4-Delirious: Jim Moriarty

468 29 0
                                    

Merhaba, yeni bölümün uzun bir aradan sonra gelmesi nedeniyle kusura bakmayın. Aslında son zamanlarda aklımda genel hatlarını çizdiğim bölüm fikri bu değildi. Birden bire böyle bir şey yazma isteğimin önüne geçemedim. Formatı biraz farklı bir bölüm fakat sonraki bölümde duyguların öncekilere göre daha açık konuşulduğu şeyler yazacağım. Bu şarkıyı kullanmak istedim sadece. İyi okumalar.

"I hope you got a safety net

'Cause I'm gonna push you over the edge"[1]

Bu seferki farklı.

Zihninin içindeki bulanıkla uğraşmak için herhangi bir şey yapmamıştı. Ancak içerisi çok daha karmaşık hale gelmişti ve bunun sorumlusu kendisi değildi.

Gözlerini açıp etrafını inceleme ihtiyacı duymuyordu. Yattığı yerden her detayı söyleyebilirdi, zira hastane odalarına alışmıştı. Hayır, hayır. Bu odanın içinde neyin nerede olduğunun bir önemi yoktu. Zihin sarayındaki karmaşa ile ilgilenmesi gerekiyordu. Vurulduğunda genel bir kaos hakimdi içeride, şimdi ise havan topu isabet etmiş gibiydi; belli bir nokta enkaza dönmüştü. Ve damarlarına pompalanan morfin hiç yardımcı olmuyordu. Oranı azaltmak belli bir noktaya kadar işini kolaylaştırıyordu sadece, fiziksel acıya dayanmaya çalışmak çok zorluyordu onu.

Havan topu değildi belki, bir kurşundu buna sebep olan.

"Bence bunların sorumlusu ufak bir metal parçasından ziyade içinde yüzdüğün duygu bulutu."

Kulaklarında yankılanan sesin zihnindeki yıkıntıların arasından geldiğini biliyordu. İlk kez bu kadar net duymuştu, yanı başındaki sandalyede oturuyormuş gibi hissettirmişti. Bunun düşüncesi bile içindeki nefreti dalgalandırıyordu.

"Düşününce ne kadar da ilginç geliyor insana, o ufacık şeyi sana fırlatsam en fazla uf olur, değil mi? Basınçla hızlanana mermi çekirdeğinin dokularını parçaladığını hissetmekse bambaşka bir şey, koca organizmanın bütünlüğünü saniyeler içinde yerle bir edebilmesi... Muhteşem. Değil mi, Sherlock?"

Dedektif cevap vermek istemiyordu bu soruya. Şu anki durumu göz önüne alınırsa, cevap vermeyişi de bir cevap sayılırdı.

"Kurşun kafatasını delip o güzel beynini dağıtmadı. İçeriyi tozu dumana katan şey bu değil. Kalbin kırıldı, hani şu olmadığını iddia ettiğin."

Kıkırdadı adam. Her anından nefret ediyordu Sherlock Holmes, kendi zihninin kontrolünü kaybetme fikrinden her zaman korkmuştu. Şu anda olan şeyi engelleyemiyordu ve panik sarmalamaya başlamıştı benliğini.

"Şşş, sakin ol. Sohbetimizi berbat etmeye gerek yok. Hadi ama Holmes, sadece konuşuyoruz. Buna ihtiyacın olduğunu ikimiz de biliyoruz."

Sherlock derin bir nefes aldı ve gözlerini araladı. Zihin sarayı en güvenli yer değildi şu an.

"İşte böylesi daha iyi. Merhaba."

Sherlock Holmes kafasını hafifçe çevirdiğinde yanındaki sandalyede yüzünde alaycı bir gülümsemeyle oturan Jim Moriarty ile karşılaştı.

Halüsinasyon görüyordu, harika.

"Biliyorum, seni çok daha iyi şekilde karşılamam gerekirdi ama enkazın içinden çıkmak kolay olmuyor."

Üzerindeki paçavraları kast ediyordu. Perişan görüntüsüne rağmen sesi oldukça neşeliydi ve bu da Sherlock'un canını daha da çok sıkıyordu.

"Sinirlenince çok şirin görünüyorsun." Sesi ciddileşti, "Beni buraya sen çağırdın. Eğer yaşamakta bu kadar ısrarcı olmasaydın böyle şeylerle uğraşmak zorunda kalmazdın. Sana dedim, ölüp gidecektin işte".

Düşünyeri[BBC Sherlock]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin