Her zamanki gibi okulda harika bir gün geçirmiştim. Bahçede ben gitar çalmıştım arkadaşlarda şarkıma eşlik etmişti. Müziği seviyordum. İçimdekileri ifade edebilmemi sağlıyordu.
Eve gelerek, gitarımı koltuğun üstüne bıraktım. Bir şeyler atıştırmak için mutfağa gittim. Buzdolabından çıkardığım hazır kekin bir dilimini elime alarak yemeye başladım. Mutfaktan çıkarak, içeriye geldim. Kumandayı elime alıp, televizyonu açtım. Ayaklarımı önümdeki masaya uzatarak izlemeye başladım. Gündelik haberlerden başka bir şey yoktu.
Birden babamın bugün evde olacağı aklıma geldi. Peki neredeydi? Onu görmemiştim. "Baba!" diye bağırdım fakat cevap alamadım. Babamı tanıyordum. İzin günleri asla dışarıya çıkmazdı. Uyuyordur düşüncesiyle oturduğum yerden kalkarak, merdivenlerle üst kata çıktım. Odasına girdiğimde tekrar "Baba!" diye seslendim ama odada yoktu. Yatağının üstünde hazırlanmış iç çamaşırları duruyordu. 'Kesin banyodadır' diyerek banyoya doğru yürüme başladım. Su sesi geliyordu. Kapıya elimle vurarak bir kez daha "Baba!" diye seslendim. Sesini duymayınca tedirgin olmaya başladım. Tekrar seslendiğimde yine cevap alamadım.
Hızla kapıyı açtım ve içeriye girdim. Küvetin kapısını açtığımda, babam çırılçıplak bir şekilde yerde uzanıyordu. Su ise yüzüne vuruyordu. Beynime ani bir sinyal gitmişti sanki. "Baba!!" diye bağırıp yanına eğildim. İki kolundan tutarak onu banyodan sürükleyerek çıkardım. Koridora getirdiğimde yere uzandırdım. Hızla bir havlu getirerek üstünü örttüm. Babam hiçbit tepki vermiyordu. Acilen ambulansı arayıp eve gelmerini söyledim. Telefonu kapattıktan sonra o telaşla ne yapacağımı bilmiyordum.
Başını kolumun üstüne koyarak, yüzüne bakmaya başladım. "Hadi ama baba neyin var. Lütfen, lütfen iyi ol." gibi cümleler art arda ve sıkı bir şekilde söylüyordum.
Bu anı hatırlıyordum...
Bu son anı.
Bu son görüşü.
Bu sondu..Ambulans seslerini evin önünde duymaya başlayınca, hızla merdivenleri inerek kapıyı açtım. Sağlık görevlilerine beni takip etmelerini söylerek tekrar merdivenleri hızla çıktım. Yerde duran babamı gördüklerinde hemen müdahaleye başladılar. Doktor, elini nabzına götürdüğünde gözlerini sonuna kaar açarak: "Hastanın nabzı atmıyor!" dedi. Hayır, hayır, hayır. Tekar olmazdı. Tekrar yaşayamazdım. Onu da kaybedemezdim...
Kalp masajı yapsalar bile babam geri dönmeye niyetli değildi. Belliydi, gitmek istiyordu. Belki de annem gibi sevmiyordu bu hayatı. Peki benim sevmem için neyim kalmıştı? Kime sığınacaktım? Kimin kollarında ağlayacak veya gülecektim? Kime?
Doktor son demesini yaptıktan sonra sonuç alamadığını gördü ve bana döndü. "Üzgünüm o çoktan ölmüş." dedi. Olduğum yerde birkaç saniye hareketsiz durdum. Yavaş hareketlerle babamın tam yanına geldim ve yere çöktüm. Belkide hayatımda ilk defa bu kadar içten ve derinden "Baba" dedim ona yanaklarımda ki yaşlar çıplak bedenine düşerken. Bembeyaz teninden akan yaş aşağı doğru süzülüyordu. Ve ben çocuk gibi ağlıyordum. İç çekerek, bağırarak.
Babanıza iyi bakın.
Çünkü o acı, tahmin ettiğinizden daha büyük.Baban giderse;
Başı dumanlı dağın gider.
Atan gider, sırtın gider.
İki kapılı bu handa, menzile erişen yolun gider.Baban giderse;
Darda yetişen elin gider.
Aklın gider, canın gider.
Şu dağlanmış yüreğinde, çocuk kalan yanın gider.Saat 13.03' te babamı kaybetmiştim. Ne kadar saçma saatlerdi bunlar! Görevliler evden gittikten sonra, onunla yalnız kaldım. Baktım saatlerce.
Hastaneye götürmeye gerek yoktu. Onu arka bahçeye taşıdım. "Seni annem bekliyor baba." diyerek dört tahtayı yere koydum. Tekrar sürükleyerek, tahtaların üzerine bıraktım cansız bedenini. Diğer tahtalarlada etrafını sardım. Aralara otlar sıkıştırarak geri çekildim.Bu son görüşmemizdi baba.
Elimden çıkardığım çakmağı yakarak, üstüne fırlattım.O bu hayattan kurtulmuştu. Annem onu bekliyordu ve eminim çok mutlu olacaktı. Ben ise hala bıradaydım...
Artık çocuk veya genç değildim. Tamamen büyümüştüm. İşte bunu şimdi anlayabiliyordum. Her ne kadsr nefret edip içime atsamda babamdı o. Yanımda durandı o. Beni koruyup kollayandı o. Bağırıp çağırsada babamdı işte. Bir gün onları kaybedeciğimi elbet biliyordum ama bu şekillerde olması, can alıcıydı. Bir kez daha yıkılmıştım. Bir kez daha büyüdüm bugün.Huysuz bir çocuk olduğum için üzgünüm baba. Ama seni hep sevdim. Seni ve annemi.
Küçük bir çocuk olarak hep sana özenmiştim. Senin saçını taradığın gibi tarardım saçlarımı. Giydiğin ayakkabılara benzer ayakkabı alırdım hep. Senin gömleklerini, kravatlarını takardım. Arada banyoya gider jiletin ile traş olmaya çalışırdım. Hatırlıyor mısun? Bir gün eve geldiğinde yüzüm kanıyordu. Annem sana yüzüğünün çizdiğini söylemişti. Aslında jilet kesmişti ve sen kızma diye söylememiştik. Yürüyüşünü bile taklit ederdim. Saatlerini takardım. Anneme hangi kelimeleri kullanıyorsan, aynısını anneme söylerdim. Oda bana 'Küçük John" deyip gülerdi.
Ben artık o küçük çocuk olamam baba. Artık o masum çocuk olamam. O mutluluğu bulamam dünyanın herhangi bir köşesinde. Artık yapamam baba. Büyümek istemiyorum...
Huysuz bir ilkokul çocuğu, kurşun kalemi bir defa ikiye böler, çat diye ayrılır...
Kolaydır ilk başta bölünmek kalem için tabi.
Ama önemli olan sonrasıdır, çocuk kırdığı parçaları da kırmak ister, iş gittikçe zorlaşır, kalemi kırmak imkansız hale gelir.
Kırıldıkça zorlaşır, kırıldığı yerden sağlamlaşır bazı şeyler, insan gibi, kalp gibi, güven gibi. (Alıntı.)Ben annemin ölümünden sağlamlaşmıştım. Ama insan babasınıda kaybedince tekrar o minik çocuğa dönüyor. Kalbi kırılıyor, kendine olan güvenini darmadağın oluyor. Ben çocuk gibi kaldım.
Gözlerimden yaşlar akarak, yanan tahtalara bakmaya devam ettim. Bir beden eriyordu orda. Ve eriyip, küle dönen her zerresinr muhtaç kalacaktım. İnsan bedeniyle yaşamak istiyor, çürümeyeceğini bilse. Sırf hasret kalmamak için. Şimdi sadece bedenine değil, sesine, bakışlarına, her şeyine hasret kalacağım baba..
Senin küçük kopyan olarak kalacağım..
