Tüm dünya ölmüş gibi hissettim. Eve yaklaştığımda ses yoktu yine de aceleyle kapıyı çaldım. Ardından Akif kapıyı açtı evde olduklarını görünce hem şaşırdım hemde sevindim. Akif;" hoşgeldin Cesur sen neredeydin bu kötü hava da?" diye ekledi. Ben nefes nefese kalmış bir halde "Akif nehir kenarına gittim biraz ve aniden hava değişime uğradı. Köy çok sessizleşmiş ne oluyor?" dedim. Akif;" lodos oldu. hava kötüleştikten sonra herkes evine akın etti"dedi. Artık ilkbahar gelmişti. Nisan ayının ılık nefesinin, taze toprağın sıcak kokusu yüzümde hissetmiştim. Buğdaylar büyüyor, pancar tarlaları koyu yeşil rengini mavimsi bir yeşillik kaplamaya başlamıştı. Ova bu toprağın üzerinde yepyeni bir hayat filizlenmekteydi. İlkbaharın bir gününde maden ocağından çıkarken Soner ve Nazlı'yı bize yakın olan yem yeşilleşmiş tarlalar arasında gezdiklerini gördüm. Nazlı'nın evleri bizden pek uzakta sayılmazdı. O yüzden Nazlı'yla bazen karşılaşıyorduk. Soner hep Nazlı'ya takılmak istiyordu. Onları beraber gördüğümde kan beynime hücum etmişti çok sinirlenmiştim Soner'e bir yandan da sevdiğim aşık olduğum Nazlı'ya, ne yapmaya çalışıyorlardı. İşte o zaman huzursuzluk tutuyor, bu uçsuz bucaksız ova bana daralmış küçülmüş geliyordu. Canım çok yanıyordu. Öfkem kabarmıştı Soner'le tartışıp kavga çıkartmak istemiyordum. Ama galiba Soner istiyordu. Akşamları artık meyhaneye gitmeye başlıyordum geçicide olsa orada huzur alıyordum. Bir nebzede olsa içkiyle efkar dağıtıyordum. Bir akşam tekrar meyhaneye yol aldım. Meyhaneye girdim dipteki bir masada oturan arkadaşımın yanına oturdum. Garsona;"bir şişe rakı verir misiniz?" diye söyledim. Garson;"peki efendim hemen"dedi. Ardından her zaman dip masa da oturmayı tercih eden arkadaşıma dönerek;"bir bardakta sen içmez misin" diye sordum. Arkadaşım Teoman;"hayır teşekkür ederim demin bende bir şişe rakı bitirdim" diye ekledi. Teoman oturduğum köye henüz yeni taşınmıştı. Tek başına yalnız bir evde yaşıyordu. Evimizin hemen karşısında idi. Yirmi-beş yaşlarında orta boylu,ince sarı saçlı, narin yüzlü, hafif sakalı bir adamdı. Çelik gri bakışları zaman zaman vahşi bir anlam alıyordu. Kendisi aslen Rum asıllı idi. Kendinden söz etmez, hakkındaki söylentileri de aldırmazdı. İlk onda tuhaf bir çekingenlik sezmiştim. Ardından hayatını öğrenmiştim. Çok vahşi bir hayatı vardı. Anne babası sadis insanlardı. Ve Yunanistan'da yaşıyorlardı. Bir çeşit Zombi diler kan emiciydiler. Arkadaşım zorda olsa kıl payı kendini kurtarmıştı. Bu teoriyi yanlış görmüştü.