5.Bölüm; Sen Benimsin!

110 5 0
                                    

Multimedya: Almina

Aras'ın yaptığı terbiyesizliğin ardından tam 5 gün geçmişti. Peşimden koşup birşeyler söyleme çabalarına girmişti fakat onun yüzüne dahi bakmamıştım, bir daha bakmaya da niyetim yoktu. Bu yaptığından sonra onunla asla muhattap olmak istemiyordum. O kadar iğrenç bir şey yapmıştı ki hemde ondan hoşlandığımı ya da ne bileyim eskiden kalan közlerin tekrardan alevlendiğini düşündüğüm bir anda olmuştu. Zamansız sevmiştim onu, kahr olarak bırakıyordum. Ama lanet olsun ki, ilk aşkı tattığım kişi olduğu için unutamıyordum, nasıl unutabilirdim ki zaten hep karşımdaydı İğrenç Sırıtık. Canımı fazlasıyla sıkıyordu, bu kadar dönek olmasından nefret ediyordum. Bir iyi rolünde oluyordu bir kötü, gerçekten sıkılmıştım bu hallerinden. Ama onu görünce, aklıma şahit olduğum sahneler geliyordu ve delice ağlamak istiyordum, kalbimde orangutanlar tepiniyor, midem bulanıyordu ve ondan hoşlandığımı gizleyemiyordum. Lanet olsun yaa herşey aksi gidiyordu.

Öğle arasına çıkmıştık. Barkın, Mert ve Elçin kantine gitmiş, tıkanıyorlardı. Benim canım birşey istemediği için de bahçedeki banklardan birine, normalde sırtımızı yasladığımız yere oturmuştum, ayaklarım ise normalde oturulan yerdeydi. Yerdeki taşa sabit bir şekilde bakarak düşüncelerimle savaş veriyordum ki görüş açıma beyaz supralar girdi. Kafamı ağır hareketlerle kaldırdıp yeşil-ela rengindeki gözlerimi, elleri cebinde olan ve önümde manken gibi dikilen Ekin'in yeşillerine diktim. Gözlerim şaşkınlıkla çok az aralandı. "Ne işin var senin burda?" dedim, umursamaz bir tavır sergilemeye çalışarak. Serserice gülüp "Bende bu okulda okuyorum tatlı kız unuttun mu?" dedi yılan gibi bakan yeşil gözleri, şimdi alay ve özgüvenle parlıyordu. Göz devirdim, ne sanıyordu bu çocuk kendini başbakan falan mı? "İyi aferin sana" dedim alayla ve "Şimdi git yanımdan Ekin" diye de ekledim, isminin üstüne basa basa söylemiştim. Bilmiş bir tavırla bakıp "Gitmiyorum" dedi, inatçıydı. Omuz silktim ve ona dönüp gözlerimi gözlerine dikerek "Peki, ben giderim o zaman" deyip banktan yere zıpladım. Hızlıca okulun kapısına yürümeye başlamıştım ki kolumdan nazikçe durduruldum. "Off Ekin yaa, uğraştırma beni zaten moralim bozuk" dedim. Arkam dönükken söylediğim şeyle kolumu çekmeye çalıştım ama biraz daha sıktı kolmu "Seni seviyorum be Almina, anlasana yaa köpek oldum kızım peşinde, lütfen bi kere oturup adam gibi konuş benimle. Söz bir daha rahatsız etmicem seni" diye kulağıma fısıldadığında nefesi boynuma da çarpmıştı gülmemek için dudağımı sertçe ısırdım çünkü boynumdan aşırı derecede huylanıyordum. Aslına bakarsak ben çoğu yerimden huylanıyordum ama neyse. Yavaşça Ekin'e döndüğümde çok anlamlı ve derin bakıyordu gözleri ama kolumda bıraktığı iz hala duruyordu. Unutmamıştım o günü. Sahi ne çabuk 1 hafta geçmişti? Uzaklaştırması bitmişti demek ki. Ekin, biraz daha bakıp, zaten çok yakınımda olan bedenini bir adım daha atarak neredeyse bedenini bana yapıştırarak gözlerime baktı. Nedensizce gözleri dolmuştu "Lütfen" dedi ağlamaklı bir sesle. Hızla göğsünden ittim ve ona acıyarak "Yalnızca 5 dakika" deyip gözlerine baktım. Hızla kafasını salladı, mutlu olmuştu, nerden anladığım da belliydi gözleri parlıyordu resmen. Normalde çok asi olan çocuk, benim yanımda kediye dönüşüyordu. Değişikti. Çok değişikti.

Az önce kaltığım banka tekrar aynı şekilde oturdum ve Ekin'in yanıma oturması için çenemle bi hareket yaptım. Tebessüm edip gösterdiğim yere oturdu. Bana dönüp önce gözlerini kaçırdı ardından da "Bak Almina seninle çok açık konuşacağım. Seni lise başından beri takip ediyorum ve o günden beri sana tutuldum. Bugün okul çıkışında seni otaparkta bekliyor olacağım. Bir yere götüreceğim seni tamam mı? Benimle gelmen lazım. O zaman sana herşeyi açıklayacağım. Lütfen Almina, son kez rahatsız edicem seni. Sana söz veriyorum ki son kez" deyip yanağıma küçük bir buse kondurdu ve hızla banktan kalkarak okula doğru koştu. Salak çocuk yaa ne hakla öpebiliyor beni. Allah'tan aynı sınıfta değildik yoksa kesin katliam çıkartırdım. Kendi kendime 'sonra bakarım bunun icabına' diyerek kalktım banktan ve okula doğru ilerlemeye başladım. Öğle arası çoktan bitmişti ve ben yok yazılmıştım. Keriz gibi sınıfa girmek istemediğimden Arasla sarı fahişeyi iğrenç bir şekilde yakaladığım gün oturduğum banka ilerledim. Karşıma büyük çam ağacı çıktığında kafamı iki yanıma sallayıp hemen oradan uzaklaşarak aynı banka oturdum. Aklıma, Aras'ın fahişe kızı tersleyişi geldi, canım yandı, çok hemde. Ama onunla arama mesafe koymam da saçmaydı biz onunla hiçbirşey değildik ki, çocuk gibi davranıyordum farkındayım ama gururuma dokunuyordu. O ise hala bana birşeyleri açıklamak istiyordu. Karar vermiştim artık ondan köşe bucak kaçmayacaktım. Telefonumu elime alarak önüme gelen ilk şarkıyı açtım -Zakkum/ Dile Kolay Kalbe Değil- Şarkıyı son ses açarak ayağımla ritim tutmaya başladım. Olmuyordu işte, böyle bir karar alsam da kalbim mantığımla savaş veriyordu. Kalbim kırılmıştı, çok fazla kırılmıştı hemde. Zakkum'un da dediği gibi, dile kolaydı ama kalp dinlemiyordu işte. Sırtımda koca bir el hissedince irkilerek banktan sıçradım arkamı dönüp Aras'ın kırmızı görmüş boğa gibi olan suratını gördüm. Sinirliydi, ama neden? Birden bileğimden tutup kendine çekti ve bedenlerimizi birleştirdi. Zangır zangır titriyordum. Kalbim senden hoşlanıyorum ulan diye bağırmak istesede kırıldığı için sustu ve bende kalbimin sesini dinledim. Bana aslanın avına bakarscasına bakıyordu. Sonra birden kükredi "Neden yapıyorsun bunu? Neden açıklamama izin vermiyosun?" dedi. Yerimde sıçramıştım ama ondan korkacak halim yoktu. Bende "Bırak kolumu?" diye tısladım. Aras "Bırakmıyorum, sen beni dinleyene kadar seni hiçbir yere bırakmıyorum" diye kararlılıkla tekrardan kükredi. Sinirlenince ağlardım ben ve şuan aşırı derecede sinirlenmiştim ama kendimi tutuyordum. Aras'ın karşısında ağlamamak için gözlerimi kapayıp dudağımı kemirmeye başladım ve yanağımdan sessizce bir damla süzüldü. Gözlerimi açtığımda Aras dudaklarıma bakıyordu, kalbim tekledi sanki. Aras hemen kendini toplayıp irislerime baktı. Gözlerinde artık sinir değilde hüzün görüyordum. Sertçe yutkunarak "Canım acıyor" dedim, aslında bunu kalbim için söylemiştim ama o bileğimin acıdığını düşünerek birden bileğimi serbest bıraktı. "Özur dilerim" dedi. Şaşırmıştım, onu, özür dileyemeyen gururlu erkeklerden sanmıştım. Bileğimi ovuşturarak umursamaz bir tavırla "Ne için" dedim. "Sen benden ne için kaçtıysan onun için, ha birde bileğin için" deyip bileğime baktı. Ne diyecektim şimdi ben bu çocuğa. Kollarımı göğsümde birleştirip "Senden falan kaçmadım ben ayrıca bileğimde de birşey yok" dedim, çok heyecanlanıyordum ve kekelemekten korkuyordum. Göz devirip "Ya tabi tabi" dedi. Omuz silkip yürümeye başladım. Bilerek omzuna çarpmak istedim ama boyu uzun olduğu için sol dirseğine omuz attım. Aras kahkaha atınca arkamı dönemedim çünkü eminim ki şuan domates kesilmiştim. Hala kahkaha atmaya devam ediyordu ben ise sinirlendiğim için hızlı hızlı yürümeye başladım. Arkamdan "Boyundan büyük işlere kalkışma küçüğüm" dedi. N-ne!! Ne dedi o küçüğüm mü. Gerçekten bana küçüğüm mü dedi ayy valla da dedii. Aslında onu affedebilirdim ama yinede onu süründürecektim. Çok hoşuma gitmişti bu halleri..

SADECE SENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin