Künefe faslımızdan sonra üçümüz de mayışmış halde koltuklara yayılmışken, bu sessizliğimizi nereden geldiği belli olmayan elektro gitar sesi bozdu. Künefe yerinde bir sağa bir sola abuk subuk hareketler yaparak dikkatimizi çekmeyi başarınca elektro gitar sesinin ondan geldiğini anladım. Cebinden telefonunu çıkaramayınca oflayıp ayağa kalktı ve bu sefer tek denemede cebinden çıkardığı telefonunun ekranına bakmadan cevapladı.
Tabii ki de çocuğu dikizlemiyorum!
Azıcık olabilir belki.
Ne? Yapacak daha ilgi çekici bir şey yok.
"Ne oldu?", diye tüm odunluğuyla cevap verdi.
Kaşlarını birleştirecek kadar çatmasıyla birlikte birden sinirle tısladı, "Sakın gitmesine izin vermeyin! Gerekirse işini ben hallederim. Geliyorum!", deyip telefonunu kapattı. Gerilmiş kol kasları ve sinirle kasılmış yüzüne bakılırsa epey ciddi bir şey olmuş olsa gerekti.
Neyse canım... Banane.
"Kızlar, benim gitmem gerek. Teşekkürler Derya. Görüşürüz.", dedi ve bir şey demeye kalmadan hızla çıkıp gitti.
Kaşlarını kaldırmış şaşkınca arkasından bakan Derya'nın kafasına bir tane vurduktan sonra ben de kalkıp Derya'nın odasına gittim. Gardırobundan kısa bir şort ve badi alıp giydikten sonra içeri geri döndüm.
"Abinin heberi var mı burada kalacağından?", diye sorarken ortalığı toplamaya çalışıyordu.
Sorduğu soruya gözlerimi devirip cevap verdim, sanki abimin çok da umurundaydım.
"Hayır. Olmasına da gerek yok. Umurunda değilim, umrumda değil."
"Burcu...", diye bir itiraz cümlesine başlayacaktı ki, susturdum.
"Sakın Derya. Eğer evdeki o iki insanı bana savunacak laflar söyleyeceksen, çeneni hiç yorma."
"Peki, ben odama geçiyorum öyleyse. Sen de ister yanımda yat, ister kanepede yat sen bilirsin."
"Hayvan gibi yatıyorsun zaten. Bi git Allah aşkına.", deyince tekli koltuktaki yastığı alıp kafama fırlattı.
"Var ya, tam öküzsün."
"He he. Sana da Allah rahatlık versin."
Şimdi, arkadaşlar, bana gıcık oluyor olabilirsiniz.
Ama açıkçası umurumda değil, haha!
***
"Siparişiniz nedir?"
Karşımdaki bayan bana iki not kağıdı harcattıracak kadar sipariş verince sinirden gülmeme az kalmıştı, ben bu kadar siparişi en az kırk dakikada getirirdim.
"Tüm siparişleriniz yarım saate gelir.", dedim yine de.
"O zaman ben beklerken bir diyet kola alayım."
"Diyet kola? Oldu o zamaaan... Getiriyorum."
Hızlıca siparişi mutfağa bırakıp diyet kolayı buz dolabından çıkartıp siparişi veren bayana götürdükten sonra yavaş adımlarla dinlenme odasına gittim.
"Ihm... Bakar mısınız?"
Ve tahmin edin dinlenme odamıza kim teşrif etmiş?
Künefe sandınız değil mi?
Hayır değil. Ben de tanımıyorum zaten.
"Sanırım siz Efe'yi tanıyormuşsunuz?", diyen gri takım elbiseli , keskin yüz hatlarına sahip, mavinin çok açık tonuna sahip gözleri ve hiç de güven verici durmayan adama baktım.
"Evet?"
"Dün sizde miydi acaba?"
İçimden sanane demek gelse de herkese karşı kaba olmayacak kadar nezaket sahibiydim, bu yüzden sabırla tekrar cevapladım.
"Evet?", dedim sanki kelime haznemde sadece 'evet' kelimesi varmış gibi.
Adamı tekrar süzdüm, taş çatlasa otuz yaşındaydı.
İçime birden hiç de hoş olmayan duygular çöreklendi. Künefeye bir şey mi olmuştu yoksa?
"Ona... Yani Efe'ye bir şey mi oldu yoksa?"
Sadece birkaç kez gördüğüm insan için endişelenmem saçmaydı ama endişelenmiştim işte.
Karşımdaki adamın yüzü sinsi bir sırıtışla kaplanırken tek gözünü kısıp bana bir adım yaklaştı.
"Hayır, onun başına bir şey gelmedi. Ama birilerinin başına bir şey geleceği kesin."
Ne?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bu Kız Bi' Acayip
Teen FictionOldukça karamsar, kendi kendine büyümiş ve kavgacı bir kız. Tam bir pesimist. Ama bakalım yaşayacakları, bu pesimist kızımızı, normal bir kıza dönüştürebilecek mi?