1. BÖLÜM

31 3 0
                                    

(HENÜZ, 15 YAŞINDA)

     "Sakin ol Bora. Her şey yoluna girecek. Şimdi gözlerini sımsıkı kapat, ona kadar say ve doğruca benim odama git. Kapıyı arkandan kilitle. Ne olursa olsun kimseye kapıyı açma. Şunu da al. Gerekmedikçe sakın tetiğe basma." demiş ve gitmişti. Bora söyleneni yaptı gözlerini elleriyle sımsıkı kapattı. Saymaya başladı. Çatışma sesleri ve bağırış sesleri birbirine karışıyor, Bora'ya içinde bir şeylerin parçalandığını hissettiriyordu. Ağlamamak için gözlerine daha fazla bastırmaya başladı. Nihayet bağırışlar kesildiğinde geriye sadece yere damlayan suların ve derinden gelen inlemelerin sesi kaldı.

"9"

"10"

"Baba, gözlerimi açıyorum. Baba..." diye seslendi. Damlayan sular ve inlemeler haricinde ses duyulmuyordu. Gözlerini açtı ve gördüğü manzara karşısında bütün vücuduna binlerce iğne saplanmışcasına tüyleri diken diken oldu. Duyduğu sesler yaralı insanların inleme sesleriydi. Su sesi sandığı şeyse, aktığı yerde küçük göletler oluşturan kandı. Gördüğü vahşet karşısında kendini tutamadı, midesinden yukarı doğru çıkan, yarı sindirilmiş yiyecekleri hissetmesiyle olduğu yere öğürerek kusması bir oldu. Etrafına bakınarak babasını aramaya başladı. Ama ne yerde yatan parçalanmış cesetlerin içinde ne de yaralılar arasında babasına dair en ufak bir iz dahi yoktu. Babası yerde olmadığı için ve bu büyük çatışmanın arasında bir çizik dahi almadığı için ezberinde olan bütün duaları okuyarak ve şükürler ederek koştu.
Yerdeki insanların üzerine basmamak için büyük çaba harcayarak koşmaya devam ediyordu ama ne kadar özen gösterirse göstersin bazen bi ayak bazense kopan bi elin üzerine basmayı engelleyemedi. Ortalıkta o kadar çok kopuk uzuv vardı ki üzerlerine bastığı için suçluluk duygusu hissetmedi. Bunun için de kendine kızıyordu. Onlar ne de olsa insandı.
     Nihayet babasının odasına varınca odanın karanlık olduğunu gördü. Kapıyı açmadan önce cebinden tamamen saydam olan telefonunu çıkardı. Telefonunda bir yere dokundu ve telefon ışıltılı bir şekilde açıldı ve bir aile fotoğrafı görünür hale geldi. Fotoğrafta annesi de vardı. İçeriye girip telefonun feneriyle bakarak elektrik düğmesine ulaştı. Odanın ışığını yakınca biraz da olsa sakinleştiğini hissetti. O vahşet yerinde babasını görmediği için seviniyor ama babasını bir daha hiç göremeyeceği korkusuna kapılmaktan da kendini alamıyordu.
     Babası Kanıt Merkezi'nde çalışan son görevliydi; alt düzey bir yönetici konumundaydı ama oda artık ortalarda yoktu. Yapayalnızdı ve ne yapacağını bilmiyordu. Babasının sandalyesine oturdu, silahı da alelade bir yere bıraktı ve başını masaya koydu. Düşünebildiği tek şey babasıydı.
     Bora'nın annesi o daha küçücük bir çocukken, isyanın ilk kıvılcımları patlak verdiğinde, sokak ortasında vurularak öldürülmüştü. Zaten babası da bu olayın ardından Kanıt Merkezi'nde görev yapma kararı almıştı. Kanıt Merkezi, isyanın bastırılmasında önemli bir rol oynuyordu.
     Bora, babası için çok endişeleniyor, onun yokluğunda ne yapacağını düşünmekten kendini alamıyordu.
"Nerdesin baba. Nerdesin!?" diye söylendi. "Neden beni bırakıp gittin?".
     Birden başını koyduğu masadan kaldırdı, kapıyı kilitlenmeyi unuttuğunu farkederek ayağa kalkıp kapıya yöneldi. Tam kilitleyecekken büyük cam kapının arkasındaki o karartıyı farketti. Biri ona doğru sürünüyor gibi duruyordu. Adacağızın sol kolu omzundan itibaren yoktu ve sürünerek geldiği yönde her yer kan revan haldeydi. "İmdaat!". Sesi boş koridorda yankılanıyor, ses geçirmez bir odanın içinde olmasına rağmen Bora'nın kulaklarına kadar ulaşıyordu. Çok korktu, kapıyı açmak için yeltendi ama babasının sözlerini hatırladı. Kapıyı açamazdı. İçindeki dayanılmaz bir istekle kapıyı açmayı düşünüyor ama babasının sözünden çıkmaması gerektiğini de adı gibi biliyordu. Kapıyı açmadı. Siyah döşeme taşlarına, ayakkabılarından bulaşan kana bile aldırış etmeden masasına geçti ve tekrar sandalyeye oturdu. Orta yaşlardaki iri yarı, simsiyah sakalları olan kel adamın o yardım çığlıkları kulağını yararak beyninde hendekler kazıyordu sanki. Kopuk koluna, akan onca kanına rağmen, adam sürünen bir komando kadar çevik hareketlerle ilerliyordu. Onu duymamak zorunda olduğunu düşündü. Ancak adam çoktan cam kapının arkasına gelmişti. "Çocuk, yardım et. Aç şu **** kapısını. Aç dedim sana küçük p*ç." dedi dışarıdaki yaralı adam. Bora, adamın bu küfürlerini duyunca onu susturmak için müthiş bir istek duydu. Ama babası gerekmedikçe silahı kullanmamasını istemişti; bir bildiği olmalıydı. Silah çok sessiz olmasına rağmen mermisinin isabet edeceği yerdeki patlama sesi diğer isyancıları buraya çekebilirdi. Ve eninde onunda bu kurşun geçirmez kapıyı kırmanın bir yolunu bulacaklarını biliyordu.
     Bir kaç saat geçmiş ve Bora, iyiden iyiye acıkmıştı, ama yiyecek bir şeylerin bulunabileceği son yerin babasının odası olduğunu düşünüyordu. Odanın dört bir yanını kaplayan açık gri renkli dolaplar vardı. Bu dolaplardan bir kaçı çeşitli evrak ve dosyalarla, önemli bir kısmı ise gereğinden fazla para ve silahla doluydu. Siyah yer döşemelerindeki kurumuş kanlara basmamaya gayret ederek dolapları incelemeye koyuldu. Aradığı şeyi baktığı son dolapta bulmasına çok sinirlense de burada yiyecek olmasına seviniyordu. Bu,  odadaki en büyük dolaptı ve içinde yüzlerce konserve ve pet şişelerde içemeyeceği kadar çok su vardı. Dolabın içine mini bar dolabı bile sığdırılmıştı. Onu daha sonra kullanmayı düşünüyordu. Onun yerine konservelerden birini açtı ve yaprak sarmalardan atıştırdı. Yorgunluğu yüzünden çoğunu yiyemedi. Konserveden kalanları dolaba bırakıp masanın üzerinde kendine yer açtı, üzerine babasının askıdaki siyah paltosunu serdi, dosyalardan kendine yastık yapmayı da ihmal etmedi.
     Dışarıdaki adamın sesi gitgide azalıyordu. Sebebinin kan kaybı olduğunu düşündü. Ama adamın kapıyı bir metal parçasıyla açmaya çalıştığını gördü. Gidip köşede duran küçük masayı kapının ününe çekerek tokmağını sıkıştırdı. Masadan dolayı adamı görmüyor, bundan dolayı tedirgin oluyordu ama aldırış edemeyecek kadar yorgundu. Masanın üzerine hazırladığı yatağa yattı ve gözlerini kapadı. Uyuması sadece bir kaç dakika sürmüştü.

İstediğiniz Oldu Mu Senatör? Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin