-Caste-
Telefonu kapattıktan sonra mavi gözlerinde sanki ortalığı tutuşturacak kadar bir kızıllık belirdi.
Bu anlık birşeydi. Ona birşeyler demeye korktuğumdan sessizdim.
Psikoloji ikinci sınıftaydım ve bu kızın insanlarla muhattap olmayı sevmediği belliydi.
Ama böyle bir kız bana neden yardım etmişti?
Hala kız diye hitap ediyordum, iç sesimdeki tartışma da.
Adını sormak istemiyordum, sanki o ad hayatımı daha da alt üst edecekti.Ben düşüncelerimle boğuşurken yarım bırakmak istemediği birasıyla kalkıp gitmişti.
Onu beklerken evi inceledim.
Bahçeye ilk girince kim olursanız olun kırmızı güller dikkatinizi çeker, çünkü bu evdeki tek ayrıntı kırmızı.Düşüncelerimden sıyrılıp bahçe kapısının orada ki hareketliliğe yöneldim.
"Hadi gidiyoruz"
Ağzından çıkan sözler ve gözlerime değen o masum ama hiç masum olmayan bakışlarla sanki proglanmış gibiydim. Bu kızın yanındayken düşünemiyordunuz.
Sizi büyülüyordu.
Sessiz bir yolculuğun ardından karanlık sokağı aydınlatan Şirket dediği yerin gri demir kapısıyla bakışıyordum.
Hafif aydınlatılmış lüx koridoru dolduran adını bilmediğim kızın topuklu ayakkabı sesi sanki müzik aletinden çıkan sesler gibi uyumluydu. Her adımında ayağımın altındaki yer sallanıyordu.
Kıza göre çok geri de kalmıştım.
Tanrı aşkına çok hızlı yürüyordu!
Aşağı indiğimizde hafif bar havası verilmiş siyahın tüm tonlarına uyan renklerle dekore edilmiş ben pahalıyım diyen bir restoranta gelmiştik.
Burasının şirket olduğuna emin miyiz?
Gözlerimi altın sarısı zeminden kaldırarak insanlarda dolaştırdığımda bütün gözlerin bizde olduğunu fark ettim.
Boş bir yere geçtiğimizde, gözlerini menüde dolaştırıp garsonu çağırdı.
O ne yaparsa bende onu yapıyordum.
Hareket edemiyordum.
Biraz gevşemek için bardağa su koydum. Ağzıma götürdüğüm bardağı kafama dikerken asansörden gelen pislikleri gördüm.
Evet onlardı, kaçmalıydım.Burada birşeyler dönüyordu.
Bardak elimden istemsizce yere düştü. Kırılan bardak sesiyle kızla göz göze geldim.
Şu an asansöre ters istikamette koşuyordum.Merdivenlere geldiğimde arkamı dönüp masayı kontrol ettim.
Bu da ne demek orada yoktu.
Şimdi bunun sırası değildi.
Kafamı çevirdiğim an bir bedene çarptım ve kız karşımdaydı.Ama nasıl olur? Neden kimseyi hissetmemiştim.
Saçlarımı elleriyle oynayıp
"Nereye gidiyorsun sarı daha yeni başlıyoruz" dedi.Soğuk nefesi yüzüme çarptığında sürüklenmeye başlamıştım.
"Güvenme bu hayatta kimseye güvenme sarı babana bile."Göz yaşlarım artık beni teslim almıştı. Arkamı dönüp baktığımda kimse yoktu.
Gözlerim kararırken en son büyükçe yanan bir ateş gördüm.
Dünyayı yakan bir ateş ve hiç sönmeyecek bir ateş..
-Dorya-
Gözlerimi devirirken Shadow'un o yalaka yüzüne daha fazla dayanamayacağımı hissettim.
Bu toplantı odasına ilk gelişim değildi.
Küçükken babamın elini tutup sevgiyle baktığım babamdan bu yana değişen tek şey babam değildi. Bulunduğum ortamda en çok değişen bendim.
Hilal şeklinde konumlanmış taht şeklindeki sandalyeler siyah odayı aydınlatan tek şeydi. Siyaha uymayan renklerle boyanmıştı.Kafamı kaldırdığımda, siyah tahtına kurulmuş güçlü iradesinden taviz vermeyen hastalıklı vücudu gördüm.
"Tanrının unutmak istediği melekler hoşgeldiniz, bu büyük ateşin başlangıcı olan küçük kıvılcım her zaman elimizdeydi. Ama bugünlerde kulağıma ölüm fısıldıyor o insanlar."
Homurdanmaya başlamıştı herkes. Boğazını temizleyip devam etti.
"Telaşlanmayın, asırlardır kabuk bağlamayan yaralarımız var. Ama güç her zaman bizdeydi. Hala da öyle ama benim artık dayanacak gücüm kalmadı. Benim yerimi dolduracak en önemli varisim karşımda."
Morarmış göz altları, kan çanağı gözleriyle
"Dorya, ölüme, kana renk veren güzel kızım.
Bundan sonra güç senindir." dedi.Bütün gözler benim üzerimdeydi. Kulaklarım uğulduyordu. Kalbim kan pompalama işini bu kadar hızlı yaptığını hatırlamıyordum.
Telaşın sırası değildi.Yerimden kalkarak babamın önünde saygıyla eğildim.
Artık köklü bir değişimin sırasıydı.
Ağzımdan çıkan her kelime bana yüklenen ağır sorumluluklardı."Kanınız kanımdır sevgili babacığım. Bana verdiğiniz bu görevi en layıkıyla yapacağıma kanımla söz veriyorum."
Biraz nefes alarak ağzımdaki safra tadını zorla olsa da yuttum. Başımı etraftakilere çevirip hepsi ile göz teması kurarak
"Bana güvenin, babamın yani Demon'un soyundan gelenler hiçbir zaman başarısızlığa uğramamıştır."
Diyerek güven dolu bakışlarımla Demon'a döndüm. O mide bulandırıcı hastalıklı yüzü, beyazlaşmış saçları ve şeytansı bakışlarıyla bana gülümsemişti.Ona sevgili babacığım dediğim için midem kusma ihtiyacını daha fazla tetikliyordu.
"Kızım bu ateşi büyütmekte sana yardımcı olacak kişi Shadow"
"Ama baba.."
"İtiraz yok" diyerek sert sesiyle konuşmamı kesti. Salondaki 6 kişi bu sesle bir geri adım atıp oturdukları yerde dikleşmişlerdi.
İnsanları harekete geçirmek için iki manivela vardır, menfaat ve korku
Babam o yüzden iyi bir yöneticiydi.
Sesimi çıkarmadan gözlerimi Shadow'a diktim. Şerefsiz gülümsemesi yüzündeydi. Demon'un yanına gidip
"Bir an önce iyileşmeniz dileğiyle sevgili babacığım, izninizle evime geri dönmek istiyorum"
Diyerek saygıyla eğildim. Bu hallerimden nefret ediyordum."Tabi kızım izin senindir" diyerek uzaklaşmaya başladım. Tam gidecekken Shadow'un hana göz kırptığını gördum. Değişmeyen tek hakikat bu gerizekalının orospu çocuğu olmasıydı.
Kapıdan çıkacakken "Hey Dorya üniversitede hangi bölüm okumak istersin?"
Ne diyordu bu mal¿
Anlamaz bakışlarımı gönderdiğimde"Ateşi büyütmemiz lazım Dorya, sönecek tek mum senin aleyhine"
diyerek ortadan kayboldu.
Bi an önce pis vücudumu temiz havayla buluşturmalıydım.Herşey daha yeni başlıyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TARİKAT
Teen FictionManhatten ışıklar şehridir peki yeraltının sessiz çığlıklarını duymuyor musunuz ?