Gri

20 2 0
                                    

Hangi renksin? Hiç düşündün mü ruhun hangi ton? Onca renk varken onlardan hangisi sana anlam katan? Hayatımızın belirli noktalarında ruhumuz aynı bir bukalemun gibi renk değiştirir durmadan. Her insan ayrı renk katar bize. Gelişleri ve gidişleriyle de değiştirirler tonlarımızı. Büyük bir palette üç ayrı ana renkten binlerce ayrı renk almak gibi bir durum aslında.

Çıkışı olmayan karanlık odamda en az bu oda kadar kararmış ruhumla baş başaydım uzunca bir süre. Gücümü bencilliğimden ve acımasızlığımdan alan ben tüm bunların aslında beni ne kadar güçsüzleştirdiğinin ve acizleştirdiğinin farkında değildim. Aslında yıkık bir eski köprüyken her kese her türlü yükü taşır gibi gözüküyordum bu yolla. Artık sakini olmaktan bıktığım karanlık bir o kadar da vazgeçilmez kılıyordu kendini gözümde. Tek güç siyahtaymış gibi. Çünkü aslında tanıdığım tek renkti siyah. Ben olduğumu anladığım günden kapatılmıştım sonsuz karanlığa. Mahkum edilmiştim bu çıkmaza. Şikayetçi de değildim bu durumdan. Ta ki ruhuma o küçük pencere açılana kadar. İğne boyu delik açıldı karanlığıma ve sen doldun ruhuma. Beyazla tanıştırdın beni. Masumlukla, saflıkla, sevgiyle. Tüm bunlara o kadar yabancıydım ki ışığının beni kör ettiğini düşündüm. Göremez oldum beyaz perdeden başka hiçbir şeyi. O kadar uzaktan gelen bir beyazdın ki. Merak ediyordum seni. Küçücük ışığınla tüm odamı aydınlatmaya yetmiştin çünkü. Artık soldurmaya başlamıştın ruhumu. Siyahlarımı alıp kendinden tonlar katıyordun bana. Ama ben buna hazır değildim sanki. Kapatmak için ağlayarak koştum senin pencerene. Ve tam önüne geldiğimde ışığın gözyaşımın içinden geçerek kendi özgürlüğünü haykırdı dünyama. Bir parçanla gökkuşağı oldun karanlığıma. Uzun sürmeyen bu renklilik çabukca solarak baş başa çaresiz bıraktı bizi yine. Yok olurken gökkuşağım kırmızı rengi kalbime süzüldü tüm tutkusuyla. Kendini göstermese de çoğunun aşk dediği duyguyu bıraktı kalbimin orta yerine. Bense ışığına direkt maruz kalırken karanlığımı kendine emen sana ayak uydurmuş sessizce grileşiyordum. Bu olay hoşuma gittikce daha fazlasını istiyordum an be an. İyilik ve kötülük, masumluk ve kurnazlık iki ruhta birleşiyor ve kişiliklerimizin bölünmesine getiriyordu. Solarak seni koyulaştırıyordum. Her saniye sen bir ton fazlayken, ben bir ton azalıyordum. Sonuçtaysa ikimiz de griydik. Yüzlerce farklı tonda aynı renk. Kalbimde yer eden kırmızıysa git gide daha çok sarıyordu onu tutkusunu gönül özüme katarak. Ruhum ve bedenim hangi renk olursa olsun kalbimin kırmızısı ondan vazgeçecek gibi durmuyordu.

En son tamamen beyaza çektin beni hiç beklemediğim bir anda. Artık başka bir ben vardım ortada. Karanlıktan çıkarak aydınlık içerisinde tüm gerçeklerimle yüzleşen, sol tarafımda taşıdığım kırmızıyı göre ve göstere bilen, dünyanın tek renkten oluşmadığını artık anlayan bir ben. Bu kişiliğimle, yıllardır siyah bir perdenin arkasında saklamaya çalıştığım narin ruhumla yüzleşmeğe hazır mıydım peki? Bunu bana yaptığın için sana minnettar mı olmalıydım, yoksa kötülük mü yapmıştın bana ruhumu çırılçıplak, ışıkların ortasında bırakarak? Sadece seninle birleşmeyi isterken tamamen sen olmuştum. Tonlarımı çalarken gücümü de almıştın benden. En küçük bir yükte dağılırdım. En küçük kıvılcımla bile yanardı limanlarım tüm gemilerle birlikte. Artık saklanacağım bir karanlık yoktu ve bu durumda her kes zaaflarımdan haberdar olurdu. Bu durumda tek çıkış yolum karanlığımı benden alan sende saklanmaktı bundan sonra. Bir nevi başka ruha giydirdiğim maskemi bu sefer kalkan olarak kullanmak.

Peki sen? Sen nerdeydin? Yine çok uzakta, yine zıttım olarak kara bir delik gibiydin ama giderek bana yaklaşıyordun. Tüm yanlışlarım, karanlık taraflarım, kötülüklerim sende emanetdi artık.
En yakınıma geldiğinde insan vücuduna büründün. Küçücük bir çocuk gibiydin sanki. Telaşlı haraketler, heyecan dolu davranışlar. Hiç konuşmadan elinle uzak durmamı, yaklaşmamamı istedin. O an söz verdim kendime 'seni büyüteceğim' diye. Ruhumda gezindin sessizce siyah izlerini ardında bırakarak. Her adımın kalbime bit tığ gibi batıyor, akan kanlar kırmızımı daha da koyulaştırıyordu. İyice gezindikten sonra bi kalem aldın eline. İsmini karaladın ruhumdaki boşluklara. Karanlığımı elimden almanı benim için yaptığın bir şey sanmıştım. Meğerse üzerime mürekkebinle kendi imzanı atmak içinmiş. Oyun oynuyordun belki de kendince. Yaramaz bir çocukla baş etmenin zorluklarını hiss ediyordum. Daha yeni kendime geri döndüğümü sanarken, çıkmazı olmayan bi karmaşaya sebep oldun. Siyahken, griyken, beyazken - düz bir renkken beyazla siyahın zıtlığını ruhumda taşımaya zorlandım. Siyah yerlerde senin adının yazması daha da ağırlaştırdı tüm yükü. Diz çöktüm önünde. Artık daha fazla bu ıztıraba dayanamayacağımı gördüğünde bıraktın kalemi bir kenara. Merhamet dolu gözlerle baktın bana. Silgiyi alıp silmeye başladın tüm imzalarını. Ama bilmiyordun ki temiz ruha bırakılmış her yazı sahibinin bedenine çoktan sözünü geçirmiştir. Karaladığın her noktanın kurumamış mürekkebini iyice dağıttın beyazlarıma. Sanırım beyazlığım hoşuna gitmemişti ki yine grileştiriyordun beni. Ama eskiyle kıyasla bir de silinmez izlerini bırakmıştın ruhumun hatıra köşesine. İyi olmamı isterken zaman geçtikce daha fazla zarar veriyordun bana. Benim senden başından beri istediğim 'daha fazlası'ydı. Ama verdiyin acılar, yaptığın yanlışlar, kalıcı izlerin bu listeye dahil değildi. Ruhum grileşirken daha koyu kırmızıya dönüşüyordu kalbim. Artık seni durdurmam gerekti. Bu birtek benim elimdeydi. Grinin alacakaranlığında zor seçtiğim, gittikce solgunlaşıp bana karışmaya başlayan bedenine doğru yürüdüm zorlanarak. Ani değişimlerden yorulmuş, ruhuma getirdiğin bu haraketlilikten bitkin düşmüştüm. Sana attığım her adımda işlerimi daha da zorlaştırarak geri çekiliyordun. Dizlerimde derman kalmamıştı ama buna rağmen ilerliyordum. Bu kaç kovalada artık sona geldiğimizde ruhumun gönül kıyısındaydık ve sen hiç düşünmeden attın kendini uçurumlara. Seni arıyordum. Bendeydin biliyordum, çünkü an geçtikce daha da koyulaşıyordum. Ve seni en derin kuyumda buldum. Kırmızının hemen yanında. Benimle aynı tona dönüşüp ruhumda kaybolmuş şekilde. Senin gibi küçük bir çocuğu ruhumda büyütmeye söz vermişken kaybediyordum durmadan. Yaklaştım yine korkmadan. Zaten başından beri senin kaçışın beni daha çok yaklaştırıyordu sana. Her adımım daha fazla çekiyordu seni bana. Bir girdap gibiydin sanki. Ve bilinçsizce karıştım tamamen sana, çekildim girdabına. Artık ne siyah vardı ruhumuzda, ne beyaz. Tek ton grinin ortasında ne sen kalmıştın, ne ben. Grileşmiştik. Belirsizlikler içerisinde kendimizi bulmuştuk. Belki de ben azıyla yetinmeyip daha fazla sen isterken, sen de benim gönül sularımda çözülmeyi arzu ederken kendimizden olmuştuk. Fazla beklenti doğru yöne giderken bile zarar etmemize neden olmuştu böylece. Aynı ruhta birleşmemizi isterken biz ruhlarımızı yok etmişdik. Binlerce ton arasında kendimizi bulmak isterken sonsuzadek kaybolmuştuk. Artık sahip olduğum tek farklı ton kalbimin ruhumdan daha iyi koruduğu kırmızıydı. Ve beni senden farklı kılan da buydu. Aynılaştığımızı sanarken, tek tonla bir o kadar da farklıydık aslında. Biz benzemiyorduk, benzetiliyorduk kalbimizce. Şimdi paramparçasın ruhumda. Söyle artık hangi tonunu katıyorsun bana? Gerçekten istediğin bu muydu ruhuma küçücük ışığınla süzülürken? Yoksa yine bilinçsizlikle mahvettik mi her şeyi? Eskiden karanlığa alıştığımdan güzel geldi bana gri. Ama sen de biliyorsun, bu renk sana hiç yakışmadı. Fakat artık ne siyah kaldı, ne beyaz. Bu da geri dönüşün olmadığının bariz göstergesi.
Artık istediğin kadar kaç. Ne bula bilirim seni, ne de başa çıkabilirim artık kendimle.
Ağladım yine. Fakat bu sefer ne gökkuşağı vardı, ne sen. Beni aydınlatırken en çok zararı da sen görmüştün. Gökkuşağımı ve seni ararken hiçbir zaman bulamayacağımın farkındaydım aslında. Gökkuşağım da tek renkti artık. Göremiyordum o yüzden. Ve ben tek renk gökkuşağımın altında biraz sen, biraz bendim. Ve biz bu kadar tonun içerisinde kaybolmuşken aslında her kestik...

Bir de kırmızı vardı beni ben yapan onca gri arasında. Belki bir daha seni bulamayacaktım, belki bir daha karışamayacaktım ruhuna ama en büyük parçanı bırakmıştın kalbime.  İmzaların ruhumda taşınacaktı sonsuzadek...

Ve sen, griler içerisinde kaybolmuş çocuk, sakın merak etme bir gün bulunup ruhumdan çıkarılacaksın tamamen. Tekrar değişeceksin tonlarını. Muhakkak birinin gökkuşağından kırmızıyı çalacaksın bir gün.

Peki ne zaman mı? Büyüyünce...

Kalp"Sizlerdeniz"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin