Merhabalar :)
Kendimi durduramadım ve böyle bir kurgu düşündüm. Aniden yazmaya karar verdim. Biliyorum hızlı hikaye yazıyorum ama aklıma gelmişken kurgularımdan vazgeçmek istemedim. Umarım hoşunuza gider. Sizi seviyorum. Yorumunuzu dikkatle okuyacağımı unutmayın. Ve lütfen yorum yapın.
************************************Merhaba,
Ben Dean Winchester.
Şehrin erkeklerine sorarsanız, beni, size herbir ayrıntıma inerek anlatırlar. Bacak boyumu, vücudumun kalınlığını veya inceliğini, kaslı olup olmadığımı, boyumu, kilomu, tenimi, gözlerimin rengini, inleyişimi, nasıl becerildiğimi ve daha bir sürü şey. Yani anlayacağınız bir sürtüğü anlatır gibi, anlatırlar.Nasıl zevk ile becerdiklerini, nasıl dövdüklerini...
Onlar dıştaki her özelliğimi size anlatabilir. Fakat ben size içimi anlatacağım.
Müzik öğretmenliği okumak için, istediğimi üniversiteyi kazanmıştım. Harika hissediyordum. Annem ve babamın karşısına, onurla çıkabilirdim artık. Onlarda çok sevinmiştiler. Üniversiteye başladığım ilk yılda, annem bir hastalığa yakalandı. Kanserdi. Gün geçtikçe gözlerimin önünde bedeni eskiyor, boyu eğilmekten kısalıyor, saçları bir daha uzamamak şartı ile dökülüyordu. Kısa bir zamandan sonra, artık yürüyemiyordu bile...
Babam onun için her şeyi yapıyordu. Ona aşıktı. Onun bu halini görmek, en çok onu yaralıyordu. Ona her yönden destek olmaya çalışıyordu. Hatta babamla ben, annem üzülmesin diye saçlarımızı tamamen kestirmiştik. Bu onu birazda olsa mutlu etmişti. Ben üniversitede olduğum zamanlar, babam ona bir bebek gibi bakardı. Yemeğini yedirirdi, altını değiştirirdi, kucağına alarak gezdirirdi. Aralarındaki en büyük güç kaynağı ise, birbirlerine ilk günki gibi aşık olmarıydı.
Annemle bazen mağazalara giderdik. Bulduğumuz değişik renklerdeki perukları, başımıza takarak gülmeye başlardık. Hatta öyle gülerdikki, etrafta ki herkes dönüp bize bakardı. Çılgınca fotoğraflar çekinirdik. Beraber yemeğe giderdik. Bunu iyi olduğu zamanlar yapabiliyorduk. Biraz daha kötüleşince, bunları evde yapmak zorunda kaldık. Yinede neşemiz hiç bozulmuyordu. Çünkü annem, güçlü bir kadındı. Bana her zaman güç kaynağının, babam olduğunu söylerdi.
Ne zaman ona baksa, 'lisedeyken karşı sınıfın kapısında duran o çocuğu hatıtlarım ve tekrar aşık olurum' derdi.Bir süre sonra iyice kötüleşti. Nefes alması için makinaya bağlanmıştı. Hastalık, peşini bırakmıyordu. Fakat annemde vazgeçmiyordu.
Saçlarımız her uzadığında tekrar keserdik babamla. Annemin saçları uzayana kadar, uzatmıyacaktık. Hep böyle kalacaktı.
Ve gün geçtikçe, annemin buruşmuş ellerini tutarak, çökmüş bedenine, alınmış göğüslerine, ve bir telden bile yoksun olan başını okşamaya başladım. Hala gülümsüyordu. Ben ise artık dayanamıyordum. Moralinin her zaman yerinde olmasına rağmen, tedavilerinin başarılı olmasına rağmen annem iyileşemiyordu.
Doktor son günlerini yaşadığını bize söylediğinde, içimde kasıp kavrulan o acıyı, içimde kopan fırtınayı bilmek istemezdiniz. Onun gidişine nasıl alışma mı bekliyorlardı? Bir insan annesinin gidişine öyle bakabilir miydi? Bu nasıl bir vicdansızlıktı?
Her gün güneş doğarken, korkarak uyanıyordum. Annemin kalp atışlarını izliyordum gözümü ayırmadan...
Bir akşam, kötüleşmişti ve bana şu sözleri söylemeye başladı: "Dean... Seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun ve babanı. Ben şuan kötü bir durumdada olsam, sizinle yine harika zamanlar geçirdim. Helede seninleyken, bir an bile üzülmedim. Bundan emin ol. Tedavilerimin hepsinin başarılı olduğunu biliyorum. Fakat beni bu duruma getiren tek şeyi sana söyleyeceğim, küçük prensim.Babanın beni aldattığını öğrendiğimde, sustum. Seninde susmanı istiyorum çünkü benden geriye bir ailenin kalmasını istiyorum. Ona delicesine aşıktım, Dean. Onu çok seviyordum. Ve sevdiğim adamın, başka birinin kollarında dolaştığını görmeye, bilmeye, duymaya dayanamadım. Senden babanla kavga etmeni istemiyorum, aksine o yaşayana kadar onubla birlikte ol. Çünkü sana değer verdiğini biliyorum.
Seni ilk doğduğun günden beri seviyor tatlım. Onu yalnız bırakma senden bunu istiyorum. Benim için bunu yap. Seni ve babanı her zaman seviyor olacağım benim minik tavşanım." Diyerek sustu. Bir ömür boyu süren bu suskunluğu bozamadım....
Ardından ne mi oldu dersiniz. Annemi kırmamak için, babama katlanmaya başladım. Annemin öldüğüne üzülmüştü. Hemde çok. Yinede ben içimde taşıdığım nefretle, ona inanmıyordum. Ona saygıda asla kusur etmedim. Annemi özlediğimde, hep ona sarıldım. Onun omzunda uyuduğumda çok oldu. Fakat beş altı yıl sonra kalp krizinden onuda kaybettiğimde, hayat ile baş başa kaldım.
Müzik öğretmeni oldum. Bir klüpte şarkılar söylüyordum. Küçük bir evim vardı. Kendi hayatımı kurmuştum. Haftada en az iki kere annem ile babamın mezarına gitmeyi asla unutmuyordum.
Ben hayatımın bu denli mahvolacağını bilmiyordum. Bir grup tarafından kaçırılarak, gay kafelerinde zorla dans ettirilmeye başladım. Yüzüme makyaj yapılıyordu, tuhaf elbiseler giyiyordum ve dans ediyordum. Her gün en az üç yüz el beni elliyordu. Sonradan bu işi ilerlettiler. Sıra, yatmaya geldi. Günde beş kere birinin altına girip, işi bitince kalkıyordum. Üstelik bunu yapmamak için karşı çıktıştığım her anda, ölesiye dayak yiyordum.
Üzerime duygusuz, haz peşinde koşan orospu çocuklarından başkaları gelmiyordu. Kısa bir süre sonra artık kimin geldiğini umursamıyordum. Bir sürtük olmuştum. Şehrin neredeyse bütün erkekleri ile yatmıştım. Patlağın tekiydim. Kendimden tiksiniyordum. Bedenim bana ağır geliyordu.
Taa ki, onunla tanışana kadar...
O bir müşteriydi. Hep beni bir odaya çağırırdı fakat dokunmazdı. Karşıma geçip oturarak, sohbet ederdi. Beni dinleyen tek kişi o idi. Onun duyguları vardı, iyiydi, merhametliydi. Mavi gözlerine her baktığımda, kendimden geçtim. Ona aşık oldum. Burada bir tek onunla isteyerek seviştim.Ama artık dayanamıyorum.
İnsanların baskıları beni öldürüyor. Artık nefesimin kesildiğini hissedebiliyorum. Bir sürtük olarak yaşamanın verdiği acı bedenimi kavrıyor. İşte bu defterimr yazdığım son yaprak...