Defterin İlk Yaprağı(Annemin Ölümü)

291 23 24
                                    

Doktordan izin alarak, annemin odasına girdim. Karşımda annem değilde, yaşlanmış bir kadın duruyordu sanki.

Saçları çıkmamak için yeminliydi. Kaşlarıda öyle. Vücudunu, kırışıklıklar sarmıştı. Ve göğüsleri yoktu.

Kapıdan içeriye girdiğimi gördüğünde, ağzını zar zor açarak, aşağı sarkmış yanaklarına direnerek, bana güldü. Üzüldüğümü belli etmeyerek, yanındaki saldayede oturdum. Elimle elini tuttum. Damarlarını görebiliyordum. Onun bu hali beni yıkıyordu. Savunmasız kaldığını görmek...

Bir insan hayatta en çok neye üzülebilirdi ki? Bence annesinin, gözlerinin önünde çöktüğünü görmek. Her geçen gün güçsüzleştiğini görmek. Ve şu lanet duyguyu, kahrolası hissi, onu kaybedeceğini kabullenmek... İmkansızdı. Bunu asla kabullenemezdim.

Yavaş bir şekilde ona yaklaşarak, alnına küçük bir öpücük kondurdum. Üzüldüğümü biliyordu. O her şeyi bilirdi. Çünkü ben onun oğluydum. En iyi o tanırdı beni. En çok o anlardı beni.
Diğer elini kaldırarak, elimin üstüne bıraktı. "İyi miyim bilmiyorum." dedi, burnuna takılan hortumdan nefes alarak. Gözleri dolmuştu ama gülümsemişti. "İyisin ve daha da iyi olacaksın anne." dedim çaresizce. Oysa, iyi olmadığını biliyordum. Ona dürüst olmanında vakti değildi. Konuştuğum her yalan, onun iyi olması içindi. "Ben hala güzelim tatlım." diyerek güldü. "Sen her zaman güzeldin, şimdide öylesin kraliçem." dedim ve ona baktım. Bu sefer yalan söylememiştim. Güzelliği hala aynıydı. Tek değişen şey vücut hatlarıydı. Ben çocukken annemi başkalarından hep kıskanırdım. Bunun sebebi, onun güzel olduğunu bilmemdi.

Annem birden durgunlaştı. Telaşlanarak, ona döndüm. "Anne iyi misin?" diye sordum. İşte o an neden hastalandığını, neden bunlara katlanmak zorunda kaldığını anladım. İçindeki aşk, onun bedenini, yoketmeye mahkum etmişti. Sebebi babamdı... O sevdiği adam, onu aldatıyormuş. Bunu duyduğumda, konuşamamıştım. Dilim kilitlenmişti.

Aşk, ya hep vardır ya da hiç yoktur.
Değer verdiğiniz insan canınızı alır. Her şeyinize el koyar; duygularınıza,düşüncelerinize, bedeninize...
Ve gün gelir hesaplaşırsanız eğer karşınızdaki katil ile, yine seversiniz, yine seversiniz...

Annem, babama deliler gibi aşıktı. Onu yıkan, darmadağın eden tek şey aşkıydı. Sevmek, her zaman iyi bir şey olmuyor doğrusu. Hatta çoğu zaman.
Babam, annemin geçmişini savurmuştu, onu ilk güne, aşık olduğu güne hatta hayalleri ile yaşayan o küçük kıza geri döndürmüştü. O küçük kız çocuğu artık ölmüştü. İçindeki bütün duyguları kanıyordu. Küçük kız, artık büyümüştü ve nefes alamıyordu..

Biraz sonra, babam kapıdan içeriye girdi. Ona dönüp bakmaya başladım. Bunu anneme nasıl yapabilmişti? Ona bir ömür boyu sadık olacak bir kadına, bu ihaneti nasıl yapabilmişti? Kendine nasıl yedirebilmişti böyle bir şeyi? Kendimi ortaya katmıyordum. Tek düşündüğüm şey, karşımda kendi benliğini kaybeden bir kadının masumuyetiydi.

Babamdan şuan nefret ediyordum. Ama annem, ona sadık kalmaya devam etmemi istiyordu. Onu kıramazdım. Bu yüzden içime atmayı tercih etmiştim.

Aldatılan bir kadının kalbini açıp bakarsanız, yıkılan bir şehri görebilirsiniz. Bir daha kurulmamak üzere dağılan bir kenti.

Şu an annem hala kendini feda ediyordu. Aşk buydu işte. Asıl sevgi, karşındaki insanın hatalarında bile senden kopmamasını isteyerek, içine atmaktı her şeyi. Bocalamaktı. Feda etmekti. Yıpranmaktı.

Babam yanımıza gelip, oturdu. Annemin elini tutarak, onunla konuşmaya başladı. Annem ona hayranlıkla bakıyordu. Dikkatlice dinliyordu.

Aradan birkaç saat geçtikten sonra, annemin makinasından çıkan sesler ile ayağa kalktım. Babam koşarak bir hemşire bulmaya başladı. Ben ise annemin o an pes etmemesi için ona yalvarıyordum. Şu an onu bir daha görememek, onunla konuşamamak, sarılamamak gibi kafamdan yüzlerce düşünce geçiyordu. Elini bırakmıyordum. Bırakamazdım.

"A-anne sana yalvarıyorum beni bırakma. Lütfen, bunu yapma. Sana yalvarıyorum. Seni seviyorum anne! Beni tek başıma bırakma!"

Bana nefes nefese kalmış olsada, cevap verdi: "Bende... Bende seni seviyorum küçük meleğim. Ama-Ama bu hayatı sevmiyorum." dedi son kez konuşurcasına.

Ağlamalarım çığlıklara dönüşürken, yalvarışlarım odayı sarıyordu. Ve annemin gözleri, zar zor açık duruyordu. Ağır bir şekilde kendini kapanmaya teslim ederken, sesler kafamın içine yerleşmişti. Eli, elimin arasından kayarken haykırışlarımın sonu yoktu. Ölemezdi. Bırakıp gidemezdi...

Ama gitmişti.
Saat 19.00 du. Bu nasıl bir saatti? Bütün bir gece, gittikçe morlaşan bedenine bakmakla yetindim. En acısı ise cansızdı..

Onu kaybetmiştim. Bir aşk uğruna..

Bazen aşklara feda edilir bir ömür...
İçinde bir çocuk yaşar ve ölür.

USEDHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin