Giriş 2

50 8 6
                                    



Ahmet ve Melis yedi-sekiz yaşlarında iki çocuk, iki ay parçası, iki urgan. Urgan amma insanların yaşamlarına son vermek için boyunlarından asılan, onları köleleştirmek için kollarından bağlanan değil, onları birbirlerine yaklaştırmak için kalplerinden bağlanan bir urgan.
Yaşadıkları dönemle araları epey bozuk. Bilgisayarmış cep telefonumuymuş hiç sevmiyorlar. Onları en çok mutlu eden uğraşları; kitaplar, resimler ve birlikte sohbet etmek.
Kuzenler. Hem anneden hemde babadan. Ağabey-kardeş, abla-kardeşi almış. Aynı aileden iki gelin gelmiş. Bunun üzerine birde sütkardeş olduklarını düşünürsek aralarında ki bu denli sıcak bir muhabbetin olması çokta şaşılacak bir durum değil.

Ahmet, odasında keçeli kalemlerle resim yaparken odaya Melis girdi. Melis, son derece mutsuz görünüyordu. Suratı asıktı. Ahmet'in yatağına oturdu. Dirseklerini diz kapaklarına dayayıp yüzünü ellerinin arasına aldı. Ahmet bu sırada Melis'i izliyor, onun neden mutsuz olduğunu anlamaya çalışıyordu. Düşündü... düşündü... Fakat aklına bir şey gelmedi. Melis'i böyle görmeye hiçte alışık değildi. Daha fazla zaman kaybetmemek adına "ne oldu Melis, neden mutsuzsun?" dedi.
Melis, sanki yıllarıdır bu anı bekliyormuşçasına anlatmaya başladı.
- Keşke okumayı öğrenmeseydik Ahmet!
- Ne oldu şimdi anlamadım ki. Sen okumayı çok severdin. Neden böyle dedin şimdi?
- Evet, hâlâ çok seviyorum ama kitap okudukça moralim bozuluyor.
- Neden?
- Kitaplarda gördüğüm kadarıyla eskiden çok iyi insanlar varmış. Ama şimdi yok. O insanlarla tanışmayı o kadar çok isterdim ki...
Mesela Celāleddīn Rūmī diye birisi varmış çook eskinden yaşamış, Osmanlı devletinden bile eski. İnsanlar onu o kadar çok sevmiş ki Mevlana ismini vermişler. Herkese "gel" diyormuş, "ne olursan ol gel" din adamıymış ama dinsizlere bile gel diyormuş.
Sonra şerife bacı diye birisi varmış, 1920'lerde yaşamış. Onun hayatını okurken çok ağladım Ahmet. Sen hiç, koca bir köyde ki bütün çocukların süt kardeşi olduğunu duydun mu? Tıpkı bizim gibi. Ama bütün köy? İşte bu şerife bacı sayesinde köydeki bütün bebekler süt kardeşi olmuş. Savaş zamanı köyde süt emzirecek anne kalmadığı için bütün bebekleri şerife bacı emzirmiş. Sonrasını anlatmam, daha doğrusu anlatamam, ağlarım. Gerisini sen araştır.
Şimdi neden böyle insanlar yok? Onlarla tanışmayı o kadar çok isterdim ki...

Ahmet şaşkın şaşkın Melis'i dinledi. Şaşkınlığının sebebi Melis'in söyledikleri değildi. O da bütün bunların farkındaydı zaten. Şaşırmasının sebebi Melis'inde kendisi gibi düşünmesiydi. Hem şaşırdı hem mutlu oldu.
Elinde ki mavi renkte ki keçeli kalemi masanın üstüne bıraktı. Ayağa kalkıp oda da volta atmaya başladı. Melis, Ahmet'i izliyor onun bu ciddi görüntüsünün altında yatanı duymak için sabırsızlanıyordu.

-Bende uzun zamandır bu konuyu düşünüyordum. Dedi Ahmet. Aklıma bir fikir geldi ama nasıl olur bilmem ki.
Melis heyecanla yerinden zıpladı, "söyle! söyle! Dinliyorum."
- Her şeyin parayla alınıp satıldığı bir dönemde yaşıyoruz değil mi? Düşündüm ki belki az önce saydığın insanlarında satıldığı mağazalar vardır. Biraz para biriktirelim sonra gidip mağaza mağaza dolaşıp onları arayalım. Yoksa bile isteriz hemen getirirler. Sonuçta para kazanacaklar, böyle bir fırsatı kaçırmazlar.
Melis önce uzun uzun düşündü, içinden "acaba olur mu ki?" diye geçirdi, sonra; "denemeye değer" dedi. "Olur yapalım! Yapalım ama nasıl olacak ki?"
- Para biriktirmeye başlayalım, çok paraya ihtiyacımız olabilir, paramız birikince de bütün büyük mağazalara gideriz. Elbet buluruz.
- Olmaz Ahmet, ben o kadar bekleyemem. Kim bilir para biriktirmemiz ne kadar sürer, para konusunu başka bir şekilde halletmeliyiz.
- İki ay önce ki doğum günümü hatırlıyor musun? Dedi Ahmet.
- Evet, ne oldu ki?
- Babam bana hediye olarak cep telefonu almıştı. Ben o telefonu hiç kullanmadım biliyor musun? Kutusunda duruyor. Madem bu kadar sabırsızsın, onu satalım gitsin o zaman.
- Olur mu ki?
- Olur, olur. Dolabımın çekmecesinde boş boş duruyor, bari bir işe yarasın.

Nasıl insan olunur?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin