Buğu🌙7

5.3K 401 37
                                    

İthaf ; Her şeyde yanımda olup beni destekleyen Sude ve Çiğdem'e

Konuşarak anlaşamıyorduk. Susarak da. Ben yazmayı tercih ettim, o hiç okumadı.

••••
Yüzümü ekşiterek kapüşonumu çekelediğimde elindeki şemsiyeyi uzattı. Yanımda yürümeye devam ediyordu. Umursamayarak devam ettim. Kısacık yol bitmek bilmemişti bir türlü. Şemsiyeyi hala uzatmakta ısrar ediyordu.

"İnat mı ediyorsun? Al işte şunu, ihtiyacın var." Biraz bekleyerek şemsiyeyi elinden aldım. "Bu arada geçen sefer ismimi biraz kötü öğrenmiştin. Telafi edeyim. Adım Burak. Tanıştığıma memnun oldum." Elini uzattı. Tokalaştıktan sonra elimi hemen cebime soktum. Rüzgar şiddetini arttırmıştı. Oysa benim giydiğim incecik bir tayt ve kapüşonludan ibaretti. Birisinin karşıma çıkıp bana 'Üşüyor musun? Al montumu giy' demesini diledim.

Soğuktan gözümden yaşlar süzülüyordu. Bir kaç damla tuzlu su ağzıma gelince, yüzümü buruşturdum. Rüzgar her saniye beni uçurmaya biraz daha yaklaşıyordu.  Sert bir rüzgar esti. Elimde sımsıkı tuttuğum şemsiye aniden uçuvermişti. Hemen yanı başımızdaki direğe takılmıştı. Artık kullanılabileceği pekte söylenemezdi. Şaşkınlık içerisinde bir şemsiyeye birde Burak'a baktım.

"Önemli değil." dedi gülümseyerek. Bir kaç saniyeliğine de olsa yüzümde ufak bir tebessüm belirmişti. Oysa ki şuan evde camdan somurtuk bir şekilde  bakarak yağmuru izlemem gerekirdi. Bir an önce eve gitmeliydim. Durduğum yerden hızlı adımlarla devam etmeye başladım. Kafamı biraz sola çevirdiğimde tekrar Burak'la karşılaştım. Sanırım bugünde yol arkadaşım o olacaktı. Fakat neden buradan geliyordu? Dün olan olaylardan sonra benimle gelmesi normaldi ama şuan kafama kocaman bir soru işareti olarak takılmıştı.

"Neden buradan geliyorsun?" Ağzımdan bir anda çıkan bu cümle karşısında içimden küfürler etmeye başladım.

"Bir arkadaşım buralarda oturuyor, ona uğrayacağım. Sana rastladım ve senle yürümenin bir zararı olmayacağını düşündüm." Duraksadı. "Yok değil mi?" 

Başımı hayır anlamında salladım. Sadece yağmurun ve rüzgarın sesiyle ilerledik kalan yol boyunca.  Sonunda evimi gördüğümde "İyi akşamlar diyerek ayrıldım Burak'ın yanından. Elimi çantama atıp anahtarımı yokladım. Çantamda anahtara dair hiçbir şey yoktu. Bu kadar yeterdi. Niye böyle şeyler başıma gelmeye başlamıştı? Gayet normal ve sıkıcı bir hayat sürüyordum, neden bu şekilde atraksiyonlar yaşamaya başladım? Kafamın içinde binlerce soru fakat tek bir cevap vardı, BİLMİYORUM!

Cebimi de yokladıktan sonra iyice umutsuzluğa kapılmıştım. Ben bir aptaldım. Nasıl olur da anahtarı almazdım? Aklım neredeydi ki... Arkamı döndüm, Burak hala giriş kapısının orada duruyordu. Yavaş adımlarla buraya doğru yürümeye  başladı.

"Bir sorun mu var?"

"Halledebilirim." Telefonumu çıkardım ve annemi aradım. Nihayet telefonu açtığında konuşmaya başladım.

"Anne, yedek anahtar var mı?"

"Anne şuan kapıda kaldım. Bir çilingiri ara o zaman." Telefonu kapattım, sinir olmuştum. Niye yedek bir anahtarımız yoktu ki sanki.

"Gidebilirsin. Annem çilingir çağıracak."

"Bir sorun olmazsa seninle bekleyebilirim." Omuzumu silktim ve merdivene oturdum. Yağmurun gerisinde bıraktığı birikintilere odaklandı gözlerim. Yağmurun hızını buraya düşen damlalar sayesinde rahatça anlayabiliyordum. Toprağın kokusu yayılmıştı her yere, güneş batıyordu. Gerçi kara bulutlar gece mi gündüz mü pek fark ettirmiyordu. Benim içinde gündüz veya gece olmasının bir önemi yoktu. Her ne kadar geceye sempati duysam da dünyayı sevmiyordum ben. Yaşamaktan pek haz etmiyordum. Nereye baksam ya aşk acısı çeken, ya da doruklarda aşk yaşayan insanlar var. Ben ise onların yerinde kendimi güneşli bir havada ansızın ortaya çıkan kara bulut gibi hissediyordum. Hayattan bezmiş hal ve hareketlerim insanların enerjisini düşürüyordu. Benimle konuşan insanlar gereksiz yere huzursuzluğa kapılıyordu. Burak'a da öyle olacaktı. Benimle konuşmaya devam ederse yaşadığı hiçbir şeyden zevk almayacaktı. Fakat bu benim suçum değildi.

BuğuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin