Vier

107 29 34
                                    

"Ah, gelmişsiniz." Nam Taehyun, kafeye girdiğimi görünce beni, beklemekten ne kadar sıkıldığını belli eden ses tonuyla karşıladı. "Beni buluşmak için çağıran sizdiniz ama bekleyen ben oldum."

"Özür dilerim, sabahtan beri birisine ulaşmaya çalışıyorum da." Aklım hala Seungyoon'dayken cevapladım onu. Gece eve gelmemişti, nerede olabilirdi ki? Kimi vardı benden başka onun? Polislere haber vermeli miydim?

"Artık geldiğinize göre esas mevzumuza geçebilir miyiz Avukat Kim? Başka bir randevum daha var."

"Ah, tabi." Zihnimi Seungyoon'dan uzaklaştırıp Savcı Nam'la baş başa oturuyor olmamızın asıl sebebini döndürmeye çalıştım kendimi. "Duruşma sırasında yalancı şahitler kullandığınız fark ettim."

"Siz de kullanmamış mıydınız? Sizin silahınızı size doğrultuyorum işte." Taehyun, içinde gizli hisler barındıran bir gülümseme sundu bana.

"Fakat müvekkilim ve ben bu durumdan hiç hoşnut değiliz." Oturduğum yerde doğrularak konuya odaklanmaya çalıştım.

"Ben de müvekkilinizden ve sizden hiç hoşnut değilim Avukat Kim."

"Müvekkilimin bir katil olduğunu unutuyorsunuz sanırım Savcı Nam." Masanın üzerinden ona doğru eğildim, işte şimdi kafam boşalmış ve zihnim açılmıştı. "Amacı başka birisini öldürmek değil, ama siz bu davayı bu denli zorlayarak onu kötü şeyler yapmaya itiyorsunuz."

"Beni öldürmekle mi tehdit ediyorsunuz?" Taehyun güldü. "Sizce de bu fazla şüphe çekmez mi? Katillin cinayet davasındaki sırları eşeleyen savcının yine bir katil tarafından öldürülmesi?"

"Sizden bahseden kim ki?" Tek cümlemle Taehyun'un değişen yüz ifadesini keyifle izleyerek arkama yaslandım. "Bir yılı aşkın süredir komada olan arkadaşınızdan bahsediyorum. Yoksa sizin yüzünüzden yetim kalan çocuk mu demeliyim?"

"Song Minho'yu bu işe bulaştırma, hiçbir alakası yok onun!" Taehyun aniden sinirlenerek ayağa kalkarken anın keyfiyle dudaklarım yukarı kıvrıldı.

"Bence cinayetin gerçekleşmesinin asıl sebebi olan kişinin, konumuzla gayet alakası var Savcı Nam." İlk karşılaşmamızdaki heybetli ve özgüvenli savcının şu an aldığı hale gülerek oturmasını işaret ettim. "Lütfen oturun Savcı Nam, bir anlaşmaya varabileceğimizi umuyorum."

"Ne yapmamı istiyorsunuz?" Nam Taehyun'un yerine oturur oturmaz sorduğu soruyla başımı yana eğdim. Bir insanın en zayıf noktasıydı bir başka insan.

Ve bir insanın en zayıf duygusuydu vicdan azabı.

"Alo, Lee Seunghoon. Nam Taehyun işi halloldu. Gerekli sahte tanıkları o bizim için bulacak ve sonraki davaya hazır hale getirecek."

"Eteklerinin nasıl tutuştuğunu görmek isterdim." Hattın öbür ucundan Seunghoon'un gülme sesi geldi.

"Kaçırman kötü oldu. Neredesin bu arada? Buluşabilir miyiz?"

"Ajandama bakmam lazım, bir saniye. Yapılacaklar listem sonuna kadar dolu ne yazık ki."

"Tüh."

"Aa, bir dakika. Altına bir not düşülmüş. 'Kim Jinwoo ile buluşmak için her daim boş zamanı vardır' yazıyor. Şanslısın, buluşabiliriz."

"Az önce o kadar iğrenç bir espiri yaptın ki hevesim kaçtı."

"Kaçmasın o heves. Hadi gel, Beispiel'de bekliyorum."

"Gelmeyeceğim." Öteki hattan ses gelmeyince sordum. "Seunghoon? Seunghoon?" Yine cevap alamayınca telefonu kulağımdan çekip ekrana baktım.

"Telefonu suratıma mı kapattı şimdi bu?"

Telefonu cebime koyup yanaklarımı şişirerek Beispiel'e doğru yol aldım. Mekâna girer girmez ortamı parfüm gibi saran içki kokusu başımı ağrıtmaya yetmişti bile.

"Geldin mi?" Seunghoon, kapıdan girerken beni görüp kollarını ardına kadar açarak karşıladı.

"Sana burayı hiç sevmediğimi söylemiş miydim?" Seunghoon'un kollarının beni sarmasına izin verirken sordum.

