Kusurlar üzerinde çok düşündüm.
Belki de kendimi dizi, film ve kitaplara, oradaki kötü karakterlere çok kaptırdığım içindir, bilmiyorum. Ama bu konuda çok düşündüm.
Nasıl öncesinde lanet okuduğum birisine geçmişini ya da onunla ilgili başka şeyleri öğrendikten sonra sempati besleyebilirdim ki? Bu yaptığı kötülükleri değiştirmiyordu. Ona has olan kusurları olduğu yerde kalıyordu.
Bunun üzerinde biraz daha düşündükten sonra kusurlarla baş etme yöntemlerini iki türe ayırdım.
İlkinde, hayatı bu dizilere benzetmeye başladım.
Hayata ilk gözlerinizi açtığınız an hiçbir şey bilmiyorsunuz ve tanımaya çalışıyorsunuz. İnsanları tanıyorsunuz. Amacınızı arıyorsunuz.
Sonra öyle bir evresine geliyorsunuz ki hayatın bütün çirkinlikleri gözünüze batıyor, sona erdirmek istiyor ve lanet okuyorsunuz.
Ardından güzellikleriyle karşılaşıyorsunuz ve hayata sempati duyuyorsunuz. Oysa kusurlar olduğu yerde kalıyor, siz yalnızca güzel şeyleri keşfediyorsunuz.
İkincisinde ise kendimi örnek belledim.
Çünkü ben ne hayata lanet okudum ne de dudağımı uçuklatacak bir güzelliğine şahit oldum. Kusurlarıyla barışık da yaşamıyorum.
Aksine, o kusurları ortadan kaldırıyorum. Kendim dışındaki kusurları. Kendimce.
-----
"Lee Seunghoon, Bae Young Ah'ı öldürme suçundan men edilmiştir."
Seunghoon sırıtışına hakim olamadan gözlerini bana dikip dosyaları toparlamamı izledi. İlginç bir şey mi yapıyordum ki?
"Gözlerini bana öyle dikme." Dosyalarımı toparlayıp duruşma salonunu terk etmek üzere ayağa kalkarken bir şey demeden beni takip etti ve ikimiz birlikte çıktık salondan.
"Jinwoo! Başaracağını biliyordum!" Seungyoon geniş gülümsemesiyle kapıdan dışarı adımımı atar atmaz sarıldı bana.
"Ne zaman bir dava kaybettim ki? Fakat arkadaşına söyle, bir dahaki işini yaparken dikkatli olsun. Arkasındaki pislikleri temizleyip kanıtları ortadan kaldıracağım diye canım çıktı." Arkamı dönüp sırıtmasını yüzünden bir saniye bile silmemiş olan Seunghoon'a döndüm. "Eğer Seungyoon'un yakın bir arkadaşı olmasaydın davana elimi bile sürmezdim. Umarım bir dahakine daha dikkatli olursun."
"Tekrar et, ne dedin sen?" Birden bire ortaya çıkan dördüncü ses üzerine sesin geldiği yöne doğru döndüğümde, ağlamaktan gözleri şişmiş olan kız saklandığı yerden çıkıp yavaş yavaş üzerime doğru yürümeye başladı. Yürüyüşünden bile ne kadar üzgün olduğu rahatça anlaşılabiliyordu. "Yani gerçekten... Ablamı gerçekten o adam mı öldürdü?"
"Hakimin dediğini duymadın mı? Müvekkilim suçsuz." Cebimden bir peçete çıkartıp bitap düşmüş kıza verdim. "Sen de ağlama artık."
Fakat kız peçeteyi elimden almaya bile zahmet etmeden elime vurarak peçeteyi düşürmeme sebep olmuştu. Kabalık.
"Senin de şu lanet katilden bir farkın yok! Korkunçsunuz!" Yüzümüze tükürürcesine söylediği şeyler karşısında sessiz kaldım ve bütün sinirini kusmasını bekledim. Sonuçta o haklıydı. Ben hatalıydım. Asıl kusur bendim.
Güvenlik görevlileri gelip kızı uzaklaştırana kadar bağırıp çağırmaya devam etti kız. Onu suçlayamıyordum, ona kızamıyordum da.
"Beni bu durumdan kurtardığınız için... Siz ikinizi benim mekânda ağırlayacağım! Gidelim mi?" Kızın gidişinden birkaç dakika sonra hiçbir şey olmamış gibi teklif etti Seunghoon. Biz de kabul ettik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beispiel [Jinhoon/Jinyoon]
FanfictionAna karakter/Yan karakter ölümü içerir. Karıncama ithafen yazılmıştır. "Merhaba, ben Kim Jinwoo. Öncelikle, şu ana kadar işlediğim bütün suçlar için özür diliyorum. Hapishane hayatından kurtardığım bütün suçlular için pişmanlık duymaktayım. Eğer bun...