Gerçekler

61 17 5
                                    

    Ve eveeet.Bu da ikinci bölümümüz.Önceki bölüme gösterdiğiniz ilgi için çok teşekkür ederiz.Gerçekten oldukça mutlu olduk.Umarım bu bölüm de önceki kadar güzel olur ^^

   Başımda feci bir ağrıyla uyandığımda ilk harekete geçen koku alma duyum oldu. Burnuma mis gibi çiçek kokuları geliyordu. Çeşitli çiçek kokuları birbirine karışıyor, ağaç kokusuyla dans ediyordu. Hepsinin arasında manolya kokusunu ayırt etmiştim, bana yazı hatırlatıyordu. Başta kendimi anneannemin kır evinde sandım ama gözlerimi araladığımda anneannemin eviyle uzaktan yakından alakası olmayan küçük bir kulübede olduğumu fark ettim. Kulübe bir ağacın içindeymiş hissi veriyordu. Normal şartlarda korkmam gerekirdi ama bu kulübede beni rahatlatan bir şeyler vardı.

   Yumuşacık bir yatakta yatıyordum. Ellerimi yatağın kenarına dayayarak doğrulmaya çalıştım. Tam doğrulmuştum ki en az yattığım yatak kadar yumuşak bir çift el nazikçe beni yatağa geri itti. Ellerin sahibini gördüğümde düşündüğüm ilk şey saçlarının doğal olup olmadığıydı. O kadar kıvırcıklardı ki doğal olmaları cidden imkansızdı. " Daha yeni kendine geldin, hemen hareketlenmen iyi olmaz." Sesi müzik gibiydi: rahatlatıcı, sakin ve melodik.

   "Neredeyim ben?" Kendi sesim bana tuhaf geliyordu. Sanki birisi ses tellerimin bir kısmını kesip atmıştı. Sesim o kadar kısıktı ki ben bile zor duymuştum. O sırada hatırladım ormana gidişimi, annemi ve arkadaşlarını, mavi gözlü kadının keskin bakışlarını. Başıma tekrar bir ağrı girmişti. Yüzümü buruşturdum. O sırada çocuğun bana cevap vermediğini fark ederek sorumu yineledim " Tanrı aşkına neredeyim ben?" sesim az önceki kadar kötü çıkmıyordu. Çocuğa baktım, gözlerini kaçırdı. Beni geri itmesine izin vermeden yatakta doğruldum. Hızlıca ayağa kalktım. Bu ani hareketle gözlerim karardı ve birkaç saniye bu hissin geçmesi için ayakta durdum. "Hey dinlenmen gerek!" Bana uzattığı elini umursamadan kapıyı açarak dışarı çıktım. Çam ağaçlarının kokusunu içime doldurmak iyi hissettirmişti. Çam ağaçları? Hala ormanda mıydım? Cidden annem beni hastaneye ya da eve götürmek yerine ormanın ortasındaki bir kulübeye mi bırakmıştı?

   Omzumda bir el hissedip döndüğümde yine o sıcacık yeşil gözlerle karşılaştım. "Dea hiçbir yere ayrılmamanı söyledi. Pekala kafan karışık anlıyorum ama kulübeye geri dönmelisin. Dea geldiğinde her şeyi açıklayacaktır." dedi. Kafam daha da karışmıştı. Gözlerimi kısıp çocuğa baktım. "Dea da kim?" Çocuk bir saniyeliğine gözlerini kapatıp iç çekti. "Her şeyi açıklayacağız, gerçekten. Ama önce Dea'nın gelmesini beklemen gerekiyor." dedi ve kolumdan tutarak beni kulübeye geri çekti. Beni yönlendirmesine izin verdim. Dea'nın kim olduğunu ve burada neler döndüğünü bilmiyordum. Tek dileğim her şeyin çabucak bitmesi ve annemle eve gitmekti. "Annemin nerede olduğunu biliyor musun?" Çocuk arkasını döndü ve şüpheli bir şekilde bana baktı. Elinde bir bardak vardı. Bardağı bana uzatırken "Anne mi?" dedi. Bardağı aldım ve içinde ne olduğuna bir göz attım. İçinde papatya çayı olduğunu tahmin ettiğim hoş kokulu bir sıvı vardı. Çayın sıcaklığı boğazımı ısıtarak geçerken cevap verdim. "Jennifer Harley. Annem. Kızıl saçlı, yeşil gözlü uzun boylu bir kadın. Onu görmemiş olamazsın. Beni buraya o getirmedi mi?" Korkuyla çocuğa baktım, kalbim hızlıca çarpıyordu. Annem beni buraya bırakıp gitmezdi. Ona bir şey olmuş olabilirdi.

   Çocuk bana şaşırmış bir şekilde bakıyordu.Ne olduğunu anlayamamış veya her şeyi anlamış gibiydi. Yeşil gözlerine bir gölge düştü. Tam "Sen..." demişti ki kapı çalındı. Çocuk gözlerini benden bir saniye ayırmadan kapıyı açtı. Kızıl saçlı güzel bir kadın içeri girdi. Annem. Yataktan kalkıp ona doğru koştum ve sarıldım. "Anne Tanrı aşkına neler oluyor, neredeyiz biz?" Bedenine sardığım kollarımı gevşeterek ona baktım. Endişeli görünüyordu. Birkaç saniye bana baktı ve gözlerini çocuğa çevirdi. " John Helen, Hamara ve Lilith'i çağır." çocukta endişeliydi ve şaşkın görünüyordu. "Emredersiniz Dea." dedi, annemin önünde eğildi ve koşar adımlarla kapıdan çıktı. Çocuğun arkasından kapattığı kapıya birkaç saniye baktım ve anneme döndüm. "Anne?" Annem yanımdan geçerek yatağa oturdu. "Bak, her şey çok saçma geliyor biliyorum ama biraz daha dayan. Kurul toplandığında sana her şeyi açıklayacağız, söz veriyorum." Kafam karışmış bir şekilde ona baktım. Ağzımı açmış bir şey söyleyecektim ki beni susturdu. "Sorularını kurula sakla." Yatağa doğru yürüdüm ve annemin yanına oturdum. Aramızdaki sessizlik acı vericiydi. Bağırmak, sorular sormak, duvarları yumruklamak istiyordum. Aramızdaki sessizlik sonsuzluktan daha uzundu ve bu beni çıldırtıyordu. Kafamı çevirdim, dolduğunu fark etmediğim gözlerle anneme baktım. Gözlerini kapatmış sessizce dua ediyordu. "Dolunay'ın tanrıçası, yardım et bana..." bu sözler çok anlamsızdı. Tüm bu saçmalıklar beni delirtiyordu.

   Kapı tıklatıldı, dışarıdan tatlı bir kadın sesi "Dea girebilir miyiz?" diye sordu. Annem başını kaldırarak gözlerini açtı. Ellerinin tersiyle gözlerini silerken "Gelin Hamara." diye seslendi. Ahşap kapıdan önce balık etli esmer bir kadın girdi. Sesin sahibi bu kadın olmalıydı. Aradan siyah saçlı siyah gözlü bembeyaz tenli ürkütücü bir kadın girdi. Bakışları çok keskindi ve beni rahatsız ediyordu. En son içeriye ormanda gördüğüm mavi gözlü kadın girdi.

   Onu görür görmez gözlerimi kaçırdım.Kadınlar annemin önünde dizilip eğildiler.Annem onlara yumruk yaptığı elini göğsüne götürüp eğilerek karşılık verdi.Bu bir çeşit selamlama olmalıydı.

   "Sarah,bu Hamara." dedi annem balık etli kadını tanıtırken.Kadın sıcacık bir gülümsemeyle karşılık verdi.O gülümserken kıvırcık saçları etrafında neşeli bir şekilde salınıyordu.

   "Bu Lilith" dedi annem yılan bakışlı kadını işaret ederken.Kadın gülümsemedi.Sadece başını eğdi.Kadın cidden beni ürkütüyordu.

   "Ve bu da Helen" dedi annem mavi gözlü kadına bakarken.Kadın gülümsedi.O an kadının ne kadar güzel olduğunu fark ettim.Dövmeleri,gözleri ve güneş gibi parıldayan saçlarıyla yunan tanrıçalarını hatırlatıyordu.İstemsizce kadına gülümsedim.

   "Ve bu da kızım Sarah.Size ondan daha önce bahsetmiştim zaten."

   Adının Lilith olduğunu öğrendiğim kadın sabırsıza kıpırdandı."Dea,ona söyleyecek miyiz?" Kadının sesi en az gözleri kadar soğuk ve rahatsız ediciydi.Tüm bu rahatsız ediciliğe rağmen kadının porselen gibi bir güzelliği vardı.Sanki tenine dokunsan kırılacaktı.

   "Evet Lilith.Zamanı geldi." Annemin sesi endişeli ve heyecanlıydı.Duyguları birbirine karışıyordu."Sarah.Sana anlatacaklarımız delice gelecek biliyorum ama,bizi sonuna kadar dinlemelisin.Başta inanmayacaksın biliyorum ama sana gösterdiklerimizden sonra zaten inanmak zorunda kalacaksın.Bizi dinleyeceksin değil mi?" İçimi bir korku dalgası kapladı.Bir kaç saniye düşündüm.Bu kadar ciddi ne olabilirdi ki?

"Pekala.Dinleyeceğim."

"Sonunda kadar?" aslında bu bir soru değildi ama annemin sesi soru sorar gibiydi.Annemin gözlerinin içine baktım.Genelde gözlerine bakmam ne düşündüğünü anlamam için yeterli olurdu.Annem şeffaf bir insandı çünkü.Herkes onu çok rahat çözebilirdi.Ama bu sefer aklından ne geçiyordu,ne düşünüyordu bilemiyordum.Ne hissettiğini anlamak bile imkansızdı.

   Sesimin titremesini engellemek ve güçlü görünmek için gözlerimi devirerek cevap verdim."Evet anne." Tabii bu küçük hilem sesimin titremesini engelleyememişti.

   Annem derin bir iç çekti.Konuşmadan önce arkadaşlarına baktı.Sanki bir çeşit onay bekliyordu.Hamara kafasını öne eğdi.Annemin beklediği onay gelmişti.

Ve annem sonunda konuştu.

"Sen bir cadısın Sarah.Bizler cadıyız."

HEXHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin