Ein

130 34 46
                                    

"Seungyoon görebilir." Seunghoon bana doğru yaklaşırken mırıldandı ama dediği şeyi çok da umursuyor gibi görünmüyordu.

"Hazırlanması en az 10 dakikasını alır." Evin kapısının önünde Seungyoon'un hazırlanıp aşağı inmesini beklerken Seunghoon'u yakalarından tutup kendime çektim. "En son görüştüğümüzden beri kimseyi öpmedim."

"Yalnızca bir kez görüşmedik mi zaten?" Sırıtırken dudaklarını benimkilere yasladı ve sıcak nefesini dudaklarımın üzerine verdi.

Beispiel'deki günümüzden bir hafta sonra Seunghoon bizi bir yere götüreceğini söyleyerek kapımızın önüne gelmişti ve ben onun dudaklarını deli gibi özlemiştim. Saçmaydı, birisini öldürdüğünü bildiğim halde onu bu denli istemem. Ya da değildi, onun bu karanlık tarafı onu çekici kılıyordu belki de.

"Tadını seviyorum." Emdiği dudaklarımı bırakırken sordu. "Daha fazlasını tatmak istiyorum."

"Hmm..." Bana kucak açmış olan geniş vücuda kendimi daha da bastırırken gürültülü bir şekilde merdivenleri inen Seungyoon'un sesini duyunca birbirimizden ayrıldık.

"Gidelim, nereye götürecektin bizi?" Seungyoon, sabahki haline nazaran biraz moralsiz çıkan sesiyle sordu, sorgulamadım. Sorgulamam gerekirdi.

"Sessizce beni izleyin." Seunghoon ağzının kenarıyla sırıtarak kolunu omzuma attı ve bizi bir hastaneye götürdü.

"İşte Bae Young Ah'ın peşine düşme sebebim." Bizi hastanedeki odalardan birine soktuktan sonra kapıyı arkamızdan kapattı ve ışığı açtı. "Adı Song Minho." Yatakta yatan rengi atmış çocuğa doğru ilerledi.

"Bae Young Ah ile çok çekişmeli bir geçmişleri var. Bae Young Ah'ın anne ve babası Song Minho'nun ailesi tarafından öldürülmüşlerdi, bunun sonucunda Song Minho'nun gözü önünde idama mahkûm edildiler. Song Minho o zamandan beri komada. Fakat Bayan Young Ah bunun yeterli olmadığını düşünüp zaten komada olan bu adama suikast etmek üzere odasına girdi... Sonrasını biliyorsunuz zaten."

"Bunu bize neden şimdi anlatıyorsun ki?" Sesime soğukluk katarak sordum. Merak ettiğim bir şey değildi.

"Davamı aldığın ilk gün bana bir pislik muamelesi yapmıştın ve ne olduğunu sormadan sahte delillerle adımı aka çıkardın. Ama olayın aslını bilmeni istedim, gelecekteki iletişimimiz için... Bana bir tecavüzcü, zevk için insanları öldüren birisi gözüyle bakmamanı istedim." Derin bir nefes alıp gözlerime baktı. "Bae Young Ah'ı öldürmem için tehdit edilmiştim."

"Kim tarafından? " Sesimdeki meraka engel olamadan sordum.

"Onu söyleyemem, bu anlaşmaya ihanet etmek olur." Seunghoon'un eli Song Minho'nun kablolarından birisinin üzerinde gezinmeye başladı. "Fakat o kişi, Song Minho adına oldukça vicdan azabı çeken birisi."

"Onu sırf canın istedi diye öldürmemiş olduğuna sevindim." Seungyoon gülümseyerek ışığı kapattı. "Fakat şimdi buradan çıkabilir miyiz? Huzursuz olmaya başlıyorum."

Ben de huzursuz olmuştum o an, ama Seungyoon'un bahsettiği huzursuzluğun sebebinin farklı olduğunu son nefeslerimde fark etmek bir nebze üzücü bir şey.

"Bunu bize anlatmanın bir başka sebebi var mı?" Hastanenin kapısından çıkıp baskın ilaç kokusundan kurtulduğumuz aralıkta sordum Seunghoon'a.

"Bilmiyorum, şu an için sadece canım istedi. Belki gelecekte işine yarayabilir tabi." Bana göz kırpıp saçlarını karıştırdı. "Şimdi gitmem lazım, halletmem gereken bazı işler var. Umarım tekrar görüşürüz."

Seungyoon'un o anki içten gülümsemesini ona arkamı dönük olduğum için görememiş ve acı hatalarımdan birini yapmıştım.

"Lee Seunghoon!"

Bizden uzaklaşmakta olan beden sesimi duyunca heyecanla arkasını dönmüş ve kaşlarını kaldırarak sormuştu. "Efendim?"

"Bu akşam beni evden alır mısın?"

"Tabi." Sırıtarak saatine bakıp bana döndü. "Saat 8'de. Çok süslenme."

Ve yine arkam dönük olduğu için, Seungyoon'un anında değişen yüz ifadesini görememiştim.

"Bence..." Seunghoon içkimi yenilerken fikrini sundu. "Seungyoon ilişkimizden pek memnun değil."

"Ne diyorsun sen?" İçkiden dolayı kontrolsüzce yükselen sesimle Beispiel'deki herkesin dikkatini çekmiştim. "Ah... Tabi kimse değer verdiği birisinin bir katille birlikte olmasını istemez."

"Ben bir katil değilim." Seunghoon biraz sinirli çıkan sesiyle beni cevapladı. Damarına mı basmıştım? Açıkçası umrumda değildi.

"Bir katilsin. Bir kızı öldürüyorsun ve bil bakalım arkanı kim temizliyor? Doğru tahmin, ben!" Böyle konuşmamam gerekiyordu, bilincim henüz yerindeydi oysa. Sadece ondan kurtulmak istemiştim sanırım. Bir katilden hoşlanıyor olmak canımı acıtıyordu. Fakat planım ters tepmişti.

"Benimle takılmak istediğini söylediğinde bana karşı hislerin olduğunu ima ediyorsun sanmıştım." Hayal kırıklığıyla arkasına yaslandı. "Beni çöp gibi hissettirmek mi amacın? Arkasında iz bırakan ve hemen kurtulunması gereken bir çöp, bu muyum ben senin gözünde?"

"Ben öyle bir şey demedim." Lafımın çarpıtılmış olmasına kızarak ben de arkama yaslandım.

"İma da mı etmedin?" Kaşlarını kaldırarak sorduğunda cevap veremedim. Çöp olması dışında geri kalanı doğruydu. Ama benim için çöpten ziyade bir kusurdu kendisi, hemen kurtulunması gereken bir kusur.

"Kırıldım açıkçası." Seunghoon yapmacık bir şekilde gülüp başını bana doğru çevirdi ve çenemi tutup benim de ona dönmemi sağladı. "Ama seni hala seviyorum."

Yine cevap veremedim. Kurtulmak istediğim kişinin benden hoşlanması ve benim de ondan hoşlanmam çok yanlıştı, yanlışlığını bildiğim için susmayı tercih ettim. Sadece sustum, ve onu öptüm.

Hayatımın dönüm noktası gibi bir andı onunla tanışmam, kesinlikle iyi bir dönüm değildi fakat. Sonumu hazırlayan noktaydı, onun sonunu hazırlayan noktaydı, en değerlim dediğim kişinin sonunu hazırlayan noktaydı.

Geçmiş adına değiştirmek istediğim şeylerin başında yer alıyor o dava bu sebepten.

Beispiel [Jinhoon/Jinyoon]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin