Tanıtım

1.1K 75 34
                                    

Ellerimi montumun cebine sokup buz tutmuş asfaltın parlayan yüzeyi üzerinde dikkatle yürümeye devam ettim. Bu soğukta dışarı çıkmak tercihlerim arasında değildi ama eğer edebiyattaki rezalet sınav notumu yükseltmek istiyorsam bu ödevi hazırlamalıydım.
Üşüyen ellerimi cebimde bir yumruk haline getirip daha fazla üşümemek adına parmak uçlarımı avcumda ısıtmaya başladım.
Kütüphaneye yürümeye başladığımdan beri ayaklarımda olan bakışlarımı başımı kaldırarak birkaç adım ötemdeki kütüphaneye sabitledim. Soğuk hava yüzüme çarpınca her bir hissi yüzüme işlerken Melisanın da gelmiş olduğunu gördüm.
Adımlarımı sıklaştırdım ve Melisa'nın 'merhaba' demesine fırsat bırakmadan kolundan tutup kütüphanenin içine soktum.
Hava cidden soğuktu. Bedenim kütüphanenin sıcak ve de her zamanki gibi mürekkep ve kağıt kokulu güzel hissiyle buluşurken kapı tamamen kapandı ve soğuğu arkamızda bıraktık.

"Merhabam yarıda kalmıştı." Dedi Melisa gülerek. Ben de gülüp hemen sarıldım. Maalesef ki ikimiz de salak gibi bilgisayarlarımızı fen labaratuarında bırakmıştık. O yüzden buradakileri kullanmak sanırım iyi olacaktı.

"Pekala merhaba faslı bu kadar yeter, sadece bir saat iznim var." Dedi Melisa ve hemen sarılmaktan ayrılıp bilgisayarlara koşmaya başladı. Arkasından sessiz olmasını söyleyen görevliyi duymamıştı bile.
Ben ise onaylamazca kafamı sallayıp güldüm. Ardından elimdeki küçük not kağıdına yazılmış konuma bakıp göz devirdim. Tarih boyunca nadir inanışlarda yer alan varlıklar. Benim doğaüstü şeylere olmayan ilgim burada su yüzüne çıkıp yüzümde bir somurtmayla beraber yer edinmişti.
Bir şey yapamayacağımı bildiğim için umutsuzca kütüphane raflarına yöneldim.

"Melekler, Şeytanlar, Pagan Tanrıları..." Bu şekilde raflar arasında düşüncelerimle beraber kaybolurken beyaz renkte bir kitap dikkatimi çekti. Kaşlarımı çatarak kitabı rafın sıkışıklığından kurtardım ve elime birkaç tane daha kitap alıp masaya yöneldim. Adımlarım parkeyi gıcırdatıyor kulakta gıcık bir his bırakıyordu. Sonunda masaya oturduğumda üç kitabı önüme dizdim.
Diğer ikisini laf olsun diye almıştım ama beyaz kitap cidden ilgimi çekmişti. Kitabı elime aldım ve başlığını okudum. Bağlılar. Tamam başlığı da gayet ilgi çekiciydi, ama aşırı kalın bir kitaptı. Bir türden bahsetmesine rağmen bu kadar fazla sayfaya sahip olması garipti.
İlk sayfasını açıp basım yılı veya yayınevi aradım. Hiçbiri yoktu.

"Aradığını bulmuşsun." Dedi Melisa yanımda bitip. Sonra omuz silkip diğer seçtiğim kitaplardan birini alıp okumaya başladı. Ben de odağımı tekrar kitaba çevirdim.

"Beyazın içerisinde ışıklardan örülmüş kafeslerde ömür kavramını bilmeyerek yaşayan bir tür. Bir kere hata yaptıktan sonra bu sonsuz mekanın sınırlayıcı kelepçelerine bağlı kaldılar. Ruhların işlenen damga onları hiçliğin içinde olan sonsuz mutluluğa itti. Bağlıydılar. Hiçbir yere bir daha gitmemek üzere bağlıydılar. Dünyaya inmeleri yasaklanmıştı ki zaten bu mühürden ve kelepçelerden kurtulmak imkansızdı. Eğer kurtulabilen olursa da onları büyük bir ceza bekliyor olacaktı. Ellerindeki tek ve gerçek olan masum bir ceza vardı.
Siyah defterlere beyaz harflerle kazıdıkları kelimeler... Bağlılara en azından bir iş yapıyor olmaları için bir görev verilmişti. Her yıldız kaydığında bağlandıkları insanın dileklerini defterlerine yazacaklardı. Bu emir-"

"Lanet olsun kar tekrardan başladı, daha fazla artmadan gidelim." Diyen Melisa'nın endişeli sesiyle beraber gerçek dünyaya döndüm. Cidden... Cidden ilginç bir kitaptı. Hatta o kadar ilginçti ki bir an beni kendi dünyasının içinde kaybettiğini ve gerçeklikten koptuğumu hissetmiştim.
Edebiyat hocamızın böylesine ilginç bir ödeve vesile olacağını tahmin edemezdim doğrusu.

"Tamam sen git kitabı ödünç al, ben toparlanıp geliyorum." Dememle seri adımlarla kütüphane görevlisinin yanına gitti. Ben de manasızca başıma saplanan hafif ağrıyla başımı ovaladım.
Ardından sandalyeden kalkıp montumun fermuarını çektim. Neden böyle ince bir mont giymiştim ki...

"İstersen?" Solumda biten sesle beraber başımı çevirdim. Kahverengi saçlarını biçimlendirmemiş ve buz dağının saf maviliğine sahip gözleri olan çocuğa ve de elindeki monta baktım.

"Ah... Hava soğuk sanırım siz giyseniz daha iyi olacak, hem sonradan sizi nasıl bulu-" Dedim sıcak bir gülümsemeyi yüzüme yerleştirmeye çalışarak. O ise sözümü keserek sakin yüz tavrını korudu ve montu sırtıma yerleştirdi.

"Merak etme sadece al, ayrıca... bana 'siz' den çok Deran derler." Deyip yüzüne hafif bir gülümseme yerleştirerek bana sıcak bir görüntü bahşetti "Zaten aynı okuldayız, montu vermen zor olmaz." Demesiyle onu hiç okulda görmediğimi düşündüm. Çünkü görmemiştim. Herhalde üst sınıf olmalıydı.

"Teşekkürler..." Dedim ve ismimi söylemeyi unutup gülümseyip hızlı adımlarla kapıyı açmış beni bekleyen Melisa'nın yanına kitabı ödünç aldıktan sonra gittim ve yüzüme çarpan soğuklukla beraber irkildim. Deran... Daha önce hiç duymamıştım ismini veya onu görmemiştim. Düşüncelerimde bir etki bırakması beni rahatsız etmişti. Neyse... Zaten montunu geri vermek dışında onu bir daha görmeyecektim...

Ehuehuheu yeni hikaye ne kadar hoj skdflgşgşgş eğer yeteri kadar yorum oy gelirse yani hikaye hoşunuza giderse devam edeceğim gitmezse muhtemelen silerim ^^ öpüldünüüüüzzzz :3

BAĞLILAR: Kanat (Askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin