Güneş tacını aya bırakıyordu bu akşamda. Ama Ay, akşam olsun istemiyordu. Kimsenin ağladığını, öldüğünü, kaybolduğunu görmek istemiyordu artık. Güneşi istiyordu. Gelip onu aydınlatmasını. Karanlıktan sıkılmıştı. Aslında ayda güneşe aşıktı. O yüzdendir, geceleri kovalaması. Ama güneş hep asildi.
Güneş, her sabah kaldırırdı başını karanlığı eritmek için. Ay ise hayranlıkla teslim olurdu ona.Akşam yine bardaydım. Makyaj odasında ki kırmızı koltukta, vücudumda hissettiğim sancılara dayanarak oturuyordum. Birden kapıdan içeriye Kevin geldi.
"Hemen hazırlan seni isteyen bir müşterin var." dedi her zamanki tiksindiğim ses tonuyla. Uçuklamış dudaklarıyla ve kırışmış anlıyla bana bakıyordu.
"Kalk lan yerinden!" diye bağırdı.
"Ne müşterisi?! Bu kaçıncı seni göt herif!" dedim bağırarak. Burada çektipim zulüm yetmiyormuş gibi birde dışarıdan adamlar getiriyordu.
Kevin, burada söz sahibi olanlardan biri idi. Bizi yönetiyordu yani.
Lafımdan sonda deliye döndü ve hızlı adımlarla yanıma geldi.
"Dean bu cesaret sana nereden geldi böyle?" dedi alaycı bir ses tonuyla. Cevap vermedim.
"Yoksa yattıklarından birine mi aşık oldun?" dedi ve arkasını dönüp yürüme başladı. Sinirden çatlamak üzereydim. Hızla arkasından giderek kolundan tuttum ve bana doğru çevirip çenesine bir yumruk indirdim. Yere düştü.
"Sen şimdi bittin." diyerek kan akan dudağını tuttu ve ayağa kalktı. Etrafımızdaki herkes bize bakıyordu.
Bana yaklaştı ve duvara doğru iteledi. Sırtım duvara çarptığında, karnıma yumruk attı. Ben o yumruğun verdiği acıyla eğildiğimde ise bacak dirseğiyle yüzüme vurdu. Geriye doğru atılıp, duvara tekrar çarptım ve sürünerek aşağıya doğru kaydım. Bacaklarım katlandı ve sonunda oturdum. Burnum uyuşmuştu ve kanıyordu. Diğer çalışanlardan olan Clive, Kevin'a doğru yürüdü ve iteledi.
"Biz onun yüzünden para kazanıyoruz seni lanet olası! Siktir git şuradan!" diye bağırdı. Kevin, sinirle dolmuş bakışlarıyla bana baktı ve yanımdan geçerken yere tükürdü. Bunu bana yönelik yapmıştı.
"Seni orospu çocuğu." diye mırıldandım.
Acaba birazda olsa savunulduğum için mi sevinseydim yoksa herkesin önünde parçalanan gururum için üzülmeli miydim?
Clive yanıma gelerek iki kolumdan tuttu ve yavaşca ayağa kaldırdı.
"İçeei gir. Daha fazla görmesinler seni. Markete git ve bir yara bandı al içeride bekle." diyerek ellerini kollarımdan çekti ve gitti.
O an yere doğru olan bakışlarımı etrafa çevirdim. O an her şeyi gözlerim onlara anlatıyordu, onlarda gözleriyle beni dinliyordu. Yukarıya doğru çatan kaşlarım, zavallılığımı ele veriyordu. Çoğusu kendi halinde idi. Yarısa bana bakıyordu.
Tekrar bakışlarımı yere çevirdim ve arkamı dönerek makyaj odasına girdim. Odadaki benim gibi birkaç erkek bana bakıyordu ama konuşmuyorlardı. Sol elimle karnımı tutarak, yavaş adımlarla karşıda duran askıya doğru ilerlemeye başladım. Canım gerçekten yanıyordu. Yanına geldiğimde ise asılı olan şapkalı ceketimi alıp giyindim ve fermuarını çektim. Ardından şapkamı başıma takarak arka kapıdan dışarıya çıktım.
Yağmur yağıyordu. Malesef yara bandını bu havada alamazdım. Çok şiddetli yağıyordu.
Tam arkamı dönmüş, içeriye giriyordumki park yerine çok lüks bir araba girdi. Bu o pisliğin söylediği müşteri olabilirdi. Çünkü buraya özel gelen müşteriler genellikle böyle zengindi. Arabadan indiği anda beni gördü. "Hey!" diye seslenerek bana doğru yürümeye başladı. Ben ise hemen kapıyı açtım ve içeriyr girdim. Bu da diğer sapıklardan olabilirdi.
