Dudaklarımdan bir çift kelime döküldü ölümü beklerken. "Öldür beni."
Kasabaya hakim olan kül kokusu hala ciğerlerimi yakıyordu. Ölümün gerçekliği arkadaşlarımın katledilişini geri planda bırakmıştı. Sadece büyük bir boşluk hissediyordum ve bu boşluk giderek yükselen bir öfkeyle dolmaya başlamıştı. "Ne bekliyorsun?!" Gözlerimi açtım ve ilk gördüğüm şey Angelica'nın şeytani bakışlarıydı.
"Sana son bir şans veriyorum. Bana hizmet edersin ya da ölürsün."
Biriken öfke ve nefretin düşünceleri yönlendirmesine izin vermiştim. Tüm dikkatim Angelica'yı yok etmek üzere toplanıyordu. Bir kıvılcım çaktı zihnimde. Gözlerimi Angelica'nınkilerden kaçırarak Vivien'in ölü bedenine götürdüm ve zamanda donan varlığının bir hiç uğruna olmadığını hatırlattı bana. Heykelli havuzun yakınlarında serili bedenleriyle; Dant, Vivien ve Alp, Angelica'yı yok etmek uğruna silinip gitmişlerdi ve başladığımız işi bitirmek artık benim vazifemdi. Bunu iliklerime kadar hissediyordum. Yaşamalıydım ve Angelica'nın yok oluşuna tanıklık etmeliydim. Bu fikrin içimde uyandırdığı cesaretle ona değil, yok oluşuna hizmet etme kararı almıştım.
"Tamam seninle geliyorum." Sesim donuk ve duygusuzdu.
"Ne o? Arkadaşlarının acısını çabuk atlattın bakıyorum." Sinsi bakışlarını üzerimde gezdirdi. Bıçağını Vivien'in yakınlarına fırlattı ve birkaç adım yaklaştı.
"Marcus bile yardım edemez artık bize. Hala senin güçsüz olduğunu düşünürken şu yapabildiklerine bir bak." Kederimin, su yüzeyinden salınan beton bloklar gibi derinlere savrulduğunu hissedebiliyordum. Duygusuzlaşmıştım ve hissedebildiğim tek şey tüm iç organlarımı yakan intikam isteğinin sıcaklığıydı.
"Bakıyorum tanışmışsınız onunla. Sizi buraya o mu gönderdi?"
"Evet. O kadar zayıf ki; hiç şansı olmadığı için bizi gönderdi. Aptal, beni getirdiği noktaya bak." Angelica'ya karşı beslediğim nefretle kelimeler tiksintiyle çıkmıştı ağzımdan ancak o, bunu bilmiyordu. Bizi, buraya Marcus'un gönderdiğini düşünerek ona acıdığımı düşünmesini istemiştim. Konuşmasına izin vermeden devam ettim. "Angelica, ben zeki biriyim. Kazananın yanında olmak istiyorum." Kendimi bile şaşırtarak kelimeleri neredeyse aralıksız ve pürüzsüz çıkarmıştım. "Onlarla birlikteydim- " Vivien ve Dant'in bedenlerine bakmadan, bakamadan, işaret ettim elimle. Angelica, onlara bakmaya bile tenezzül etmediğimi düşünecekti muhtemelen. "-çünkü Marcus'un daha güçlü olduğunu düşünüyordum. Ama gerçeği öğrendim artık." İçimdeki öfke ve nefretle zıtlaşan soğuk yüz ifadesini bozmadan gözlerinin içine baktım ikna olmasını umarak. Angelica gözlerini kapadı yavaşça. "Güçlendiğimi hissediyorum." Bir süre daha tadını çıkardı anlam veremediğim ayinin. Gözlerini açmadan devam etti konuşmaya. "İçindeki negatif enerji beni besliyor Milas." Ruhuma çöken öfke ve nefreti kastediyordu; fakat kaynağının kendisi olduğundan bihaberdi. Buruk bir zafer gülümsemesiyle kıvrıldı dudaklarım. Angelica gözlerini açarak konuşmaya devam etti.
"Anlaştık o zaman. İnsanlar hakkında bir şeyler biliyorsun, gözlemliyorsun ve bu bana avantaj sağlayacak. Senin katkıların ve benim gücümle dünyaya hükmedebiliriz. İnsan denen zayıflık ortadan kalktığında sadece sen, ben ve hizmetkarlarım hayatta kalacak. İnsanoğlu doğaya verdiği yıkımın bedelini ödeyecek." Gözlerini harabeye dönen kasabada gezdirdi.
"Doğayı umursadığını sanmıyorum." İstemsizce tiksinti dolu bir ifadeyle çıkmıştı kelimeler. Yeni patronumun huyuna gitmeliydim oysaki. Angelica şaşkınlıkla ifademi yanıtladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAHIN DÜŞÜŞÜ (Düşüş Serisi #2)
Fantasía"Gözlerimi kapatırsam kara bir boşluk kalacaktı geride. Sonunda daha fazla mücadele veremeyerek kapadım gözlerimi; ancak hala herkes yanımdaydı. Görüntüleri o boşlukta kaybolmamıştı. Aksine, karanlıkta parıldıyorlardı artık..."