ESKİ TÜRK TANRILARI VE KÜLTLERBirinci bölümde bahsettiğimiz gibi, Gök Tanrı, Türkler arasında ulu ve yaratıcı tanrı olarak ve en büyük tanrı olarak inanılmıştır. Gök Tanrı'dan sonra O'nun hizmetinde ve yaratılış yasası bünyesinde bulunan diğer tanrılar da mevcuttur. Orta Asya'da bulunan ve devlet kuran bütün Türkler de ortak en büyük tanrı olarak Gök Tanrı bulunmaktadır.
Ayrıca, eski Türklerde uluhiyet inancı Henoteizm'di. Yani kainatı ve her şeyi yaratan, ulu bir tanrının varlığına inanılmakla beraber, kendisine kadın ve çocuklar da isnat ediliyordu. Diğer bir ifade ile pek çok Tanrısal varlıklar kabul edilmekle beraber, bunlar arasında kudret sahibi bir baş tanrıya inanılmaktaydı. Türklerde "Tarın" kelimesi, eskiden hem "Gök" hem de "İlâh" anlamına kullanılıyordu. Büyük bir ihtimalle: komşuları Çinlilerde görüldüğü üzere, bir zamanlar "Gök Tanrı'ya" da tapmış olmalıdırlar. Gök Tanrı'nın göğün en üst katında, karısıyla birlikte oturduğuna inanıyorlardı. Sonraları, Tengiri kelimesi ile ifade edilen, gök ve ilah mefhumlarının bir birine karışmaması için, uluhiyet başka isimlerle adlandırılmış olmalıdır. Nitekim, Altay Türkleri bu ulu varlığa Ülgen, Ülgön (ulu) veya Bay Ülgen (zengin ulu) adını vermişlerdir. Tatarlar "Kuday", Yakutlar "Tanara", Çuvaşlar "Tura" veya "Tora" adını kullanırlardı. Bunlara ilaveten Türk kavimlerin Idİ, Ugan, Çalab, Bayat vs. gibi terimlerini de zikretmek mümkündür(66).
Orhun Kitabelerinde de Türk hakan ve beyleri, daima kendilerini ve milletlerini koruyan Gök Tanrı'ya şükrederlerdi. Başardıkları işlerden bahsederken, "Tanrının inayetiyle" demeyi, ihmal etmezlerdi. Yine; tanrı adını, tek başına, diğer tanrı ve ruhlarla karıştırmadan zikrederlerdi. Bu da bize, onlarda hâkim, Ulu Tanrı inancının ne derece gelişmiş olduğunu göstermektedir.
Genelde, Tanrı göğün en üst katında karısı Umayla beraber oturan, insan şeklinde bir varlık olarak tasavvur edilirdi. Abakan Türkleri, Gök Tanrının çadırından bile bahsederlerdi. Altay Türkleri'ne göre, Bay Ülgen altın kaplı bir sarayda, altın bir taht üzerinde otururdu. İnsanları, ovaları, ormanları, ateşi, güneşi, ay ve yıldızları, gök kubbeyi yaratan, idare eden, kaderi belirleyen, daima Bay Ülgen'di. İnsanoğluna yine çocuk veren o idi. Her şeye gücü yetmekle birlikte, yalnız iyilikten hoşlanırdı(67).
A. TENGRİ - TÜRK TANRISI - TANRI
Orta Asya Türklerinin müşterek tanrı kültünün Gök Tanrı'sı olduğunu söylemiştik. Orta Asya'da kurulan Türk devletlerinin hakanları, tek tanrıya sürekli veya başlarına büyük bela geldiğinde ellerini havaya kaldırarak tek tengri tabiriyle dua ettikleri yazıtlarda yer almaktadır. Bu yazıtların birçok yerinde tanrı adı tek başına, başka tanrılarla (yer-su, gök, toprak) karıştırılmadan söylenmekteydi.
Maniheist ve Budistlere ait metinlerde tanrı (tengri) adı Göktürk metinlerinde ki anlamıyla kullanılmakla beraber maddi varlık tasavvur edilen tengri (gök, sema) ayırt edilmektedir, maddi varlık sayılan tengri ekseriye kök=gök kelimesiyle ifade edilmektedir(68).
X. yüzyılda Oğuzlar hakkında bilgi veren İbn-i Fazlan, Oğuzların bir Tanrı dediklerini bize haber vermektedir. İbn-i Fazlan'ın anlattığına göre, Oğuzların dua ederken bir tanrı diye ederlermiş. Yine Fazlan'ın anlattığına göre, Başkurd'lar on iki tanrıya ve bu tanrıların başında bulunan bir tanrıya inanırlarmış(69).
Görüldüğü gibi eski Türklerde, tanrı bir olduğu gibi, başında bulunduğu bir tanrılar panteonu da mevcuttur.
B. ÜLGEN
Altay şamanlarının dua ve tabirlerinden anlaşıldığı göre en büyük tanrı olarak ülgen gözükmektedir. Güney Altayları ise buna Kuday demektedirler. Altay Türklerine göre, Ulu Tanrı Ülgen'in yedi veya dokuz oğlu, dokuz kızı ve birçok yardımcı ruhları vardı. Ülgen'in Oğulları: Karşıt, Pûra-Kan, Yayık-Kan, Burça-Kan, Karakuş, Paktı-Kan, Er-Kan idiler. Her boy, bunlardan birini kendi boyunun koruyucu ruhu sayardı. Ülgen'in kızlarına toplu olarak Ak Kızlar yâni, "İffetli Kızlar" denirdi. İyi ruhlar zümresine giren bu kızlar, ayin esnasında kamlara ilham ve heyecan verirlerdi. Onları temsil eden, oyuncak biçimindeki bebekler, kamın cübbesinde asılı dururdu. Ülgen'in yardımcı ruhları ise, elçilik vazifesini görürler ve dünyaya en yakın semada otururdu. Bunlardan; Yayık, Suyla, Karlık ve Utkuçu isimli tanrılar panteonun ileri gelen ruhlardandı(70).
Lebed Türklerine göre, Bay Ülgen'in dört oğlu vardı: Pırçak-Kan, Töz-Kan, Kara-Kan ve Suylap'tı. Sonuncunun oğlu, Sarı-Kan'di. Pirçak-Kan'm oğlu Kırgız-Kan'dı. Kargaşan Irmağı kenarında yaşayan Lebed Türkleri'nin koruyucu ruhu sayılır. Kara-Kan'dan başka, bütün diğer tanrılar insanlara iyilik ederdi. Kara-Kan ise, tanrılar aleminden ayrılarak yeraltına, karanlık aleme çekilmişti. Ölülerin hakimi olan Erlik, Kara-Kan'ın oğluydu. Erlik'in de, Ulap ve Kölök admda iki oğlu vardı. Bütün bu Tanrısal varlıklar, yerin altında karanlık bir dünyada yaşarlardı. Bunların hepsine birden Aza denirdi. Azaların emrinde şeytanlar vardı ve bunlar vasıtasıyla insanlara eziyet ederler, kurban isterlerdi(71).
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ESKİ TÜRKLERDE DİNİ İNANÇLAR
RandomHer toplum ve millet ait olduğu medeniyet sınırları içersinde veya etkileşime girdiği medeniyetler çerçevesinde düşünür ve hayatını ona göre biçimlendirir. Türklerde ilk başlarda kendilerine has özelliklerle düşünmüştür. Bu çerçeve de geleneksel Tür...