"Ben seviyorum. Beni ilk kez burada öptün." Dudaklarıma doğru konuştuktan sonra dudaklarımı uzunca bir süre kendininkilere hapsetti. Öpücüğüne hararetle karşılık verirken tam da bulunduğumuz ortama yakışan sesler çıkardık dillerimizle.

"Seni seviyorum." Dudaklarımızı ayırıp başını boynuma yaslayarak kokumu içine çekti. Neden bilmiyorum ama bu hareketi içimde bir şeylerin kopmasına sebep olmuştu.

"Patron!" Bir görevli arka kapıdan içeri girip koşarak Seunghoon'un yanına geldi. "Patron, bunu görmelisiniz."

"Ne oldu Kwang Hee?" Seunghoon istemeyerek benden ayrılıp telaşlı adama döndü.

"Çöpü çıkarmak için arka kapıdan dışarı çıkmıştım fakat... Bir insan... Patron cidden bunu görmen lazım! "

"Pekâlâ, sen burada bekle Jinwoo." Seunghoon alnımı öpüp sinirli sesler çıkartarak beti benzi atmış olan adamı arka kapıya doğru takip etmeye başladı. O giderken ben de boş masalardan birisine oturdum ve etrafta dolaşan garson kızlardan birinden içki getirmesine rica ettim. Mekânda çalışan herkes, benim Seunghoon ile olan ilişkimi biliyor olduğundan kız sorgulamadan masama pahalı bir içki getirdi.

"Seunghoon oppa sizden çok bahsediyor, Kim Jinwoo'ydu, değil mi?" İçkimi getiren kız kadehe koyarken bir konuşma açma çabası ile sordu.

"Evet, ve siz..?" Doldurulmuş olan kadehimi alırken kaşlarımı kaldırdım.

"Mi Ran." Kız kıkırdayarak cevap verdi. "Patronumuzu mutlu ettiğiniz için size teşekkür etmek istiyorum, uzun zamandır böyle bir ilişkiye ihtiyaç duyuyordu. Bilirsiniz, hayat onun gibiler için çok kolay değil."

"Hayat kimse için kolay değil." Kadehimden bir yudum alıp gülümsedim. "Ama teşekkürünü kabul edeceğim."

Birkaç kuru sohbetin ardından Mi Ran, başka bir müşteri ile ilgilenmek üzere yanımdan ayrılınca etrafa bakındım ben de. Seunghoon nerede kalmıştı?

Yerimden kalkıp Seunghoon'u bulmak için arka kapıya doğru ilerledim. Tam kapıyı açacakken birden bire dış taraftan açılan kapı yüzüme çarpıp gerilememe sebep olmuştu.

"Ah, Jinwoo! Ne oldu?" Seunghoon telaşlı bir şekilde bana yaklaşıp yaralanıp yaralanmadığını kontrol etme amacıyla yüzümü incelemeye başladı.

"Bir şeyim yok, iyiyim ben." Geri çekilip Seunghoon'un alelacele kapattığı kapıya baktım. "Niye bu kadar geciktin?"

"Biraz... Şaşırtıcı bir şeydi de. Gel, sana içki servis edeyim." Seunghoon kolunu omzuma atıp beni kapının önünden uzaklaştırırken birden kapıyı açıp kendisine seslenen çalışanı, Seunghoon'u boş yakalamıştı.

"Patron, cesedi nereye götüreceğiz?"

"Ceset mi?" Şaşkınca Seunghoon'a dönüp hızlıca omzumdaki kolundan kurtuldum. "Yine mi birisini öldürdün?"

"Hayır, kesinlikle bir şey yapmadım." Seunghoon'un sessizce etmeye çalıştığı küfürü duyabilecek kadar yakınındaydım. "Jinwoo, lütfen buradan ayrılalım."

"Niye benden saklıyorsun?" Seunghoon bileğimi tutmaya çalışınca geri çekildim ve arka kapıya doğru ilerlemeye başladım. Fakat giremeden yine Seunghoon tarafından durdurulmuştum.

"Jinwoo, oraya girme."

"Neden? Ne saklıyorsun benden?" Seunghoon'un tutuşundan kurtulmaya çalışırken bu sefer iki eliyle beni tutmaya çalıştı, ben de ondan kurtulmak için var gücümle debeleniyordum. Seunghoon'dan kurtulmaya çalışırken açık kapıya çarpmamla ikimiz birlikte yeri boylamıştık. Sonunda kapıdan çıkabilmenin kazanmışlık bilinciyle gülümseyerek başımı kaldırdığım anda Seunghoon'un beni durdurabilmiş olmasını dilemiştim oysa.

"Seunghoon..."

"Biliyorum, lütfen buradan çıkalım Jinwoo." Seunghoon, cansız ve solgun Seungyoon'un boynunda iple çatıdan sarkıyor olduğu manzarayı daha fazla görmemem için gözlerimi kapatıp titreyen bedenimi mekânın içine soktu.

Beispiel [Jinhoon/Jinyoon]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin