Selam! Biliyorum merak ediyorsunuz ama DİNLEYİN! Bölümün sonunda size özel bir açıklama var. Okuyun onu, olur mu? ♥ Multimedia'ya her zamanki gibi ölüyoruz! #_# :D Bu bölüm Gıcık Tatlı Maymun'uma! :D Bobo'ya... (Vincentmst oluyor kendileri. Eheheh :D ) Tamam. Bıraktım. Okuyun! ♥
“ Selam Kardeşim.”
Daha çok sırıttım.
“ Teknik olarak kardeşin sayılmam Sean,” dedim arabaya doğru gevşek adımlar atarken. İkimizin de umurunda değildi gerçi.
Orta parmağımı katlayıp sağ kolumu aşağı indirdim. Sean abradan çıktı. Kısa bir süre birbirimize baktık. İlk hamleyi o yaptı. Kollarını belime doladı ve beni havaya kaldırdı. Bacaklarımı kızları kıskandıracak kadar biçimli kalçalarının üstüne sardım. Kafasını boynuma gömdü.
Bugüne kadar pek çok aileyle yaşadım. On üç yaşımdaydım. Yine bir aileyi daha pes ettirmiştim. Yetim çocukları yerleştiren ‘bilmem ne kurulu’ndaki kadın kısa bir süre içinde bana yeni bir aile bulmuştu. Sean’in ailesi fazla iyiydi. Onlardan hoşlanmıştım. Yaklaşık iki yılı orada geçirmiştim. Eğlenceli zamanlardı. Ama onlardan sıkılıyordum. Sıkıcı insanlardı. Sean ve diğer çocuk hariç hepsi sıkıcıydı. Kaçıklar’ la tanışmayı istemememin nedeni işte tam da buydu. Sean’de Kaçıklar’ dan biriydi. Onlarla takılıyordu. Bunu biliyordum.
Nüfus cüzdanımda her ne kadar anne ve babamın ismi olmasa da, bir babam vardı. Muhtemelen ayyaşın tekiydi. Ama kimin umurunda. Şeytanın dölü gibi hissediyordum. Evet. Ben şeytanın dölüyüm. Güldüm. Yüksek sesle.
“ Hey! Boynumu sömürmeyi bırak. Morarırsa, inan bana senin şu tatlı popona da aynısını yaparım,” dedim elimle poposunun sağ yanağını sıkarak.
“ Bakıyorum da espri anlayışından bir şey kaybetmemişsin.”
“ Tanrım… Beni yere bırak,” dedim gözlerimi devirerek.
Belimi saran ellerini çekti. Ellerimi omuzlarına koyup kalçalarının üstündeki bacaklarımı çözdüm. Ayaklarım tekrar yere bastığında Sean’e baktım.
Gözlerine baktım. Duygularını saklamakta iyiydi.
“ Bana hala kızgın mısın?” dedim.
“ Ne için? Hangisi için?” dedi ses tonunu hafifçe yükselterek. Gözleri koyulaştı.
“ Bak ben sade-”
“ Sen sadece ne?! Sadece kendini düşündün giderken. Beni veya Archie’yi düşünmedin! Senin gidişinden sonra onu zor zapt ettik. Onu ziyaret etmeye bile gelmedin!” diye bağırdı yüzüme doğru. Elini istemsizce sol kolumun etrafına sardı. “ Senin ardından ne kadar ağladı biliyor musun? Her gece nöbet geçiriyordu. Ona ne yaptın bilmiyorum, her gece o lanet olası camdan dışarı bakıyor ve anlamsız bir şarkı söylüyordu!” diye bitirdi sözlerini.
Archie… Dokuz yaşında olan bir çocuğa göre her zaman fazla sessiz olan Archie. Yaptığım her hareketi izleyen Archie. Bana hayatla ilgili sorular sorarak beni düşünmeye zorlayan Archie. Ona her gece Delicesine Hayat şarkısını söylediğim Archie. Korunmasız olan ve peşimden ayrılmayan o küçük çocuk…
Gözümde o küçük çocuğu canlandırmaya çalıştım. Fakat gözümün önüne hiçbir şey gelmedi. Hatırlamıyordum. Hatırlamak ta umurumda değildi zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonsuz Başlangıç
RomanceO diğerlerinden çok farklı. Ne masum. Ne kolay. Ne duygusal. Ne narin. Hiçbiri. O sadece öleceği günü bekliyor. Ya da doğacağı günü. O unutulmuş. Hatırlanmıyor. Umurunda da değil. Umurunda olduğu tek şey sigarasının bitip bitmemesi. Yaşadığı yeri he...