 'Sen kimsin?' diye sormak istesem de konuşmaya dahi mecalim yoktu. Sadece babamı görmek istiyordum ama oda olamayacağı için yorganımın altında günlerce ağlamak ve babamı düşünmek istiyordum..
Fatiha okuduktan sonra herkes baş sağlığı dileyip gitmişti. Annem ve abim de hisse ve devr etme işlerini halletmeye gidince sadece; Melis, Barkın, ben, birde o bir türlü tanıyamadığım ama sanki önceden gördüğüm ya da tanıdığımı sandığım her neyse işte o çocuk kaldık. Babamın mezarına boş boş bakarken Barkın gelip sarılınca tekrar ağlamaya başladım "Şşt ağlama lütfen, dünden beri harap ettin kendini" deyip iki elini başımın sağ ve soluna koyup yerden kaldırdı, göz yaşlarımı da sildikten sonra "Lütfen ağlama" diye fısıldadı ama onu dinlemeyip -istemsiz bir şekilde- ağlamaya devam ederek "Onu şimdiden çok özledim" dedim ve ardından kalbimi göstererek "Tam burası o kadar acıyor ki, o da ölüyor sanki" diye ekledim. Sesimin boğuk çıkması pek umrumda değildi ki zaten dünden beri ağlıyordum ve bunu sorun yapacaklarını sanmıyordum. Hiç birşey yemediğim için karnım guruldadı, tabii ben utandım ve kafamı eğdim. Domates gibi olduğumdan emindim. Melis önce tebessüm edip ardından kaşlarını çattı ve ellerini beline yerleştirerek "Yemek yemedin dimi sen??" dedi sinirle karışık bir sesle başımı aşağı yukarı sallayarak onay verdim. "Harika, canım tansiyonun düşücek şimdi. Hadi gidip bişeyler yiyelim" diyerek bana baktı, hemen yumuşamıştı. O çocuk "Benim bildiğim balık ekmek satan bir yer var deniz kenarında, hem iyi gelir deniz havası belki Almina ha ne dersin, gidelim mi?" o beni tanıyor ama ben onu tanımıyorum. Nasıl olur yaa?..
Kafam yerde düşüncelere dalmıştım fakat bana beklentiyle bakan 3 çift gözü unutmuştum. Kafamı kaldırıp 'onun' sorusuna da tamam dercesine kafamı salladığımda Melis koluma girip beni nazikçe çekti ve yürümeye başladık. Biraz yürüdükten sonra ilerde siyah ve tüm ihtişamı ile duran bir Porsche görünce ağzımı kocaman açıp, bir 'oha' kaçmasına engel olamadım çünkü ben Porsche'lere bayılıyordum ve ileride kesinlikle alıcağım araba o olacaktı. Gözlerimle arabayı yerken "Kimin acaba şurda ki Porshe" diye sordum arabayı göstererek. O çocuk tebessüm ederek "Benim bebeğim" dediginde ilk önce şaşırdım ardından kızgınlıkla ona baktım "Bebeğim?" diye sordum. Elini alnına vurup "Ya sen yanlış anladın, ben arabaya bebeğim dedim. Yani ismi bu." dedi. Hmm layıp "Peki" dedim ve arabaya ilerlemeye başladık. O çocuk sürücü koltuğuna, Barkın o çocuğun yanindaki koltuğa, Melis ve ben ise arka koltuğa oturmuştuk. Ben arabayı incelemekle meşgulken onlar ise suskunlardı, ki zaten en fazla 2-3 dakikaya gelmiştik.
Deniz kenarında durduğumuzda şirin bir karavan ve yanında da bir kaç tane küçük masa vardı. Sessiz bir şekilde karavana vardığımızda tanımadığım çocuk "Hasan abi bize dört ekmekle dört ayran" diye bağırdı daha sonra karavandan, tombik bir adam çıka gelip "Oo uşağum nerelerdeydun bunca zaman da?" diye bir soru yöneltti, 'o' ise "Yurt dışındaydım abi, okul için." diyerek yanıtladı, adının Hasan olduğunu öğrendiğim tombul amcanın sorusunu. "Tamam uşağum ben cetireyum o zaman size istediklerunizi da." deyip hoplaya zıplaya karavana girdi.
Kız kulesine bakarken yine düşüncelere dalmıştım. Konuşma ağzına bakılırsa Hasan abi Karadenizliydi ve beni az da olsa gülümsetmişti. Melis "Heyy güldün mü senn" diyerek elini yüzümün önünde sağa sola salladı. Ne kadar moralimi düzeltmeye çalışsada göz devirip "Hayır" diyerek kısa ve net bir cevap verdim. Yüzü düştü, umursamadım. Denize en yakın masaya oturmuştuk ve havası cidden iyi gelmişti. Barkın birisiyle mesajlaşıyordu kimdi acaba? Sevgilisi mi var ki diye düşünüp bu fikirden hemen vazgeçtim çünkü o Kolejin en sürtük ve en havalı kızına aşıktı ama kız onu umursamıyordu bile. Ben ne dediysem de beni dinlemedi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SADECE SEN
Ficção Adolescenteİnsan bazen düşüyor değil mi ve birinin elinizden tutması, size destek olması gerekiyor. Bu yüzden düşmemeye çalışıyorum. 2 sene öncesine kadar dişlerinde tel olan, kemik gözlükleriyle ilgi çeken ve haliyle çalışkan bir kızdım. Fakat Melis sayesinde...