Kelebeğin etkisi belki de aşk belirtisi.
••••
Dışarıda senin kötülüğünü isteyen kimse yok.
Her sabah kalkar kalkmaz kendime söylediğim önemli bir cümleydi bu. İnsanlara karşı bakış açımı değiştirmem için bir psikoloğum önermişti. Ne kadar işe yaradığı hakkında bir fikrim yok. Tek bildiğim şey bunu her tekrarlayışımda ne kadar çaresiz olduğumun aklıma gelmesi. Her ne kadar beş veya altı yıldır bunu yapmayı bırakmış olsamda hala hatırlayabiliyorum. Güne her başladığımda bu umut dolu cümleyi söylemem ama hemen ardından koca bir düş kırıklığının yaşanması... Bunlar hiçte iç açıcı, ah ne güzel anılar diyeceğim anılarımdan değil.Ah ne güzel anılar diyemeyeceğim bazı anılarım daha var. Hastanede geçirdiğim zamanlar bunun başında geliyor. Korku filmlerindeki gibi içlerinde ruh barındırmıyorlar ama çokta iyi bir yer değil. Sürekli gözetim altındayız, birisi bizi 7/24 izliyor. Bu çok kötü bir his. Sık sık ilaç kullanmak zorundayız, midenizin birkaç ilaçtan sonra kaldıramayacağı türden ilaçlar. Birde hastanede çalışanlar var tabi, hepsi birbirinden farklı birbirinden itici insanlar. Bazıları bizi seviyor taklidi yapıyorken bazıları bunu yapmaktan bile aciz. Bize tiksinircesine bakıyor, öyle davranıyorlar. Aslında bu bizi seviyormuş taklidi yapan insanlardan daha iyi, onların o yapmacık hareketlerini, gülüşlerini görünce midem bulanıyor. İkinci sırada ilk intihar denemem var. Tam bir fiyasko. Başarısız oluşum, çektiğim tarifi olmayan acı... Hatırladıkça bileklerimde hala aynı acıyı hissedebiliyordum.
14 yaşındaydım, acemiydim. Banyodaydım, kapıyı kilitlemiştim. Gözlerimdeki yaşlar görüşümü bulanıklaştırıyordu. Annem odamın kapısından bana sesleniyordu, sanırım bayıldığımı filan zannediyordu. O güne kadar intihar edeceğim aklının ucundan bile geçmemişti büyük ihtimalle. Elimdeki jileti daha sıkı kavradım ve bileğime doğrulttum. Derin bir nefes aldım. 'Korkaksın.' diye fısıldadı ses. Bu Dolunay'a ait değildi, bu beni bunu yapmaya her gün daha çok itekleyen sesti. Görüntüsü yoktu, sadece bana bunu yapmamı söyleyip duruyordu. Aptal bir sese yenik düşmüştüm. Jileti tenime bastırarak derin bir çizgi çektim derimde, daha sonrası yok, bilmiyorum.
Ah! Az kalsın unutuyordum, ilk kaybım. Bir kedim vardı, Güneş. Dolunay ismini Güneş koymamı istemişti. Turuncu parlak tüyleri ile bu ismi sonuna kadar haketmişti. Onu yavruyken evin ön bahçesinde bulmuştum. Yağmur yağıyordu ve nereye gideceğini, ne yapacağını bilmiyordu. Onu eve aldım ve beslemeye başladım. Dolunay onu çok sevmişti. Annem kalmasına onay verince odamı onunla paylaştım. Küçük bir yatak bile yapmıştım ona. Fakat o her gece gelir ve yanımda yatardı. Onu biraz sevmeden asla uyumazdı. Bir akşam yatağıma gelmedi. Kalktım ve onu aramaya başladım. Yoktu, kendi yatağında değildi. Benim yanımda olmadığı zamanlar genelde pencereden dışarıyı seyrederdi, orada da değildi. Dolunay ile her yerde onu aradık fakat yoktu. Anneme sorduğumda onu görmediğini söylemişti. Ona ne olduğunu asla öğrenemedim. Belki de o da bıkmıştı benden ve gitmeyi tercih etmişti, bilmiyorum.
Aptal anılarım, onlardan nefret ediyordum. Geçmişimde kara bir mürekkep gibi iz kalmıştı. Hatırladıkça beynim kafamın içine kusuyormuşçasına bir his oluşuyordu içimde, tüm düşüncelerim o kusmuk yüzünden kirleniyordu.
Düşüncelerime kusulmasını sevmezdim. Düşüncelerim, benim tek varlığım, hala yaşadığımın tek belirtileriydi.
Derin bir nefes çektim içime, ah evet birde bu vardı tabii. Yaşadığımın bir diğer belirtisi, nefes almam...
••••
"Hiç düşündün mü?" Kafamı Burak'a doğru çevirdim. "Aslında ölüsün, ölüsün ve şuan da anıların zihninde bir film şeridi gibi canlanıyor. Burası da bir anı. Çok düşündürücü değil mi? Belkide şimdi bir hayalin içindeyizdir, ya da bir rüyadır tüm bunlar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buğu
Teen Fiction''Ben korkarken bir yağmur damlasından sen okyanus olmuşsun'' 🌙 Arkasını döndü ve tenine değip geçen bir serinlikle tekrar uzun bir nefes çekti içine. "Neden peşimi bırakmıyorsun?" Aynı serinliği kulağında da hissetti. Kafasını hızla çevirdi, kar...