2. BÖLÜM

19 2 0
                                    

(KAPI DUVAR)

     Bora, uykusunda, "Baba, hayır! Gitme baba! Ne kapısı, ne duvarı anlamıyorum. Baba gitme n'olur. Beni bırakma baba. Beni de götür." diye bağırmaya başladı. O kadar çok bağırıyordu ki sonunda kendi sesine uyandı. Rüyasında babasını görmüştü. Birden yattığı yerden fırlayıp cam kapıya doğru ilerledi, dışarıya baktı. Kimse yoktu. İsyancılar, yaralı adamı götürmüş olmalıydı. Apar topar bir şeyler alıştırıp çıkmayı, babasını aramayı düşünüyordu. Yarım kalan yaprak sarmaların kalanını hızla bitirdi. Kapının önündeki masayı güçlükle bir kenara itti. "Bunu buraya nasıl getirmiştim yahu." diye düşünmeden edemedi.
     Rüyasını hatırlamakta güçlük çekiyordu. Sadece babasının "Bora, kapı duvar oğlum. Kapı duvar!" dediğini anımsayabildi. Daha önce böyle gerçekçi bir rüya görmediğini düşündü. Acaba bu bir bilmece falan mıydı? Babası ona bişey demek istemiş olabilirdi ama kapı duvar da ne demek oluyordu. Bütün duvarların önlerinde büyük dolaplar vardı. Onları tek başına hareket ettiremezdi. Kalkıp boş konserve kutusunu çöp kutusuna attı ve ne yapacağını düşünmeye koyuldu. Masanın yanındaki küçük dolabın üzerine koyduğu silah gözüne ilişti. Alıp incelemeye koyuldu. Üzerindeki ekranla oynarken birden silah ateş aldı. Bora, ani bir refleksle silahı fırlatıp attı; korkmuştu. Küçük bir şokun ardından hemen toparlanıp silahı geri almaya yelkenli ancak gördüğü şey onu çok şaşırtmıştı. Silah, hedefe mermi yerine çelik bir tel göndermişti. Telin diğer ucu karşıdaki dolaplardan birine saplanmıştı. Aklına bir şey geldi; silahtan çıkan tel geri toplanıyor olmalıydı. Teli, sabit masanın ayaklarının arasından geçirerek tekrar tetiğe bastı. Karşıdaki dolap tiz bir gürültüyle ona doğru geliyordu. Dolap yaklaştıkça korkusu büyüyordu. Korkusunu yönetmeyi bildiğini düşündü. Korkusu onu tetiklemeliydi. Sonra birden elindeki silahın tetik mekanizmasını tekrar çekti. Söyleyebildiği tek şey "Oh!" oldu. Toparlanıp dolabın arkasına baktı. Arkada, yine gri renge boyanmış duvardan başka hiç bir şey yoktu. Babasının söyledikleri aklına geldi. Sanırım babası duvarda bir geçit olduğu ima etmişti. Silahtan çıkan teli  sağlandığı dolaptan çıkardı ve tekrar tetiğe bastı. Silah beklediği tepkiyi vermiş, teli anında toplamıştı. Biraz önce yanlışlıkla yaptığı şeyi bu sefer bilerek ve planlı bir şekilde uygulamaya koyuldu. Silahla dolapları sırayla vuruyor, teli masanın ayaklarına dolayarak tekrar tetiğe basıyor ve dolap, duvardan yeteri kadar uzaklaşınca durduruyordu.
     "Yahu ne şansız bir adamım ben be! Bu kapı da kesin en son baktığım dolabın arkasında çıkacak. Dolapları çekecek yerde kalmadı. Doğru tahmin etmeliyim. Sol mu (?) sağ mı?" dedi. Sonra neden sesli düşündüğünü anlayamayıp gülmeye başladı. Daha önemli bir konu olduğu için dikkatini toplayıp masanın sol tarafında kalan son dolabı çekmeye karar verdi. Bu yiyecek ve içeceklerin olduğu dolaptı ve oldukça ağır olmalıydı. Masanın ayağı yere sabitti ama bu dolabın ağırlığına dayanamayacak gibi duruyordu. Yine de şansını denedi ve dolabı çekmeye başladı. Masa çatırdıyordu. Dolap kendine doğru geldikçe arkasından gelen ışıkla içindeki rahatlama aynı anda oldu.
 

   Bora önce önündeki masaya sonra da dolapların üzerine çıkarak engelleri bir bir aştı ve ışığın geldiği yöne doğru gitti. Dolabın arkasındaki metal kapıyı iterek açtı. Simsiyah bir odadan neredeyse tamamı beyaz seramiklerle döşenmiş bu koridor, içini ürpermeye yetmişti. Ama korkusunu yenerek içeri girdi.

Tavandaki hoparlörlerden yankılı bir ses duydu. "Bora, aslanım! Biliyordum oğlum. Bir sınavı daha geçtin. Aslanım benim. Koridorun sonuna vardığında sağdan düz devam et oğlum. Karşına siyah bir kapı çıkacak. Bekliyorum"


İstediğiniz Oldu Mu Senatör? Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin