1K 109 189
                                    

"Biri fotoğrafımı çeksin!"

Kaç saattir ön kameradan kendimi çekmeye çalışıyordum ama elim o kadar titriyordu ki fotoğraftakinin insan olduğunu anlamak bile güçleşiyordu.

"Tamam ver bana." Lay telefonu elimden çekip aldı.

"Luhan biraz düzgün durur musun lütfen? Sanki altına edecekmişsin de edemiyormuşsun gibi bir yüz ifadesine sahipsin." Lay kızarak söylediğinde yanaklarımı tokatlayıp yüzümü daha normal bir hale sokmaya çalıştım.

Bir kaç denemenin ardından sonunda bir tane doğru düzgün çekebilmiştik.

"Yolluyorum." (Fotoğrafın yolu kayıp smmxmsmd tamam yapmadım bunu hayır yapmadım)

"Hadi Çinli gönder şunu artık." Artık isyan bayrağını çekmiştim. Ne olacaksa olsun ve bitsin.

"Gönderdim. Eee, şimdi?"

Hepimiz birbirimize soran gözlerle bakıyorduk.

"Geri dönerler heralde." Baekhyun'un demesiyle baş salladım ve beklemeye başladım.
Ortamda oluşan gergin sessizlik birden telefonumun çalmasıyla yerini paniğe bıraktı.

"Telefonum çalıyor! Baek telefonum çalıyor!"

"Açsana hadi Luhan."

Telefonun ekranındaki isme gözüm kaydığında içimde şişmeye başlayan pembe balonlar teker teker patlamıştı.

"Sakin olun. Arayan annem." Diğerleri hayal kırıklığıyla gözlerini devirip arkalarına yaslanırken ben telefonu açmıştım.

"Efendim anneciğim. Evet iyiyim. Hı hı onlar da iyi. Her zamanki gibi anne işte, Lay kazanıyor bize harcıyor. Tamam anne. Benim şimdi işim var kapatmam gerekiyor tamam mı? Babamı da seni de çok seviyorum. Kendinize iyi bakın. Görüşürüz."

Telefonu kapatıp koltuğa fırlattım.

"Annem hepinizi yanaklarından öpüyormuş."

"Chanyeol duysa kesin sinir krizi geçirirdi. Ailemden bile kıskanıyorsa annenden de kıskanır heralde." Baekhyun kıkırdayarak konuştu.

"Şu an o kepçe kulaklının kıskançlıklarını dinleyecek havada değilim Baek. Hala aramadılar."

Stresten tırnaklarımı yemeye başlamıştım. Çalsın artık hadi. Lütfen.

Tekrar telefonumun sesini duyduğumda bu kez o kadar heyecanlı değildim. Arayan kişiye baktığımda Sehun'un menajeri olduğunu gördüm.

"Bu sefer o arıyor!"

İkisi de yanıma gelip ne konuştuğumuzu duymak için kafalarını telefona yaslamışlardı.

"A-alo?"

"Luhan-sshi?"

"Evet benim."

"Oh Tanrı'ya şükür. Sonunda! Sizi bulana kadar ne çektim bilemezsiniz."

"Ah, öyle mi?"

"Kesinlikle. Neyse fazla uzatmadan size söyleyeyim. Bugün müsaitseniz saat 19.00'da Yoonsaejin Palace'ın üzerindeki restoranda sizin için masa rezerve ediyorum. Uygun musunuz?"

Yoonsaejin Palace mı? Orası tüm ülkenin en pahalı oteliydi. Hatta neredeyse tüm dünyadaki en pahalı otellerden biriydi.

"E-evet tabii ki. Uygunum."

Sooner or LaterHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin