Giriş 1

77 10 6
                                    


"Lanet olsun! 500 defa şu herife; durağa gelmeden 15-20 dakika evvel ara beni dedim. Buna rağmen hala durağa geldikten sonra arayıp "Davut bey sizi bekliyoruz, lütfen acele edin!" demiyor mu? Yemin ediyorum bir gün üstüne atlayacağım pislik herifin."

Davut her zaman ki tondan uyandı hayata, yine her zaman olduğu gibi sinirli, hırslı, aceleci ve inatçıydı. Daha iki ay evvel girdiği işine, geç kalma düşüncesi bile onu çıldırtmaya yetiyordu. Yatağından kalkıp kıyafetlerini giydi, soluğu durakta aldı, kahvaltı yapmaya bile fırsatı olmadı. Pek de umurunda değildi zaten. O'nun kafası farklı yerlerdeydi. Hayallerini, hedeflerini düşünüyor, istediklerini başarabilmek için gerekirse "yıllarca aç kalmaya razıyım" diyordu.
Servise bineceği durağa doğru koşarken çok terlediği fark etti. "Şu halime bak! Aptal bir şoförün yüzünden sabah sabah ter içinde kaldım, şu marketten su alayım dilim damağım kurudu!" Markete gidip pet şişede su aldı ve hızlı adımlarla durağa geldi. Davut üniversiteden mezun olalı iki ay olmuştu. Mezun olur olmaz bir iş bulmuş ve çalışmaya başlamıştı. Onun iş bulması hiçte zor olmamıştı çünkü ülkenin en iyi üniversitelerinden birinden birincilikle mezun olmuş, bunun vesilesiyle o işi değil, iş onu bulmuştu. Buna rağmen çok sıkı çalışıyor, işe en erken başlayıp, en geç çıkıyordu. Bazen öğle yemeğine bile gitmezdi. Hırslıydı, çalışkandı, bir an evvel hayallerini gerçekleştirmek istiyordu.

Durağageldiğinde banka oturup nefeslendi. Marketten aldığı suyu bir dikişte içti. Tamşişeyi çöp kovasına atacakken bir şey dikkatini çekti. Çöp kovasının bulunduğuyerde bir direk, direğin üstünde de ağız kısmının kesilerek direğe bir ipyardımı ile bağlanmış 4-5 litrelik bir su şişesi vardı. Direğe bağlanmış olansu şişesi mavi kapaklarla doluydu. İlk başta duruma anlam veremediyse de dahasonra vaziyeti anladı. "Evet" dedi."Şimdi hatırladım, bi kampanya vardıengellilere tekerlekli sandalye almak için mavi kapak toplanıyordu, sanırım bukapaklar onun için toplanmış." Elinde ki şişenin kapağını alıp mavi kapaklarladolu şişeye koyduktan sonra boş şişeyi de çöp tenekesine attı.
Tam bu sırada arkasından bir ses duydu"teşekkürler!" Gözlerini kıstı, şaşırmıştı. Arkasını döndüğünde karşısında yedi– sekiz yaşlarında küçük bir kız çocuğu gördü. Tekerlekli sandalyesininüstünde, ufacık ellerini dizlerinin üzerine koymuş öylece ona bakan küçük birkız. Güneşe neden yandığını, dünya'ya neden döndüğünü, denizlere neden akıp,rüzgârlara neden estiğini unutturan bir kız. Davut hemen kendini toparlayıp"önemli değil" diyerek servise binip işine gitti. O günde, her zaman yaptığıgibi hiç durmadan çalıştı. Patronun gözdesi olmuştu. Hep "aferin" leri otopladı. Herkes ona gıpta ile bakıyordu. "Robot gibi çocuk" diyorlardı."Yorulmak nedir bilmiyor."
Günler günleri kovaladı, Davut işegitti, çalıştı, yoruldu, ama pes etmedi, durmadı düşünmedi, hep çalıştı tıpkıpatronun istediği gibi tıpkı düzenin istediği gibi. Hayat bu şekilde akıpgidiyor; Davut erkenden kalkıyor, işe gidiyor akşama kadar çalışıyor evegeldiğinde televizyonun karşısında uyuya kalıyordu. Bununla beraber aradasırada da o kızı görüyordu. Kız, İçinde mavi kapakların bulunduğu şişeninyanında duruyor, öylece etrafa bakınıyordu.
Davut, bir gün dayanamayıp kızınyanına gitti. "Merhaba" dedi. Kız şaşırmıştı fakat kendini toplaması pek uzunsürmedi küçük kızda ona "merhaba" dedi. Davut, yüzünde şaşkınlığını belirtenbir ifade ile "neden her gün sabahın köründe buraya geliyorsun?" Küçük kız mavikapakları göstererek anlatmaya başladı; "bu kapaklarla yürüyemeyenlere akülüsandalye alınıyor, bende buraya kapak getirenlere teşekkür ediyorum." Davutkızın verdiği cevaba çok şaşırmıştı fakat bu cevap hoşuna da gitmişti, kızınsaçlarını okşayıp, "benim adım Davut, senin ki ne" dedi. Kızda cevap verdi"Su."
- Annen ve baban her gün buraya gelmeyene kızmıyorlar mı?
- Onlar depremde öldü, babaannemle kalıyorum.
Davut, küçük kızın bacaklarını işaret ederek; "bacaklarına ne oldu?"
- Onlarda aynı depremde öldü.
Davut, aldığı cevaplar karşısında hüzünlendi. Kızın yanında ki kaldırım taşınaoturup onunla sohbet etmeye devam etti. İçinden "yazık, küçücük kız nelerçekmiş, bari onunla biraz sohbet edeyim de belki yaşadıklarını bi nebze olsununutturabilirim" dedi. Koyu bir sohbete koyuldular.
Su, sanki yedi değil de yetmiş yaşındagibiydi. O kadar tecrübeli o kadar bilgiliydi ki Davut onunla sohbet ederkenbir an olsun şaşırmadan duramıyordu. Su, ağzından çıkan her kelime, her cümleile kalın bir kitabın anlattıklarını özetliyor, Davut hiç tahmin etmediği birdurumla karşı karşıya kalıyordu. Davut, Su'ya hayran kalmıştı.
"Bana bir gününü anlatsana" dedi. BunuSu ile konuşmaya başlarken düşündüğü gibi "onunla biraz konuşayım da mutluolsun" anlamında değil, gerçekten merak ettiği için sordu. Çünkü Su, Davut'aöyle cevaplar veriyordu ki Davut, bu küçük kızın verdiği cevapları ne okuduğuokullarda, ne kalın kalın kitaplarda, nede en seçkin profesörlerdenöğrenemediğini fark ediyordu.
Su anlatmaya başladı. "Sabah erkendenkalkıp buraya geliyorum, biraz burada durup insanları seyrediyorum, kapakgetirenlere teşekkür ediyorum, sonra parka gidiyorum. Parkta ağaçlar var,çocuklar var, bide her mevsim farklı çiçeklerde oluyor, isimlerini bilmiyorumama hepsini kokusundan tanırım. Küçük çocuklar geliyor parka, çok tatlılar,onları seviyorum, bazen benden korkuyorlar, o zaman sevemiyorum. Ama onlara daküsmüyorum, onlar küçücük çocuklar benden korkabilirler, ama büyüklereküsüyorum, büyükler neden benden korkuyorlar ki?
Bazen dışarıda gezerken bana seslenipdurduruyorlar, sonra kucağıma biraz bozuk para koyuyorlar, parayı onlara geriverip, "ben aç gözlü bir kızım çok daha fazla değerli şeyler istiyorum"diyorum. Anlamıyor, suratıma öylece bakıyorlar, sonra devamını getiriyorum"beni sevmenizi mesela" böyle deyince genelde üzülüyorlar, bende onları üzdüğümiçin üzülüyorum. Birlikte üzülüyoruz.
Parkta işim bitince fırına gidip sıcakekmek alıyorum, babaannemin dişleri yok, ancak sıcak ekmeğin içini yiyebiliyor.Onu da soğutmamak için hızlı hızlı eve gidiyorum. Babaannemle kahvaltıyapıyoruz, sonra onunla gezmeye çıkıyoruz. Çocuklar büyüklerinin anlattıklarınıdinlemekten hoşlanmaz değil mi? Ama ben bayılıyorum. Bu fırsatı nasılkaçırabilirim ki? Yanımda 75 yaşında babaannem var, İstanbul'da, Erzurum'da,Konya'da, Ankara'da geçen 75 yıl. Ne kadar değerli hikâyeleri vardır kim bilir,gezmeye çıktığımızda ona yalvarmaya başlıyorum, ilk başlarda "unuttum kızınhatırımda bir şey kalmadı" dese de sonra başlıyor anlatmaya.
Babaannemle gezmemiz bitince okuldandönen arkadaşlarımın yayına gidiyorum, onlar bana derslerini anlatıyorlar, benokula gidemiyorum çünkü okula girmemi sağlayacak bir giriş yok. Her yer dik dikmerdivenlerle dolu. Sanki beni okula almamak için bilerek yapmışlar.
Arkadaşlarımla konuştuktan sonra evedönüyorum, babaannemle yemek yapıyoruz, yemeği yedikten ona masal okuyorum.Sonra bazen meyve yiyoruz bazen babaannem bana örgü örmesini öğretiyor bazen debabaannem çok yorgun olduğunda hemen uyuyor o uyuyunca bende uyuyorum işte.Peki ya sen? Sen neler yapıyorsun."
Davut, bir yandan Su'nunsöylediklerini hazmetmeye çalışıyor, bir yandan kendi hayatını düşünüyordu. Oan ne kadar boş, ne kadar yavan bir hayatının olduğunu fark etti. Su heyecanlıheyecanlı anlatıyor, bazen soluksuz kalıyor, derin bir nefes alıp tekrarkaldığı yerden devam ediyor, anlattıklarına elleri ve mimikleride eşlikediyordu. Fakat Davut ne yazı k ki Su gibi heyecanlanamadı, anlatamadı, çünküanlatacak bir şeyi yoktu. Suskun bir şekilde "çalışıyorum" dedi. Su güldü, "niçin"diye sordu. Davut yine şaşırdı, yine düşündü ve cevap verdi; güzel bir hayatasahip olmak için!
"Aaa şu an ki hayatın güzel değil mi?" Dedi Su.
- Şey.. Güzel tabi ama daha da güzel olabilir.
- Günde kaç saat çalışıyorsun, Davut ağabey?
- En az on iki bazen on beş – on altı saat bile sürüyor.
Su, kulaklarına inanamadı. Gözlerini kocaman açıp ellerini ağzına götürdü. Sustu hiçbir şey söylemedi. Davut Su'nun bukadar şaşırmasına anlam veremedi. İçinden; "bunda bu kadar şaşıracak ne var ki?Herkes çalışıyor, doğru olan bu olmasa herkes niye böyle yapsın ki?" dedi.
Su, şaşkınlığını üzerinden atıncasormaya başladı: bu kadar çalışıyorsan parka ne zaman gidiyorsun? Yaşlılardanhikâyelerini ne zaman dinliyorsun? Ailenle ne zaman vakit geçiriyorsun? Çiçeklerine zaman koklayıp, ağaçlara ne zaman tırmanıyorsun? Bebekleri ne zamanseviyorsun? Senin gibi güçlü kuvvetli olmayanlara, kimsesizlere, fakirlere,hastalara, yaşlılara, engellilere ne zaman yardım ediyorsun? Ya da Davutağabeyim sen bunları yapıyor musun?
Davut yine şaşırdı, Davut yenidenşaşırdı. Bugün kaçıncı defa şaşırdığını o bile bilmiyordu. Su öyle şeylerkonuşuyor, öyle şeyler anlatıyor öyle şeyler soruyordu ki Davut her seferindetekrar tekrar şaşırıyordu. Bu soruları ona daha önce kimse sormamıştı,cevapları da kimse öğretmemişti. Ne üniversitesinde ki profesörler, nelisesinde ki hocalar, ne ailesinde ki büyükler, ne dostları... "Sahi ya" dediiçinden, "en son ne zaman kendim için bir şey yaptım? En son ne zaman başkabiri için karşılıksız olarak bir şey yaptım? En son ne zaman yaşadığım anıntadına vardım?" Sorular birbirini kovalıyor, fakat cevaplar bir türlügelmiyordu. Ama o yine de sormaya devam etti, cevap veremese bile sordu. Çünküilk defa yapıyordu bunu, hayatını ilk defa sorguluyor, ve bundan garip bir hazduyuyordu. Bu, kanserden kurtulmak içinkemoterapiye girmek gibi bir şeydi. Anlık olarak acı çekiyordu, kızıyordukendine, öfkeleniliyor, üzülüyordu fakat gözünün açılmasına da seviniyordu.
Ellerini Su'nun saçlarına götürdü "gitarçalmayı biliyor musun?" dedi. Su hayır anlamında kafasını salladı. "Sanaöğretmemi ister misin?" dedi. Su gözlerini kocaman açıp "çokkkk" dedi. Davutellerini dudaklarına siper ederek Su'nun kulağına eğilip "bir şartım var ama"dedi. Su önce şaşırdı sonra Davut'un az önce yaptığı gibi yapıp ellerinidudaklarına siper ederek onun kulağına eğildi ve cilveli bir tonla "neymiş o?"dedi. Davut cevap verdi:
"Sende bana yaşamayı öğreteceksin."

Nasıl insan olunur?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin