BÖLÜM 1: Güzel t-shirt

134 6 0
                                    

"Sırf moralimi düzeltmek için Ankara Simitçisi'ne gelmiş olamayız değil mi Semi?"

Masaya oturduğumuzdan beri kurduğum tek cümleydi bu. Kurduğum cümleye karşılık olarak Semi (adı aslında Semiha ben kısaltmayı seviyorum) bana şirince gülümseyip daha doğrusu gülümsemeye çalışıp gözlerini kırpıştırmştı.

O, benim aksime diz kapağının bir karış aşağısında biten rengarenk çiçekli bir albise giymişti. Bense kısa kollu "WTF?!" baskılı, kalçamın aşağısına kadar uzanan siyah t-shirt, altıma da siyah darpaça pantolon giymiştim.

"Yüzde seksen bu yüzden Burcu'm. Ama başka şeyler de var tabii.", dedikten hemen sonra yanımıza gelen garsonu süzüp siparişini söyledi. Benimki tabii ki de herzamanki gibi pizzaydı. Semi baygınca bana baktıktan sonra konuşmaya başladım.

"Boşuna uğraşıyorsun. Moralimin böyle ya da başka yollarla düzelmeyeceğini biliyorsun. Moralimin düzelmesi kişiliğimin değişmesi gibi bir şey olur. Her neyse... çıkar ağzındaki baklayı artık hadi sen de."

"Yemeklerimizi yerken konuşuruz. Acelesi yok."

Ankara'yı sevdiğim pek söylenemezdi. Ve sanıtım bunun sebebi bu şehirde hiç de iyi şeyler yaşamadığımdan dolayıydı. Ankara'da sevdiğim tek yer Kızılay olduğu için Semi'nin beni buraya getirmesi normaldi aslında.

"Allah'ım! Çok güzel kokuyor!"

"O sadece bir tost Semi. Abuk subuk davranmayı bırak."

"Gıcıksın."

Son dediğine omuz silkerek kendimi pizzama verdim. Birşeyler yerken konuşmayı ya da konuşulmasını sevmediğimden Semi'ye hiç bakmadan pizzamla ilgilendim. Konuşmak istiyordu biliyorum ama o da benim böyle bir huyum olduğunu biliyordu. Yarım saat kadar bekleyeceksin Semi. Üzgünüm.

Pizzamın son dilimini bitirmek üzereyken boğaz temizleme sesi duyup Semi'ye gözlerimi kaydırdım.

"Sonunda!", deyip arkasına yaslanıp yerinde yayıldı. O bacak bacak üstüne atarken ben de ağzıma son yudumumu atmıştım. Kolamı elime alıp arkama yaslanarak ona bakmaya başladım. İlk önce kızardı sonra hififçe güldü ve bakışlarını parmaklarına indirdi.

Ah! Anlamıştım.

"Semih'le çıkıyorsun?", dedim soru sorar biçimde.

"Sen..?"

"Çok belli ediyorsun Semiha."

"Şey... Evet. Biliyorsun ben onu lisenin ikinci sınıfından beri seviyorum."

"Takıntılısın. Sevmiyorsun.", dedim. Öyleydi. Ama farkında değildi. Ama hadi ama! Hangi insan üç sene boyunca birisini sıkılmadan takip eder, onun hakkında abuk subuk şeyler öğrenmeye çalışırdı ki? Sevgili olduğu kızların yanına gidip Semih hakkında kötü konuşuyordu ve bum! Kızlar birdenbire Semih'den ayrılıyordu. Artık ne diyorsa... Ama sanırım bu gerçeği Semi'nin yüzüne söylemem hiç hoşuna gitmemişti.

"Kapa çeneni! Sanki sen bunun nasıl bir şey olduğunu biliyorsun!"

Haklıydı. Ne diyebilirim ki? Bu güne kadar ailesi ve okul arkadaşlarından bir gram gerçek sevgi görmeyen ben, sevmeyi ve sevilmeyi nasıl bilebilirdim ki? Benim onun yüzüne vurduğum gerçekten sonra yüzüme vurduğu bu gerçek canımı yakmadı diyemezdim ama sonuçta haklıydı...

Ben kaşlarımı kaldırmış ona bakarken kırdığı potun büyüklüğünü anlamış olacak ki önce gözlerini sıkıca yumdu, kızardı ve tam kekelemeye başlayacakken kafamı sallayıp "Doğru söze ne denir?", dedim.

"Öyle demek istememiştim Burcu. Sadece biraz..."

Masamızın yanına sürülerek gelen sandalye gıcırtıları ve eş zamanda masamız teşrif eden iki dangalak yüzünden sözü yarım kaldı.

Esmer iki dangalak suratımıza yapmacık sırıtışlarla bakarken ikisi birden kalkık olan kaşlarım sorgulama edasına bürünüp yerini bir kalkık kaş aldı. Kollarımı önümde birleştirip arkadaşıma göz kırpan sağdaki çocuğa baktım.

"Masamızdan kalkın. Hemen."

Bana yakın oturan çocuk bana biraz eğilip kaşlarının altından bakarak "Bunu hiç sanmıyorum kızıl. Burada oturacağız.", dedi. Bu çocuklar ciddi anlamda kaşınıyorlardı. Pekala. Kaşıyalım o zaman.

"Size seçim hakkı sunmadım. S*ktirin gidin şimdi!"

"Vaay! Küfür de ediyormuş bu kızıl hatun! Oğlum dikkatli ol bu seni yer.", dedi ve arkadaşıyla sanki ortada çok komik bir şey varmış gibi kahkaha attılar. Birazdan olacakların habercisi olan tebessümümü saklayamadan yavaşça ayağa kalktım. Karşı masada oturan kumral çocuk ağzını peçeteyle silerken diğer yandan da bu masaya bakıyordu dikkatlice. Aslında tam olarak bana bakıyordu.

Yapacağım şeyleri anlayan Semi "Burcu" diye beni uyarmaya çalışsa da ona aldırmayıp salık bıraktığım kızıl saçlarımı arkama atıp masamızda oturan dangalaklara baktım.ikisi de oturdukları sandalyelerde daha çok yayılarak beni baştan aşağı süzdüler.

"Hey! Beni süzme işiniz bittiyle diyorum işime başlasam artık?",deyip sırıttığımda ikisi de aynı anda konuştu.

"Ne?"

"İşte tam olarak bu.", deyip kafalarını hızla tutup birbirlerine çarptım.

Kafaların tokuşma sesini duyunca içime dolan huzuru anlatamam size.

Onlar şaşkınlık ve acıdan daha toparlanamadan Semi'ye yakın oturan çocuğun kafasını tutup masaya var gücümle çarptım. Sonuçta bu embesil benim arkadaşıma göz kırpmıştı.

Etraftan şaşırma nidaları ve küçük çığlıklar duyulurken bana yakın oturan çocuk öfkeyle üzerime atıldı. Onun bana yaklaşmasını fırsat bilerek kasılarına tekmeyi geçirdim ve iki büklüm olmasını sağladım.

Bir kız dövüşürken huzurlu olması normal miydi? Pek sanmıyorum. Ama ben huzurluydum.

Hiçbir zaman normal olduğumu söylememiştim zaten.

Ben işimin bittiğini sanarken gözlerini kırpıştıran öteki çocuk bana doğru gelirken arkadan çekiştirilmesiyle sendeleyip yere düşen çocuğa ve sonra da şu anda yerdeki pisliğin boynunu sıkan çocuğa baktım. Az önce kibarca ağzını silen çocuk olduğunu görünce ciddi anlamda şaşırmıştım. Ciddiyim. Donup kalmıştım.

"Kızlara yavşamak ne kadar kaba bir davranış farkındasınız değil mi gençler? Bir daha görürsem sizi bu civarlarda bununlada yetinmem ha. Şimdi s*iktirin gidin!", deyip çocuğun boynunu bıraktı ve ayağa kalktı. İki çocuk da şaşkın şaşkın, sendeleyerek ayağa kalkıp mekandan ayrıldılar.

Siyah gözlü kumral çocuğa baktım. Bembeyaz tenine siyah gözleri doğrusu çok hoş görünüyordu. Ve biraz da tehlikeli.

Bakışlarımız buluşunca gözlerime baktı, ardından gözlerini aşağılara aydırdı ve gülümsedi. Dilimin ucuna kdar gelen okkalı küfür onun konuşmasıyla ne yazık ki ağzımdan çıkamadı.

"Güzel t-shirt.", dedi ve bana bakıp tekrar gülümsedi. Onun ne giydiğine dikkat etmeyen tarafımı bloke edip üzerindekine baktım. Aynı t-shirt'ü onun da giydiğini görünce "iyi ki de küfretmemişim" diye düşünüp istem dışı gülümsedim. Ama gerçekten "gerçek" bir gülümsemeyle kıvrıldı dudaklarım. Uzun zaman sonra ilk defa...

Ben de onun t-shirt'üne bakıp "Güzel t-shirt." Diye mırıldandım. Yavaşça arkasını dönüp giderken bile hala daha gülümsüyordu.

Bu Kız Bi' AcayipHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin